
Peygamberimizin (asv) yaşamının her anı bizlere rehberdir. O, hayatının her safhasında verdiği sözleri aradan geçen onlarca yıla rağmen yerine getirmiş, Mekke’de zulüm ve haksızlıklara uğramalarına rağmen Müslümanların en güçlü olduğu dönemlerde bile kin gütmeden anlaşmalara sadık kalmıştır.
Gençlik yıllarıdır. Bütün Arabistanla beraber Mekke'de de haddini aşmış olan zulüm ve haksızlıklar bazı vicdan sahiplerini harekete geçmeye zorlar. Ve aralarında Hz. Muhammed (asv)'in de bulunduğu, insani hassasiyetlerini hala canlı tutan bir grup Mekke'de bir evde toplanırlar. “Hılfu’l-Fudul” adı verilen bir antlaşma yaparlar. Bundan böyle hiçbir Mekkeli'nin veya misafirin güçsüz ve yalnız olduğu için haksızlık görmesine izin verilmeyecektir.
Aradan yaklaşık kırk yıl geçer. Artık bir devlet başkanı ve peygamberdir. Bir gün gençliğinde katıldığı o antlaşmayı hatırlar ve der:
"Cüdan oğlu Abdullah'ın evinde öyle bir antlaşmaya katılmıştım ki, onu Arapların en değerli mallarına bile değişmem. Bu gün de o antlaşmanın gereği olarak çağırılsam, giderim.”
***
Sünnet ile yaşamak
Câbir b. Abdullah (r.a.)’tan rivayet edilmiştir:
Rasulullah (s.a.v.)’i şöyle buyururken işittim: “Zikrin en faziletlisi, ‘Lâ İlâhe illallâh’tır.” (Tirmizî)
***
Ebu Zerr (r.a.)’tan rivayet edildiğine göre Resulullah (s.a.v.) şöyle buyurmaktadır:
“Sizden her birinizin, her bir mafsalına karşılık bir sadakası vardır. Her tesbih (Subhanallah) bir sadakadır. Her tahmid (el-Hamdulillah) bir sadakadır. Her tehlil (Lâ ilâhe illallâh) bir sadakadır. Her tekbir (Allahu ekber) bir sadakadır. İyiliği emretmek ve kötülükten men etmek de birer sadakadır. Bütün bunlara, kişinin kılacağı iki rekat duha/kuşluk namazı yeterlidir.” (Müslim)