
Erzurum’da müteahhitlerin iştahını kabartan bölgelerden birisidir Paşalar Caddesi. Özellikle Arkeoloji Müzesi’nin yeri, yakından biliyorum, çoğu müteahhidin ‘’Benim olsa da konut yapayım’’ dediği yerlerin başında gelir. İştahlanmalarının sebebi de çok yakın bir tarihte yeni müze binasının hizmete girecek ve Arkeoloji müzesinin de boşaltılacak olmasıdır. Şeytanın avukatlığını yapmış gibi olmayayım ama bir şekilde o bölge için ağzı sulanan müteahhitlerin o günü beklediğini varsayaraktan derim ki, daha şimdiden o bina koruma altına alınsın. O virüsten uzak tutun orasını. Mevcut haliyle hizmet versin ve bir şekilde yine İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü uhdesinde kalsın. Milli Emlak Müdürlüğü 1967 yapımı bina ve çevresinin metrekaresi için satış bedeli koyacaksa da çok uçuk bir fiyat koysun, kimse alamasın. Tam bu binanın karşısında ki yapılaşmanın ne denli çirkin ve yanlış olduğunu gördük. O güzelim dokuyu mahvetti. Bugün müze yerinin imara açılması demek Paşalar Caddesi’nin de sıradanlaşması demek olacaktır. Özellikle de Vali Okay Memiş’e bu konuda büyük bir görev ve sorumluluk düşüyor. Kendileri bugün var yarın yok. Şimdiden o konuda kati bir karar alınmasına öncülük etsin ki yarın olası bir kararın da önüne geçerek büyük bir hayır işlemiş olur. Bu benim son kararımdır.
---
Yokuş Ali’lere duyurulur!
Yüzümüzden düşen bin parçayı toplayıp da yerine kocaman bir tebessüm yerleştiren insanlar var ya. İyi ki onlar var! Şu an hizmet anlamında en yoğun dairelerden birisi olan Büyükşehir’in Mali Hizmetler Dairesi’nde belki de kışın ortasında yaz yaşanıyor. İşte onlardan biridir Büyükşehir Belediyesi’nin Mali Hizmetler Dair Başkanı Zeynep Saluk. Onca yoğunluğun arasında bir an olsun yüzündeki gülücüğü eksik etmeyen Zeynep Saluk, son derece gergin bir şekilde gelen alacaklıları bir tebessüm ile karşılayıp aynı şekilde yolcu ediyor ya, helal olsun valla. Ala-veremin olmadığı, sadece kendisiyle tanışmak amacıyla ilk defa gittiğim odasında gördüklerimdir bu dediklerim. Kapısından bir alacaklının girip, diğerinin çıktığı ortamda nezaketini ve de sakinliğini bir an olsun elden bırakmayan bayan başkanın tavrı ve tarzı takdirlik vallahi. Önünde biriken ve arkasından yeniden getirilen evrakları imzalarken de sakinliğini korumayı başaran, bir an olsun ‘of’ demeyen Saluk, bir küçük tebessümün kana en hızlı karışan ilaç olduğu gerçeğini de ortaya koyuyor. Derler ya zaten. Bazen en büyük iyiliktir tebessüm etmek. Hem kendini hem de tebessüm ettiğini hayata bağlar. Eskiler genelde tanırdı, bir kamu kurumunda çalışırdı. Somurtkanlığı ve işi geciktirmesiyle namlıydı. Adı da Ali’ydi. O yüzden de onu tanıyanlar ona Yokuş Ali derlerdi! O geldi aklıma. İş yoğunluğu ve stresinden yakınan, sinir küpüne dönüşen, her seferinde işi yokuşa sürüp üstlerini de zor durumda bırakan idarecilere duyurulur.

---
Evde kal ama kitaba kal kalma!
Her ne kadar yapacaklarınız sınırlı, sıkıntılı olsa dahi evde kalmanın kuşkusuz faydalı tarafları da olmuyor değil. Bunlardan biri kitap okumak.. Bazı ulusal gazeteler evde kalınması halinde boy boy dijital ortamda izlenebilecek filmler gibi okunası kitapların da listesini verip duruyor. Elbette ki çoğu da okunması gereken kitaplar. Bence evde mutlaka alınmış ama okunmamış, ya da yarım bırakılmış kitaplar vardır. Çoğusunun da raflarda tozlandığını sanıyorum. Onlar okunup bitirile bilinir. Genelde günün belirli saatlerinde gazetedeyim. Ortamımız da çık söylemek gerekirse son derece streril. Ben evde bulunduğum süre içerisinde henüz okumadığım, ya da daha önce okuyup yarım bıraktığım kitaplara yöneldim. Size de ısrarla tavsiye ederim. İşte boş zamanlarımda okumakta olduğum ve okunmasını önerdiğim o kitaplardan bazıları şunlar: Yok bi’şey, acımadı ki Filiz Ali/Osmanlı Medeniyet Bahçesinde Nostaljik Gezinti Ziya Demirel/ 29 Numaralı koğuşun hikayesi Amin Maalouf/ Bülbülün Kırk Şarkısı İskender Pala /Atatürk Yaşıyor mu Oktay Akbal/ İnsan Maymunu Abdullah Şahin/ Az gittik Uzun gittik Kadir Sabuncuoğu/ Kongre Öyküleri Hakan Hadi Kadıoğlu/ İnsan ve Vicdan Erdal Güzel / Haşırt Dı Bilekbord Zafer Algöz.

--
Korona’nın şarkısı olmuyor,
şansınızı zorlamayın!
Tüm dünyayı derinden sarsan koronovirüs, günlük hayatımızın bir parçası artık. Onunla yatıp onunla kalkıyoruz. Gazete olarak sayfalarımız artık koronavirüs haberleri ile dolarken, yaptığım günlük karikatürün konusu da aynı konu. Kuşkusuz hoş bir konu da değil. Bir an önce bu başağrısı konu gündemden insin diye istiyor ve bekliyoruz. Asrın salgını olarak da nitelendirilen bu virüs ile ilgili şarkılar, türküler, marşlar da yazılıp duruyor. Hergün sosyal medyada bu konu ile ilgili paylaşımlara rastlıyoruz. Ama özellikle koronavirüs ile ilgili yazılanlara, söylenenlere bakıyorum da, müzik anlamında henüz tuttuğum bir şey olmadı. Yok, ne kadar süslü cümle de kuruluyor olsa bile içinde koronavirüs kelimesi olduğu için müziğe oturmuyor. Zira bir yazarın da dediği gibi müzik, aslında gizli bir zaman makinesidir. Ama sadece geçmişe götürür der. Bu mesele geçmişe götürmüyor ki neşelenelim de keyif yapalım. O yüzden müziğin geçmişe yolculuğu tanımı çok doğru. Tabi bu açıdan bakıldığında da şu ana kadar yapılan tüm müzikler buna ERROR veriyor. Hoş değil, aksine hor geliyor insana, zorla değil! Özellikle amatör ses sanatçılarına, halk ozanlarına, tiyatroculara sesleniyorum. Şansınızı zorlamayın, kendinizi çok yormayın. Olmuyor işte, olamıyor!

--
Sağlık çalışanına alkış, dezenfekte ekibine çay!
Kim başlattıysa çok iyi düşünmüş valla, sağlık çalışanlarına her akşam alkış doğru ve yerinde bir uygulama. Gerçekten onların kıymetini bu virüs belası yüzünden daha iyi anlamış olduk. Ben de kendi evimin balkonundan alkışlara eşlik ediyorum. İyi ki varlar. Bu arada, bir alkışı da dezenfekte çalışmalarını yürüten belediyelerin ekiplerinin hakettiğini düşünüyorum. Onlar da her gün bağ, bahçe demeyip yanlarında kilolarca ağırlığında dezenfektan ilaçlarıyla mesai yapıyorlar. Geçenlerde gazete binamıza da geldi, etrafı dezenfekte ettiler. Büyük bir ciddiyetle işlerini yaptı ve gittiler. Giderken gazetenin mutfağında onlara çay ikram ettik. Bizim teşekkürümüz de onlar için çay ikramı oldu..

---
TUTTUĞUM BABA SÖZLER : Yanlızlığına iyi bak, sahip çık. Kaç kişinin emeği var onda kimbilir (Oğuz Atay)
DUVARIN DİLİ: Sen vurursun dikiş atarlar, ben vururum toprak atarlar!

---
Yokuş Ali’lere duyurulur!
Yüzümüzden düşen bin parçayı toplayıp da yerine kocaman bir tebessüm yerleştiren insanlar var ya. İyi ki onlar var! Şu an hizmet anlamında en yoğun dairelerden birisi olan Büyükşehir’in Mali Hizmetler Dairesi’nde belki de kışın ortasında yaz yaşanıyor. İşte onlardan biridir Büyükşehir Belediyesi’nin Mali Hizmetler Dair Başkanı Zeynep Saluk. Onca yoğunluğun arasında bir an olsun yüzündeki gülücüğü eksik etmeyen Zeynep Saluk, son derece gergin bir şekilde gelen alacaklıları bir tebessüm ile karşılayıp aynı şekilde yolcu ediyor ya, helal olsun valla. Ala-veremin olmadığı, sadece kendisiyle tanışmak amacıyla ilk defa gittiğim odasında gördüklerimdir bu dediklerim. Kapısından bir alacaklının girip, diğerinin çıktığı ortamda nezaketini ve de sakinliğini bir an olsun elden bırakmayan bayan başkanın tavrı ve tarzı takdirlik vallahi. Önünde biriken ve arkasından yeniden getirilen evrakları imzalarken de sakinliğini korumayı başaran, bir an olsun ‘of’ demeyen Saluk, bir küçük tebessümün kana en hızlı karışan ilaç olduğu gerçeğini de ortaya koyuyor. Derler ya zaten. Bazen en büyük iyiliktir tebessüm etmek. Hem kendini hem de tebessüm ettiğini hayata bağlar. Eskiler genelde tanırdı, bir kamu kurumunda çalışırdı. Somurtkanlığı ve işi geciktirmesiyle namlıydı. Adı da Ali’ydi. O yüzden de onu tanıyanlar ona Yokuş Ali derlerdi! O geldi aklıma. İş yoğunluğu ve stresinden yakınan, sinir küpüne dönüşen, her seferinde işi yokuşa sürüp üstlerini de zor durumda bırakan idarecilere duyurulur.

---
Evde kal ama kitaba kal kalma!
Her ne kadar yapacaklarınız sınırlı, sıkıntılı olsa dahi evde kalmanın kuşkusuz faydalı tarafları da olmuyor değil. Bunlardan biri kitap okumak.. Bazı ulusal gazeteler evde kalınması halinde boy boy dijital ortamda izlenebilecek filmler gibi okunası kitapların da listesini verip duruyor. Elbette ki çoğu da okunması gereken kitaplar. Bence evde mutlaka alınmış ama okunmamış, ya da yarım bırakılmış kitaplar vardır. Çoğusunun da raflarda tozlandığını sanıyorum. Onlar okunup bitirile bilinir. Genelde günün belirli saatlerinde gazetedeyim. Ortamımız da çık söylemek gerekirse son derece streril. Ben evde bulunduğum süre içerisinde henüz okumadığım, ya da daha önce okuyup yarım bıraktığım kitaplara yöneldim. Size de ısrarla tavsiye ederim. İşte boş zamanlarımda okumakta olduğum ve okunmasını önerdiğim o kitaplardan bazıları şunlar: Yok bi’şey, acımadı ki Filiz Ali/Osmanlı Medeniyet Bahçesinde Nostaljik Gezinti Ziya Demirel/ 29 Numaralı koğuşun hikayesi Amin Maalouf/ Bülbülün Kırk Şarkısı İskender Pala /Atatürk Yaşıyor mu Oktay Akbal/ İnsan Maymunu Abdullah Şahin/ Az gittik Uzun gittik Kadir Sabuncuoğu/ Kongre Öyküleri Hakan Hadi Kadıoğlu/ İnsan ve Vicdan Erdal Güzel / Haşırt Dı Bilekbord Zafer Algöz.

--
Korona’nın şarkısı olmuyor,
şansınızı zorlamayın!
Tüm dünyayı derinden sarsan koronovirüs, günlük hayatımızın bir parçası artık. Onunla yatıp onunla kalkıyoruz. Gazete olarak sayfalarımız artık koronavirüs haberleri ile dolarken, yaptığım günlük karikatürün konusu da aynı konu. Kuşkusuz hoş bir konu da değil. Bir an önce bu başağrısı konu gündemden insin diye istiyor ve bekliyoruz. Asrın salgını olarak da nitelendirilen bu virüs ile ilgili şarkılar, türküler, marşlar da yazılıp duruyor. Hergün sosyal medyada bu konu ile ilgili paylaşımlara rastlıyoruz. Ama özellikle koronavirüs ile ilgili yazılanlara, söylenenlere bakıyorum da, müzik anlamında henüz tuttuğum bir şey olmadı. Yok, ne kadar süslü cümle de kuruluyor olsa bile içinde koronavirüs kelimesi olduğu için müziğe oturmuyor. Zira bir yazarın da dediği gibi müzik, aslında gizli bir zaman makinesidir. Ama sadece geçmişe götürür der. Bu mesele geçmişe götürmüyor ki neşelenelim de keyif yapalım. O yüzden müziğin geçmişe yolculuğu tanımı çok doğru. Tabi bu açıdan bakıldığında da şu ana kadar yapılan tüm müzikler buna ERROR veriyor. Hoş değil, aksine hor geliyor insana, zorla değil! Özellikle amatör ses sanatçılarına, halk ozanlarına, tiyatroculara sesleniyorum. Şansınızı zorlamayın, kendinizi çok yormayın. Olmuyor işte, olamıyor!

--
Sağlık çalışanına alkış, dezenfekte ekibine çay!
Kim başlattıysa çok iyi düşünmüş valla, sağlık çalışanlarına her akşam alkış doğru ve yerinde bir uygulama. Gerçekten onların kıymetini bu virüs belası yüzünden daha iyi anlamış olduk. Ben de kendi evimin balkonundan alkışlara eşlik ediyorum. İyi ki varlar. Bu arada, bir alkışı da dezenfekte çalışmalarını yürüten belediyelerin ekiplerinin hakettiğini düşünüyorum. Onlar da her gün bağ, bahçe demeyip yanlarında kilolarca ağırlığında dezenfektan ilaçlarıyla mesai yapıyorlar. Geçenlerde gazete binamıza da geldi, etrafı dezenfekte ettiler. Büyük bir ciddiyetle işlerini yaptı ve gittiler. Giderken gazetenin mutfağında onlara çay ikram ettik. Bizim teşekkürümüz de onlar için çay ikramı oldu..

---
TUTTUĞUM BABA SÖZLER : Yanlızlığına iyi bak, sahip çık. Kaç kişinin emeği var onda kimbilir (Oğuz Atay)
DUVARIN DİLİ: Sen vurursun dikiş atarlar, ben vururum toprak atarlar!