
Şengül Hanım konuşmasına nereden başlayacağına karar veremiyordu. Arkadaşının bu halini Azra Hanım anlamış ve Şengül Hanım’a bir teklifte bulunmuştu. Şengül istersen bir çay bahçesinde oturalım uzun uzadıya konuşuruz olmaz mı? Şengül Hanım’ın bu teklife hayır diyecek hali yoktu. Başını salladı ve birlikte yol üzerinde bulunan bir çay bahçesine doğru yöneldiler. Şengül Hanım vardıkları çay bahçesinde sandalyeye oturur oturmaz ağlamaya ve anlatmaya başladı.
-Azra, o öğrenci 7.sınıflardan Kadir idi. Yavrum yanına vardığım da titriyordu. Bir süre sonrada bayıldı. Uyandırdık, sanki hiç uyanmak istemezcesine bana bakıyordu. Gözlerinin feri gitmiş, aç olduğu her halinden belli idi. Etrafına herkesin toplanmasından belli ki ürkmüştü. Meraklı kalabalığı Kadir’in etrafından dağıttım ve rahat nefes almasını sağladım. Kantinden simit, poğaça ve meyve suyu almaları için nöbetçi öğrenciye para verdim. Getirdi, Kadir’e verdim. Utandı, önce yemek istemedi. Israrcı oldum. Yiyecekti biliyorum; ama garibim gurur yapıyordu. Bunları anlatırken Şengül Hanım adeta kendinden geçiyor, hıçkırıklara boğuluyordu. Azra, inan elimizdekilerin kıymetini bilmiyoruz, daha fazlasını istiyoruz. Birde bu çocukları ve onlar gibi olanları düşünsek herhalde başımızı secdeden kaldırmayız dedi ardından Şengül Hanım bir süre sustu. Azra Hanım, masadan aldığı peçete ile arkadaşının gözyaşlarını silmeye çalıştı. O sırada garson çaylarını getirmişti. Şengül Hanım ve Azra Hanım çaylarından bir yudum aldılar. Şengül Hanım anlatmaya devam etti. Kadir karnını doyurduktan sonra kendine geldi. Dünden beri ağzına bir lokma dahi koymadığını anlattı. Beslenme çantası da olmadığı için günün bu saatine kadar aç beklediğini, okul çıkışında ise bayıldığını söyledi. Öğretmenler odasında ben ve Kadir’den başka kimse kalmadı. Onu o haliyle bırakmak istemiyordum. Evine götürmek ve ev halini de görmek istiyordum. Kadir’e beraber evine gidelim dedim. Arabayı okulda bıraktım. Kadirle evine doğru yürümeye başladık. Yorgundu. O yaşında belli sorumlulukların altında kalmıştı. Kadir’in derslerine girmemiştim; ama başarılı bir öğrenci olduğunu öğretmen arkadaşlarımdan çoğu kere dinlemiştim.
Azra Hanım, daha önce 6. sınıfta iken Kadir’in derslerine girmişti. Şengül Hanım’a Kadir’in başarılı olduğu kadar da terbiyeli bir çocuk olduğunu söyledi. Özellikle Kadir’in aile bütçesine yaz tatillerin de katkı sağladığını Azra Hanım biliyordu. Bu durumun okul zamanların dışında devam edip etmediğini ise bilmiyordu. Hayat işte, hayatta kalmak için hep bir mücadele içinde olmalısın, yoksa düşersin, düştüğünde ise elinden tutan insan bulmak zor dedi Şengül Hanım. Kadir yirmi dakika yürüyüş esnasında bana hiç soru sormadı ve hiç konuşmadı. Hep beni dinlemeyi tercih etti. Azra bir görsen Kadir’i o an, bir yanı sevinçten uçuyor gibiyken, diğer yanı Karadeniz’de gemileri batmış gibi hüzün doluydu. Yarım saat sonra mahallelerinin bulunduğu sokağa gelmiştik. Mahallede aynı okuldan olan Kadir’in arkadaşları beni de görünce etrafımızı bir anda sardılar. Neden orda olduğumu ve Kadirle birlikte yürümemizi sorguluyorlardı. Azra Hanım, Şengül Hanım tüm olup bitenleri anlatırken kendisiyle bir iç hesaplaşma da yapıyordu. Kadir’in hayatından ne tür bir dram çıkacağını az çok tahmin edebiliyordu. İlk bardağın son yudumunu da alırken garsona iki çay daha söylediler. İç ses, evet, Azra Hanım dedi, şimdi ağla bakalım, gülünecek haline ağlıyorsun ya günlerdi, işte sana gerçekten içini dökme fırsatı, sal kendini. Hüngür hüngür, hıçkıra hıçkıra ağla hem de durmadan, dinlenmeden, günlerce, haftalarca, belki de aylarca ağla ağla, ağla ki göz pınarların kurusun…
Şengül Hanım, arkadaşının bu ruh halini anlıyordu. Kadir ile ilgili asıl bundan sonra ki anlatacaklarının buz dağının görünmeyen kısmı olduğunu da şu an için tek o biliyordu. Gelen yeni çaydan bir yudum aldı. İçini çekti, sonra yüksek sesle şükür etti. Aynı anda Azra Hanım’da aynı şeyleri tekrar ediyordu. Halden anlayan, seninle aynı halde olan dostların olması ne güzeldir değil mi Şengül dedi Azra Hanım. Şengül Hanım’ın gözlerin içi gülmüş ve evet diye başını hızlıca sallamıştı. Şengül Hanım anlatmaya devam dedi. Azra Hanım:
-Peki, yanınıza gelen çocuklara ne dediniz? Şengül Hanım:
-Kadir’in okulda baygınlık geçirdiğini benim de bu tarafta işim olduğu için onunla beraber geldik, dedim. Kadir’in baygınlık geçirdiğini duyunca içlerinden biri hemen hızlıca koşup durumu Kadir’in annesine söylemeye gitmiş. Allahtan kadıncağız evde olmadığından durumdan o an haberdar olmadı. Meraklı soruların ardından sokağın başında ki Kadir’in evine sonunda ulaşmış olduk. Evleri tek katlı ve bahçeli bir evdi. Bahçe duvarlarından dışarıya sarkmış ağaçlar eve farklı bir güzellik veriyordu. Bahçe duvarları çamurla sıvanmış ve birçok yerinde de sıvalar yere dökülmüştü. Hele bazı yerleri vardı ki duvarlar tamamen çökmüş ve duvarda kocaman delikler oluşmuştu. Belli ki bu duvarlar uzun zamandır böyle idi. Kimsenin onları tamir edecek ne zamanı nede ekonomik gücü vardı. Bahçe kapısının önünde küçük bir kız çocuğu oturuyordu ve mahcup bir hali vardı, etrafına tedirgin bakıyordu, sanki birini bekliyordu.
-Azra, o öğrenci 7.sınıflardan Kadir idi. Yavrum yanına vardığım da titriyordu. Bir süre sonrada bayıldı. Uyandırdık, sanki hiç uyanmak istemezcesine bana bakıyordu. Gözlerinin feri gitmiş, aç olduğu her halinden belli idi. Etrafına herkesin toplanmasından belli ki ürkmüştü. Meraklı kalabalığı Kadir’in etrafından dağıttım ve rahat nefes almasını sağladım. Kantinden simit, poğaça ve meyve suyu almaları için nöbetçi öğrenciye para verdim. Getirdi, Kadir’e verdim. Utandı, önce yemek istemedi. Israrcı oldum. Yiyecekti biliyorum; ama garibim gurur yapıyordu. Bunları anlatırken Şengül Hanım adeta kendinden geçiyor, hıçkırıklara boğuluyordu. Azra, inan elimizdekilerin kıymetini bilmiyoruz, daha fazlasını istiyoruz. Birde bu çocukları ve onlar gibi olanları düşünsek herhalde başımızı secdeden kaldırmayız dedi ardından Şengül Hanım bir süre sustu. Azra Hanım, masadan aldığı peçete ile arkadaşının gözyaşlarını silmeye çalıştı. O sırada garson çaylarını getirmişti. Şengül Hanım ve Azra Hanım çaylarından bir yudum aldılar. Şengül Hanım anlatmaya devam etti. Kadir karnını doyurduktan sonra kendine geldi. Dünden beri ağzına bir lokma dahi koymadığını anlattı. Beslenme çantası da olmadığı için günün bu saatine kadar aç beklediğini, okul çıkışında ise bayıldığını söyledi. Öğretmenler odasında ben ve Kadir’den başka kimse kalmadı. Onu o haliyle bırakmak istemiyordum. Evine götürmek ve ev halini de görmek istiyordum. Kadir’e beraber evine gidelim dedim. Arabayı okulda bıraktım. Kadirle evine doğru yürümeye başladık. Yorgundu. O yaşında belli sorumlulukların altında kalmıştı. Kadir’in derslerine girmemiştim; ama başarılı bir öğrenci olduğunu öğretmen arkadaşlarımdan çoğu kere dinlemiştim.
Azra Hanım, daha önce 6. sınıfta iken Kadir’in derslerine girmişti. Şengül Hanım’a Kadir’in başarılı olduğu kadar da terbiyeli bir çocuk olduğunu söyledi. Özellikle Kadir’in aile bütçesine yaz tatillerin de katkı sağladığını Azra Hanım biliyordu. Bu durumun okul zamanların dışında devam edip etmediğini ise bilmiyordu. Hayat işte, hayatta kalmak için hep bir mücadele içinde olmalısın, yoksa düşersin, düştüğünde ise elinden tutan insan bulmak zor dedi Şengül Hanım. Kadir yirmi dakika yürüyüş esnasında bana hiç soru sormadı ve hiç konuşmadı. Hep beni dinlemeyi tercih etti. Azra bir görsen Kadir’i o an, bir yanı sevinçten uçuyor gibiyken, diğer yanı Karadeniz’de gemileri batmış gibi hüzün doluydu. Yarım saat sonra mahallelerinin bulunduğu sokağa gelmiştik. Mahallede aynı okuldan olan Kadir’in arkadaşları beni de görünce etrafımızı bir anda sardılar. Neden orda olduğumu ve Kadirle birlikte yürümemizi sorguluyorlardı. Azra Hanım, Şengül Hanım tüm olup bitenleri anlatırken kendisiyle bir iç hesaplaşma da yapıyordu. Kadir’in hayatından ne tür bir dram çıkacağını az çok tahmin edebiliyordu. İlk bardağın son yudumunu da alırken garsona iki çay daha söylediler. İç ses, evet, Azra Hanım dedi, şimdi ağla bakalım, gülünecek haline ağlıyorsun ya günlerdi, işte sana gerçekten içini dökme fırsatı, sal kendini. Hüngür hüngür, hıçkıra hıçkıra ağla hem de durmadan, dinlenmeden, günlerce, haftalarca, belki de aylarca ağla ağla, ağla ki göz pınarların kurusun…
Şengül Hanım, arkadaşının bu ruh halini anlıyordu. Kadir ile ilgili asıl bundan sonra ki anlatacaklarının buz dağının görünmeyen kısmı olduğunu da şu an için tek o biliyordu. Gelen yeni çaydan bir yudum aldı. İçini çekti, sonra yüksek sesle şükür etti. Aynı anda Azra Hanım’da aynı şeyleri tekrar ediyordu. Halden anlayan, seninle aynı halde olan dostların olması ne güzeldir değil mi Şengül dedi Azra Hanım. Şengül Hanım’ın gözlerin içi gülmüş ve evet diye başını hızlıca sallamıştı. Şengül Hanım anlatmaya devam dedi. Azra Hanım:
-Peki, yanınıza gelen çocuklara ne dediniz? Şengül Hanım:
-Kadir’in okulda baygınlık geçirdiğini benim de bu tarafta işim olduğu için onunla beraber geldik, dedim. Kadir’in baygınlık geçirdiğini duyunca içlerinden biri hemen hızlıca koşup durumu Kadir’in annesine söylemeye gitmiş. Allahtan kadıncağız evde olmadığından durumdan o an haberdar olmadı. Meraklı soruların ardından sokağın başında ki Kadir’in evine sonunda ulaşmış olduk. Evleri tek katlı ve bahçeli bir evdi. Bahçe duvarlarından dışarıya sarkmış ağaçlar eve farklı bir güzellik veriyordu. Bahçe duvarları çamurla sıvanmış ve birçok yerinde de sıvalar yere dökülmüştü. Hele bazı yerleri vardı ki duvarlar tamamen çökmüş ve duvarda kocaman delikler oluşmuştu. Belli ki bu duvarlar uzun zamandır böyle idi. Kimsenin onları tamir edecek ne zamanı nede ekonomik gücü vardı. Bahçe kapısının önünde küçük bir kız çocuğu oturuyordu ve mahcup bir hali vardı, etrafına tedirgin bakıyordu, sanki birini bekliyordu.