
Bir gün zengin bir adam Resûlullah’ın yanından geçti. Ashabına dünya ve ahiretle ilgili nasihatlerde bulunmak için her fırsatı değerlendiren Peygamberimiz, yanında oturmakta olan arkadaşına, önlerinden geçen bu kişi hakkında ne düşündüğünü sordu. Hâlinden ona önemli şeyler söyleyeceği anlaşılabiliyordu. “Bu, eşraftan bir adamdır. Vallahi, bu zât bir kadınla evlenmeye talip olsa nikâhlanmaya, birisi hakkında aracılık etse aracılığı kabul edilmeye lâyık bir kimsedir.” cevabını alınca biraz duraksadı Allah’ın Resulü. Hiçbir şey söylemeden bir müddet öylece bekledi.
Az sonra önlerinden bir başka adam daha geçti. Resûlullah yine yanındaki kişiye önlerinden geçen adam hakkındaki düşüncesini sordu.“Yâ Resûlallah! Bu adam fakir Müslümanlardandır. Bu kimse, bir kadına talip olduğunda nikâhlanmaması, aracılık ettiğinde aracılığının kabul edilmemesi ve konuştuğunda sözüne itibar edilmemesi beklenen biridir.” dedi. Bunun üzerine Resûlüllah, “İşte bu (fakir) zât, öteki zengin gibi dünya dolusu insandan hayırlıdır!” buyurdu.(Buhari, Rikak,16)
Böylece Sevgili Peygamberimiz, insanları değerlendirirken zengin veya fakir olmalarının esas alınmaması gerektiğini, ashabına bir kez daha hatırlattı. Ona göre, kalbi Allah sevgisiyle dolu, Allah’a karşı ödevlerini hakkıyla yerine getiren fakir bir insan, zengin ancak Allah rızasını gözetmeyen, âsi bir insandan daha faziletlidir. Yoksa bu hadis ile mal, mülk, servet sahibi olmanın mümin için istenmeyen veya kaçınılması gereken bir şey olduğu anlatılmamıştır. (DİB, Hadislerle İslam, c.5,s.48)
Zengin olmak veya fakir olmak, insanın değerini belirleyen özellikler değildir. İslâm’a göre kişileri değerlendirme ölçüsü takvadır. (Hucurat,13) Aslında Kur’an ayetleri ve hadisler mutlak manada zenginliği veya fakirliği övmemiş, bunları dünyadaki birer imtihan vesilesi olarak kabul etmiştir. Nitekim Sa’d b. Ebû Vakkâs, yiğitlik ve zenginlik açısından diğer sahibelerden üstün olduğu düşüncesine kapılınca Peygamber Efendimiz (sav), “Size ancak zayıflarınız sebebiyle yardım ediliyor ve rızık veriliyor değil mi?” buyurmuştur. (Buhari, Cihat,76)
Fakirlik ve zenginlik, Allah Teâlâ’nın takdiri ve belirlemesinin yanında, insanların çalışıp çabalamaları ile doğrudan irtibatlı olan toplumsal gerçekliklerdir. Hz. Peygamber (sav) ile ashabında fakirlik ve darlıkla imtihan belki de en çetini ile olmuştu. Abdullah b. Ömer"in, “Biz Hayber’i fethettiğimiz zamana kadar (doğru dürüst) doymuş değildik.” demesi, (Buhari, Megazi,39) ne kadar zor ve sıkıntılı günler geçirdiklerinin bir göstergesidir.
Rivayet edildiğine göre bazen Peygamber Efendimizin hâne-i saadetlerinde haftalarca yemek pişirilemiyor, ev halkı su ve hurma ile yetiniyordu. Hatta bazen bu iki nimet de yeteri kadar bulunamıyordu.(Müslim, Züht,34) Öyle günler yaşanmıştı ki, Allah Resul’ünün kıtlık zamanlarında hurmaları teker teker dağıttığı bile olmuştu. (Tirmizi, Sıfatü’l- Kıyame,34)
Hz. Peygamber (sav) “Salih kişi için salih (iyi) mal ne güzeldir!” mübarek sözü helâl yoldan kazanılmış hayırlı malın, zenginliğin, salih ve takva sahibi insanların elinde ne büyük bir değer ifade ettiğini vurgulamaktadır. Çünkü böyle bir kişinin elindeki servet zekât olur, sadaka olur, cami olur, okul olur, fakir insanlara yardım olur, hayır olur, hizmet olur, hasenat olur, sevap olur. Zaten zekât gibi farz ve faziletli olan bu ibadetin yapılabilmesi için de çalışmak, kazanmak ve belirli bir miktar mal varlığına sahip olmak gerekmektedir. Ayrıca Kur’an, müminleri sürekli infak ederek ihtiyaç sahiplerinin gereksinimlerini gidermeye çağırır. (Bakara,194)
Sevgili Efendimizin yeminle söylediği şu cümleler bu konudaki en önemli ikazlarındandır: “...Vallahi, ben sizin için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden önceki ümmetlerin önlerine dünyanın (imkânları) serilip onların dünya için yarıştıkları gibi, sizin de yarış etmenizden, dünyanın onları helâk ettiği gibi, sizi de helâk etmesinden korkuyorum.”(Müslim, Züht,6) Bu hadisi şerif zenginliğin daha büyük bir imtihan olduğunu ifade etmektedir.
Hz. Peygamber, “Zenginlik, mal çokluğu değildir; asıl zenginlik, gönül tokluğudur.” (Buhari, Rikak,15) Gönül zenginliği insanı, toplama ve daha çok kazanıp biriktirme hırsından kurtarıp maddî imkânları iyi yolda harcamak üzere harekete geçirecek en önemli güçtür. Mümin, zenginlik ve fakirliğin birer imtihan vesilesi olduğunu unutmamalı ve Rahmet Elçisi’nin şu duasıyla Rabbine sığınmalıdır: “Allah"ım, cehenneme gitmeye sebep olacak fitnelerden, cehennemin azabından, zenginliğin ve fakirliğin şerrinden sana sığınırım.”(Ebu Davut, Vitr,32)
FIKIH KÖŞEMİZ
Zekât ve sadaka-i fıtır kimlere verilmez?
1) Ana, baba, büyük ana ve büyük babalara,
2) Oğul, oğlun çocukları, kız, kızın çocukları ve bunlardan doğan çocuklara,
3) Müslüman olmayanlara,
4) Kendi eşine,
5) Zengine yani asli ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişiye,
(Merğinânî, el-Hidâye, Beyrut 1410/1990, I, 122).
Az sonra önlerinden bir başka adam daha geçti. Resûlullah yine yanındaki kişiye önlerinden geçen adam hakkındaki düşüncesini sordu.“Yâ Resûlallah! Bu adam fakir Müslümanlardandır. Bu kimse, bir kadına talip olduğunda nikâhlanmaması, aracılık ettiğinde aracılığının kabul edilmemesi ve konuştuğunda sözüne itibar edilmemesi beklenen biridir.” dedi. Bunun üzerine Resûlüllah, “İşte bu (fakir) zât, öteki zengin gibi dünya dolusu insandan hayırlıdır!” buyurdu.(Buhari, Rikak,16)
Böylece Sevgili Peygamberimiz, insanları değerlendirirken zengin veya fakir olmalarının esas alınmaması gerektiğini, ashabına bir kez daha hatırlattı. Ona göre, kalbi Allah sevgisiyle dolu, Allah’a karşı ödevlerini hakkıyla yerine getiren fakir bir insan, zengin ancak Allah rızasını gözetmeyen, âsi bir insandan daha faziletlidir. Yoksa bu hadis ile mal, mülk, servet sahibi olmanın mümin için istenmeyen veya kaçınılması gereken bir şey olduğu anlatılmamıştır. (DİB, Hadislerle İslam, c.5,s.48)
Zengin olmak veya fakir olmak, insanın değerini belirleyen özellikler değildir. İslâm’a göre kişileri değerlendirme ölçüsü takvadır. (Hucurat,13) Aslında Kur’an ayetleri ve hadisler mutlak manada zenginliği veya fakirliği övmemiş, bunları dünyadaki birer imtihan vesilesi olarak kabul etmiştir. Nitekim Sa’d b. Ebû Vakkâs, yiğitlik ve zenginlik açısından diğer sahibelerden üstün olduğu düşüncesine kapılınca Peygamber Efendimiz (sav), “Size ancak zayıflarınız sebebiyle yardım ediliyor ve rızık veriliyor değil mi?” buyurmuştur. (Buhari, Cihat,76)
Fakirlik ve zenginlik, Allah Teâlâ’nın takdiri ve belirlemesinin yanında, insanların çalışıp çabalamaları ile doğrudan irtibatlı olan toplumsal gerçekliklerdir. Hz. Peygamber (sav) ile ashabında fakirlik ve darlıkla imtihan belki de en çetini ile olmuştu. Abdullah b. Ömer"in, “Biz Hayber’i fethettiğimiz zamana kadar (doğru dürüst) doymuş değildik.” demesi, (Buhari, Megazi,39) ne kadar zor ve sıkıntılı günler geçirdiklerinin bir göstergesidir.
Rivayet edildiğine göre bazen Peygamber Efendimizin hâne-i saadetlerinde haftalarca yemek pişirilemiyor, ev halkı su ve hurma ile yetiniyordu. Hatta bazen bu iki nimet de yeteri kadar bulunamıyordu.(Müslim, Züht,34) Öyle günler yaşanmıştı ki, Allah Resul’ünün kıtlık zamanlarında hurmaları teker teker dağıttığı bile olmuştu. (Tirmizi, Sıfatü’l- Kıyame,34)
Hz. Peygamber (sav) “Salih kişi için salih (iyi) mal ne güzeldir!” mübarek sözü helâl yoldan kazanılmış hayırlı malın, zenginliğin, salih ve takva sahibi insanların elinde ne büyük bir değer ifade ettiğini vurgulamaktadır. Çünkü böyle bir kişinin elindeki servet zekât olur, sadaka olur, cami olur, okul olur, fakir insanlara yardım olur, hayır olur, hizmet olur, hasenat olur, sevap olur. Zaten zekât gibi farz ve faziletli olan bu ibadetin yapılabilmesi için de çalışmak, kazanmak ve belirli bir miktar mal varlığına sahip olmak gerekmektedir. Ayrıca Kur’an, müminleri sürekli infak ederek ihtiyaç sahiplerinin gereksinimlerini gidermeye çağırır. (Bakara,194)
Sevgili Efendimizin yeminle söylediği şu cümleler bu konudaki en önemli ikazlarındandır: “...Vallahi, ben sizin için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden önceki ümmetlerin önlerine dünyanın (imkânları) serilip onların dünya için yarıştıkları gibi, sizin de yarış etmenizden, dünyanın onları helâk ettiği gibi, sizi de helâk etmesinden korkuyorum.”(Müslim, Züht,6) Bu hadisi şerif zenginliğin daha büyük bir imtihan olduğunu ifade etmektedir.
Hz. Peygamber, “Zenginlik, mal çokluğu değildir; asıl zenginlik, gönül tokluğudur.” (Buhari, Rikak,15) Gönül zenginliği insanı, toplama ve daha çok kazanıp biriktirme hırsından kurtarıp maddî imkânları iyi yolda harcamak üzere harekete geçirecek en önemli güçtür. Mümin, zenginlik ve fakirliğin birer imtihan vesilesi olduğunu unutmamalı ve Rahmet Elçisi’nin şu duasıyla Rabbine sığınmalıdır: “Allah"ım, cehenneme gitmeye sebep olacak fitnelerden, cehennemin azabından, zenginliğin ve fakirliğin şerrinden sana sığınırım.”(Ebu Davut, Vitr,32)
FIKIH KÖŞEMİZ
Zekât ve sadaka-i fıtır kimlere verilmez?
1) Ana, baba, büyük ana ve büyük babalara,
2) Oğul, oğlun çocukları, kız, kızın çocukları ve bunlardan doğan çocuklara,
3) Müslüman olmayanlara,
4) Kendi eşine,
5) Zengine yani asli ihtiyaçları dışında nisap miktarı mala sahip olan kişiye,
(Merğinânî, el-Hidâye, Beyrut 1410/1990, I, 122).