
ARG Eğitim-Araştırma-Danışmanlık firmasının kurucusu, yazar ve çevirmen Ahmet Rahmi Görkey kaleme almış; benim sevgili dâhi öğrencim Gülşen Naz’ın annesi, değerli velim veteriner-hayvansever Ayşegül Atay Başer de geçtiğimiz ekim ayı ortalarında sosyal medya sayfasında paylaşmıştı bu ilginç antropoloji notunu.
Muhteşem bir Afrika geleneği ve muhteşem bir metin:
“Himba nedir, duymuş muydunuz?
Bir kabilenin adıdır Himba…
Bugün Afrika'da varlığını sürdüren kabileler arasında Himbalar, ‘çocukların doğum günlerini’ doğdukları tarihe ya da gebe kaldıkları zamana göre değil de ‘annenin çocuk sahibi olmaya karar verdiği güne göre’ hesaplayan, bana göre son derece medeni bir insan topluluğu...
Bir Himba kadını, çocuk sahibi olmaya karar verdiğinde uzaklara gider ve kendi başına bir ağacın altına oturur. Dünyaya gelmek isteyen çocuğun şarkısını duyana kadar sessizliği dinler…
Çocuğun şarkısını işittiğinde bebeğine baba olarak seçtiği adama gelir ve az önce oluşmuş şarkıyı ona öğretir. Çocuğa hamile kalacağı ilişkiyi yaşadıklarında ise çocuğun şarkısını dünyaya bir davet olarak birlikte söylerler…
Gebe kaldığında anne bu şarkıyı doğumu yaptıracak ebelere ve köyün yaşlı kadınlarına öğretir; öyle ki çocuk doğduğunda yaşlı kadınlar ve kabiledeki diğer insanlar, doğan bebeğin etrafında toplanır ve ona ‘hoş geldin’ dercesine başka hiç kimseye ait olmayan o özgün şarkıyı söylerler…
Çocuk büyüdükçe şarkısı diğer köylülere de öğretilir. Eğer çocuk düşer veya yaralanırsa biri onu kaldırır ve ona özgün şarkısını söyler.
Çocuk harika bir şeyler yaptığında, ergenlik törenlerinden bir bir geçmeye başladığında bu kişiyi onurlandırmanın bir yolu olarak, yine o şarkıyı söylerler.
Himba kabilesinde, çocuğun şarkısının tüm kabile üyeleri tarafından söylendiği bir diğer durum daha vardır:
Eğer bir Himba kabile üyesi kadın ya da erkek, bir suç işler ya da Himba toplumsal kurallarına aykırı bir şey yaparsa köylüler onu köy merkezine çağırır ve etrafını çevirerek hep birlikte ona doğum şarkısını söylerler.
Himbaların doğruluğa çağırma yolu bir ceza değil, bir sevgi ve kimlik hatırlatmasıdır…
Kendi şarkınızı fark ettiğinizde, bir başkasını incitecek herhangi bir şey yapma arzusu ya da gereksinimi duymazsınız.
Evlilikte şarkılar birlikte söylenir. Ve son olarak, bir Himba kabile üyesi yatağına uzandığında, ölmeye hazır olduğunda onun şarkısını bilen herkes toplanır ve şarkıyı söyler.
Böylelikle de o kişinin şarkısı son kez söylenmiş olur.”
★★
Bugün yaşayan 7 küsür milyar insan için 7 küsür milyar özgün şarkı, dahası eğer ABD Nüfus Referans Bürosu-PRB’nin hesabı doğru ise M.Ö. 50.000 yılından bugüne dek yaşamış 108 milyar civarındaki insanın her biri için tamamen özgün, birbirine hiç benzemeyen birer şarkı yaratma fikri hayal gücümüzü zorluyor açıkçası.
Ama yine de gelenek çok orijinal, çok nahif, çok muhteşem!
Kulağa nasıl gelirdi bilemeyiz; ama doğrusu yüreğe çok hoş geliyor bu fikir ya da uzaklarda bir yerde yaşayan bu gelenek.
★★
Bir düzeltim notu:
Pusula’da, bu köşede, 9 Temmuz 2015 günü ‘Böyle buyurdu Bill Gates’ başlıklı yazımı paylaşmıştım sizinle. Arşivde duruyor, erişebilirsiniz. Yazının içeriğinde deneyimlerini çok önemsediğim bir PDR uzmanının paylaşımına atıfta bulunmuş ve o kaynağın dile getirdiği biçimiyle ‘Bill Gates’in on iki madde halinde özetlenmiş hayat felsefesini’ sizlerle paylaşmıştım.
Doğru değilmiş!
Daha doğrusu, o muhteşem içerikle özetlenen yaşam öğretisi aslında fikir olarak Bill Gates’e ait değilmiş. Bu beyanım, kendi web sitesinde ve sosyal medya platformlarında medyada yer almış yanlışlara ilişkin eleştirel yayın yapan Malumatfuruş’un (malumatfuruş.org) dikkatini çekmiş; sağ olsunlar, önemseyip adımı da vurgulayarak eleştiri yazmışlar.
Ben de dikkate alıyorum ve okurlarımdan özür diliyorum: Paylaştığım on iki maddelik öğretiyi sizlere yeniden öneriyorum ama ‘Hayat hiç adil değildir, buna alışsan iyi olur!’ diye başlayan o harika metinden Bill Gates adını çıkarıyorum tabii...
Muhteşem bir Afrika geleneği ve muhteşem bir metin:
“Himba nedir, duymuş muydunuz?
Bir kabilenin adıdır Himba…
Bugün Afrika'da varlığını sürdüren kabileler arasında Himbalar, ‘çocukların doğum günlerini’ doğdukları tarihe ya da gebe kaldıkları zamana göre değil de ‘annenin çocuk sahibi olmaya karar verdiği güne göre’ hesaplayan, bana göre son derece medeni bir insan topluluğu...
Bir Himba kadını, çocuk sahibi olmaya karar verdiğinde uzaklara gider ve kendi başına bir ağacın altına oturur. Dünyaya gelmek isteyen çocuğun şarkısını duyana kadar sessizliği dinler…
Çocuğun şarkısını işittiğinde bebeğine baba olarak seçtiği adama gelir ve az önce oluşmuş şarkıyı ona öğretir. Çocuğa hamile kalacağı ilişkiyi yaşadıklarında ise çocuğun şarkısını dünyaya bir davet olarak birlikte söylerler…
Gebe kaldığında anne bu şarkıyı doğumu yaptıracak ebelere ve köyün yaşlı kadınlarına öğretir; öyle ki çocuk doğduğunda yaşlı kadınlar ve kabiledeki diğer insanlar, doğan bebeğin etrafında toplanır ve ona ‘hoş geldin’ dercesine başka hiç kimseye ait olmayan o özgün şarkıyı söylerler…
Çocuk büyüdükçe şarkısı diğer köylülere de öğretilir. Eğer çocuk düşer veya yaralanırsa biri onu kaldırır ve ona özgün şarkısını söyler.
Çocuk harika bir şeyler yaptığında, ergenlik törenlerinden bir bir geçmeye başladığında bu kişiyi onurlandırmanın bir yolu olarak, yine o şarkıyı söylerler.
Himba kabilesinde, çocuğun şarkısının tüm kabile üyeleri tarafından söylendiği bir diğer durum daha vardır:
Eğer bir Himba kabile üyesi kadın ya da erkek, bir suç işler ya da Himba toplumsal kurallarına aykırı bir şey yaparsa köylüler onu köy merkezine çağırır ve etrafını çevirerek hep birlikte ona doğum şarkısını söylerler.
Himbaların doğruluğa çağırma yolu bir ceza değil, bir sevgi ve kimlik hatırlatmasıdır…
Kendi şarkınızı fark ettiğinizde, bir başkasını incitecek herhangi bir şey yapma arzusu ya da gereksinimi duymazsınız.
Evlilikte şarkılar birlikte söylenir. Ve son olarak, bir Himba kabile üyesi yatağına uzandığında, ölmeye hazır olduğunda onun şarkısını bilen herkes toplanır ve şarkıyı söyler.
Böylelikle de o kişinin şarkısı son kez söylenmiş olur.”
★★
Bugün yaşayan 7 küsür milyar insan için 7 küsür milyar özgün şarkı, dahası eğer ABD Nüfus Referans Bürosu-PRB’nin hesabı doğru ise M.Ö. 50.000 yılından bugüne dek yaşamış 108 milyar civarındaki insanın her biri için tamamen özgün, birbirine hiç benzemeyen birer şarkı yaratma fikri hayal gücümüzü zorluyor açıkçası.
Ama yine de gelenek çok orijinal, çok nahif, çok muhteşem!
Kulağa nasıl gelirdi bilemeyiz; ama doğrusu yüreğe çok hoş geliyor bu fikir ya da uzaklarda bir yerde yaşayan bu gelenek.
★★
Bir düzeltim notu:
Pusula’da, bu köşede, 9 Temmuz 2015 günü ‘Böyle buyurdu Bill Gates’ başlıklı yazımı paylaşmıştım sizinle. Arşivde duruyor, erişebilirsiniz. Yazının içeriğinde deneyimlerini çok önemsediğim bir PDR uzmanının paylaşımına atıfta bulunmuş ve o kaynağın dile getirdiği biçimiyle ‘Bill Gates’in on iki madde halinde özetlenmiş hayat felsefesini’ sizlerle paylaşmıştım.
Doğru değilmiş!
Daha doğrusu, o muhteşem içerikle özetlenen yaşam öğretisi aslında fikir olarak Bill Gates’e ait değilmiş. Bu beyanım, kendi web sitesinde ve sosyal medya platformlarında medyada yer almış yanlışlara ilişkin eleştirel yayın yapan Malumatfuruş’un (malumatfuruş.org) dikkatini çekmiş; sağ olsunlar, önemseyip adımı da vurgulayarak eleştiri yazmışlar.
Ben de dikkate alıyorum ve okurlarımdan özür diliyorum: Paylaştığım on iki maddelik öğretiyi sizlere yeniden öneriyorum ama ‘Hayat hiç adil değildir, buna alışsan iyi olur!’ diye başlayan o harika metinden Bill Gates adını çıkarıyorum tabii...