
HZ. MUHAMMET (SAV)
Tek başına başladığı mücadeleyi milyarlarca insana ulaştıran yüce insan, evrenin yaratılış gayesi, son peygamber, resul ve nebi, yüce yaratanın en değerli varlığı, ahret günü şefaatini beklediğimiz, askeri deha ve öğretmen Hz. Muhammet Mustafa 571 yılında Mekke’de dünyaya geldi. Annesi Âmine Hatun, babası ise Abdullah’tır. Çocuk yaşta yetim ve öksüz kaldı, okuma ve yazması yoktu, dedesi ve amcası yanında büyüdü, davası için, Allah ve Kur’an için her şeyi önüne sunduklarından “ Bir elime güneşi diğer elime ay’ı verseniz yine ben davamdan vazgeçmem” dedi. Muhammedül El Emin yani sözüne inanılan kişi idi. İnanmadılar, deve işkembesi üzerine koydular, Taif de taşladılar, yakasından çekip darp ettiler, Uhut Savaşında dişini kırdılar o yine ALLAH BİRDİR dedi ve peygamber olduğunu söylemekten asla geri durmadı. Medine’ye göç etti, aç ve susuz kaldı, vatan hasreti çekti, evlatlarından uzak kaldı; ama umudunu yitirmedi, Allahtan ümidini kesmedi ve yeise kapılmadı. Mücadelesini kazandı ve veda hutbesinde tüm insanlığa barış mesajları verdi ve bizlere Kur’an-ı Kerimi rehber olarak bıraktı. 632 yılında ruhunu teslim ederken her canlının bir fani olduğunu gösterdi.
FAHRETTİN PAŞA
I. Dünya Savaşı adeta Türk milletinin destan yazdığı, emperyalist güçlere karşı vatanını son damlasına kadar savunanların olduğu bir dönem olmuştur. Çanakkale de Mustafa Kemal Paşa, Irak da Halil Paşa ve Hicaz- Yemende Fahrettin Paşa bu mücadelenin ön saftaki kahramanları olmuştur. Medine de Hz. Peygamberi korumakla sorumlu olan Fahrettin Paşa’nın yükü ağır olmuş, kutsal beldeleri savunurken ihanete uğramış; fakat mücadelesinden hiç bir zaman yılmamıştır. Batının milliyetçi söylemlerine, İngiliz casusların oyunlarına kananlar Paşayı zor durumda bırakmış, Paşa’nın gündüzleri bile geceye dönmüştü. Nihayet, bölge halkının ihaneti artınca, paşa durumu vahim görmüş kutsal emanetleri Medine’den İstanbul’a nakletmiş ve I. Selimden beri bize emanet olan bu emanetlerin bugüne kadar gelmesine ön ayak olmuştur. Askerleri için MEHMETÇİK ifadesi ilk kez kullanmış, açlıkla imtihan olan askerlerine yüce yaratanın gönderdiği çekirgeleri yedirerek bir kez daha Allah dostu olduğunu göstermiştir. İngiliz casus Lawrence tarafından ÇÖL KAPLANI olarak tanımlanmış, savaştan sonra Mustafa Kemal tarafından daha sonra Afganistan’a gönderilmiştir. Tam bir dava adamı olmuş hatıralarını yaz diyenlere ben sadece görevimi yaptım, yazılacak bir şey yok diyerek konuyu kapatmıştır.
AZİZ SANCAR
Türk tarihinde dönem noktası, çalışma ve azmin sonucu, başarının zirve noktası Nobel ödüllü Aziz Sancar’dır. Zekânın sadece genetik olmadığını, asıl zeki insanların çalışan insanlar olduğu teziyle ortaya koyan Güneydoğu da Mardinli bir fakir ailenin ilmen zengin çocuğu Aziz Sancar’dır. 2015 yılında DNA’nın onarılmasıyla ilgili kimya dalında ödülünü alırken bu ödülünü Türk milleti ve Atatürk devrimleri adına alıyorum diyecek kadar da milliyetçi bir portredir. Aldığı ödülle yetinmeyen kaldığı yerden çalışmaya devam eden çalışkan karınca lakabını hak eden saygın bir bilim adımıdır. O aldığı ödülü Türk Silahlı Kuvvetlerine bağışlayacak kadar cömert bir vatan evladıdır. Aziz Sancar ben çalıştım ve başardım diyecek gençlere örnek bir rol modeldir. O eserini Anıtkabir de sergiletirken aslında şunu demek ister: “Çalıştıktan sonra ulaşamayacağın hedef yoktur.”
“Gereği kadar öğrenin, aşırıya kaçmak yaratıcılığı öldürüyor. Okumanın yanı sıra düşünmek için de kendinize zaman ayırın, eğitim ve araştırma için yurt dışına çıkın; ama sonra muhakkak ülkenize geri dönün.”
Tek başına başladığı mücadeleyi milyarlarca insana ulaştıran yüce insan, evrenin yaratılış gayesi, son peygamber, resul ve nebi, yüce yaratanın en değerli varlığı, ahret günü şefaatini beklediğimiz, askeri deha ve öğretmen Hz. Muhammet Mustafa 571 yılında Mekke’de dünyaya geldi. Annesi Âmine Hatun, babası ise Abdullah’tır. Çocuk yaşta yetim ve öksüz kaldı, okuma ve yazması yoktu, dedesi ve amcası yanında büyüdü, davası için, Allah ve Kur’an için her şeyi önüne sunduklarından “ Bir elime güneşi diğer elime ay’ı verseniz yine ben davamdan vazgeçmem” dedi. Muhammedül El Emin yani sözüne inanılan kişi idi. İnanmadılar, deve işkembesi üzerine koydular, Taif de taşladılar, yakasından çekip darp ettiler, Uhut Savaşında dişini kırdılar o yine ALLAH BİRDİR dedi ve peygamber olduğunu söylemekten asla geri durmadı. Medine’ye göç etti, aç ve susuz kaldı, vatan hasreti çekti, evlatlarından uzak kaldı; ama umudunu yitirmedi, Allahtan ümidini kesmedi ve yeise kapılmadı. Mücadelesini kazandı ve veda hutbesinde tüm insanlığa barış mesajları verdi ve bizlere Kur’an-ı Kerimi rehber olarak bıraktı. 632 yılında ruhunu teslim ederken her canlının bir fani olduğunu gösterdi.
FAHRETTİN PAŞA
I. Dünya Savaşı adeta Türk milletinin destan yazdığı, emperyalist güçlere karşı vatanını son damlasına kadar savunanların olduğu bir dönem olmuştur. Çanakkale de Mustafa Kemal Paşa, Irak da Halil Paşa ve Hicaz- Yemende Fahrettin Paşa bu mücadelenin ön saftaki kahramanları olmuştur. Medine de Hz. Peygamberi korumakla sorumlu olan Fahrettin Paşa’nın yükü ağır olmuş, kutsal beldeleri savunurken ihanete uğramış; fakat mücadelesinden hiç bir zaman yılmamıştır. Batının milliyetçi söylemlerine, İngiliz casusların oyunlarına kananlar Paşayı zor durumda bırakmış, Paşa’nın gündüzleri bile geceye dönmüştü. Nihayet, bölge halkının ihaneti artınca, paşa durumu vahim görmüş kutsal emanetleri Medine’den İstanbul’a nakletmiş ve I. Selimden beri bize emanet olan bu emanetlerin bugüne kadar gelmesine ön ayak olmuştur. Askerleri için MEHMETÇİK ifadesi ilk kez kullanmış, açlıkla imtihan olan askerlerine yüce yaratanın gönderdiği çekirgeleri yedirerek bir kez daha Allah dostu olduğunu göstermiştir. İngiliz casus Lawrence tarafından ÇÖL KAPLANI olarak tanımlanmış, savaştan sonra Mustafa Kemal tarafından daha sonra Afganistan’a gönderilmiştir. Tam bir dava adamı olmuş hatıralarını yaz diyenlere ben sadece görevimi yaptım, yazılacak bir şey yok diyerek konuyu kapatmıştır.
AZİZ SANCAR
Türk tarihinde dönem noktası, çalışma ve azmin sonucu, başarının zirve noktası Nobel ödüllü Aziz Sancar’dır. Zekânın sadece genetik olmadığını, asıl zeki insanların çalışan insanlar olduğu teziyle ortaya koyan Güneydoğu da Mardinli bir fakir ailenin ilmen zengin çocuğu Aziz Sancar’dır. 2015 yılında DNA’nın onarılmasıyla ilgili kimya dalında ödülünü alırken bu ödülünü Türk milleti ve Atatürk devrimleri adına alıyorum diyecek kadar da milliyetçi bir portredir. Aldığı ödülle yetinmeyen kaldığı yerden çalışmaya devam eden çalışkan karınca lakabını hak eden saygın bir bilim adımıdır. O aldığı ödülü Türk Silahlı Kuvvetlerine bağışlayacak kadar cömert bir vatan evladıdır. Aziz Sancar ben çalıştım ve başardım diyecek gençlere örnek bir rol modeldir. O eserini Anıtkabir de sergiletirken aslında şunu demek ister: “Çalıştıktan sonra ulaşamayacağın hedef yoktur.”
“Gereği kadar öğrenin, aşırıya kaçmak yaratıcılığı öldürüyor. Okumanın yanı sıra düşünmek için de kendinize zaman ayırın, eğitim ve araştırma için yurt dışına çıkın; ama sonra muhakkak ülkenize geri dönün.”