
“Allah’ı görmezlikten gelenlerin işleri düz çöldeki serap gibidir. Susayan onu su sanır. Yanına varınca onun bir şey olmadığını görür ve Allah’ı yanında bulur. O da onun hesabını görür. Allah hesabı çabuk görür.” (Nûr 39)
Nûr kırkta ise konu şöyle açıklanmaktadır: ” Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir; (öyle bir deniz) ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut… Birbiri üstüne karanlıklar… İnsan, elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah nûr vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur.”
‘Avrupa’da fert başına düşen milli gelir şu kadar! Adamlar zenginlik denizinde yüzüyor; evleri saray gibi, altlarında lüks arabalar, yılın yarısını seyahatte geçiriyorlar, yiyip, içip, eğleniyorlar! Arada sırada yardım da yapıyorlar!’ vb. sitayişkâr sözleri daima duyarız. Bu sözlerle Müslümanların da çok çalışıp Avrupalılar gibi zengin olmaları ve onlar gibi yaşamaları istenir.
Oysa zengin olsunlar fakir olsunlar, dünya hayatını Allah için yaşamayanların kazandıkları ve harcadıkları kendilerince pek kıymetli olsa da, Rabbimiz, onların kazandıklarına bir değer atfetmemektedir. Fani ömrü dünya nimetlerinin ardı sıra koşturarak tüketenler, o vahaya da ulaşayım, şu nimete de erişeyim diye terleyenler yahut kaz gelecek yere tavuk göndermekten çekinmeyerek, siyasi partilerin seçim kampanyalarına, hayır kuruluşlarına kaynak aktaranlar ya da desinler diye şurada burada iyilik adına boy gösterenler, bunlar ‘ehl-i serap’tır. Çünkü koşturmacaları, çölde oluşan ve insana hayat kaynağı su gibi gözüken seraplardan ibarettir.
Eylemleri, iyilik diye yaptıkları işler desinler için yapıldığından sonucu çöldeki seraba benzetilmiştir. Çölde susuz kalan uzaktan kumlardaki parıltıları su sanarak ona doğru koşar, fakat hey hat! Kişi o seraptan öteki serapa koşarken ölür! Artık ahrettedir, seraplar bitmiş, kişi hakikate, Rabbine ulaşmıştır. Hesap için çağrıldığında görür ki, kendince iyi sandığı amelleri gerçekte iyi değil, kötüdür! Allah (cc) ise, vaadi gereği, kulunun amelleri üzerinden dünya hayatının hesabını sorar ve hak ettiğini ona verir.
İnsan, üstün bir varlık olarak yaratıldı; onun dünyadaki faaliyetleri de üstün bir gayeye matuf olmalıdır. Ki Hak Din, Kuran, Peygamber.. bunu öğretmek üzere gönderildi. Din için yaratılan hayatı Yaratan için değil de, kendi keyfi için yaşayan, dünyada ne kadar zengin olursa olsun, şöhreti hangi dağı tutarsa tutsun, ahrete vardığında, dünyada kazandığı amellerin kendisini cennete taşıyacak bir imkân olmadığını, aksine gireceği cehenneme, dünyada kendi eliyle yakacak hazırladığını görecek ve anlayacaktır.
Sonuç: Kuran-ı Kerim’de yapılan şu uyarılar üzerinde de düşünüp gereğini yapmayanlar, ‘ehl-i serap’ zümresinden biri olarak dünyadan ayrılacaklarını bilmelidirler:
“Hâlbuki ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar, yapmakta oldukları amellerden başka bir şey için mi cezalandırılırlar!” (7/147)
“Allah’a ortak koşanlar, kendi kâfirliklerine bizzat kendileri şahitlik ederken, Allah’ın mescitlerini imar etmeye layık değildirler. Onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedî kalacaklardır.” (9/17)
“(Ey münafıklar! Siz de) sizden öncekiler gibi (yaptınız). Onlar sizden kuvvetçe daha üstün, mal ve evlâtça daha çok idiler. Onlar (dünya malından) paylarına düşenden faydalandılar. İşte sizden öncekiler nasıl paylarına düşenden faydalandıysalar, siz de payınıza düşenden faydalandınız ve (bâtıla) dalanlar gibi siz de daldınız. İşte onların amelleri dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Ve onlar ziyana uğrayanların kendileridir.”
Nûr kırkta ise konu şöyle açıklanmaktadır: ” Yahut (o kâfirlerin duygu, düşünce ve davranışları) engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir; (öyle bir deniz) ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut… Birbiri üstüne karanlıklar… İnsan, elini çıkarıp uzatsa, neredeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah nûr vermemişse, artık o kimsenin aydınlıktan nasibi yoktur.”
‘Avrupa’da fert başına düşen milli gelir şu kadar! Adamlar zenginlik denizinde yüzüyor; evleri saray gibi, altlarında lüks arabalar, yılın yarısını seyahatte geçiriyorlar, yiyip, içip, eğleniyorlar! Arada sırada yardım da yapıyorlar!’ vb. sitayişkâr sözleri daima duyarız. Bu sözlerle Müslümanların da çok çalışıp Avrupalılar gibi zengin olmaları ve onlar gibi yaşamaları istenir.
Oysa zengin olsunlar fakir olsunlar, dünya hayatını Allah için yaşamayanların kazandıkları ve harcadıkları kendilerince pek kıymetli olsa da, Rabbimiz, onların kazandıklarına bir değer atfetmemektedir. Fani ömrü dünya nimetlerinin ardı sıra koşturarak tüketenler, o vahaya da ulaşayım, şu nimete de erişeyim diye terleyenler yahut kaz gelecek yere tavuk göndermekten çekinmeyerek, siyasi partilerin seçim kampanyalarına, hayır kuruluşlarına kaynak aktaranlar ya da desinler diye şurada burada iyilik adına boy gösterenler, bunlar ‘ehl-i serap’tır. Çünkü koşturmacaları, çölde oluşan ve insana hayat kaynağı su gibi gözüken seraplardan ibarettir.
Eylemleri, iyilik diye yaptıkları işler desinler için yapıldığından sonucu çöldeki seraba benzetilmiştir. Çölde susuz kalan uzaktan kumlardaki parıltıları su sanarak ona doğru koşar, fakat hey hat! Kişi o seraptan öteki serapa koşarken ölür! Artık ahrettedir, seraplar bitmiş, kişi hakikate, Rabbine ulaşmıştır. Hesap için çağrıldığında görür ki, kendince iyi sandığı amelleri gerçekte iyi değil, kötüdür! Allah (cc) ise, vaadi gereği, kulunun amelleri üzerinden dünya hayatının hesabını sorar ve hak ettiğini ona verir.
İnsan, üstün bir varlık olarak yaratıldı; onun dünyadaki faaliyetleri de üstün bir gayeye matuf olmalıdır. Ki Hak Din, Kuran, Peygamber.. bunu öğretmek üzere gönderildi. Din için yaratılan hayatı Yaratan için değil de, kendi keyfi için yaşayan, dünyada ne kadar zengin olursa olsun, şöhreti hangi dağı tutarsa tutsun, ahrete vardığında, dünyada kazandığı amellerin kendisini cennete taşıyacak bir imkân olmadığını, aksine gireceği cehenneme, dünyada kendi eliyle yakacak hazırladığını görecek ve anlayacaktır.
Sonuç: Kuran-ı Kerim’de yapılan şu uyarılar üzerinde de düşünüp gereğini yapmayanlar, ‘ehl-i serap’ zümresinden biri olarak dünyadan ayrılacaklarını bilmelidirler:
“Hâlbuki ayetlerimizi ve ahirete kavuşmayı yalanlayanların amelleri boşa çıkmıştır. Onlar, yapmakta oldukları amellerden başka bir şey için mi cezalandırılırlar!” (7/147)
“Allah’a ortak koşanlar, kendi kâfirliklerine bizzat kendileri şahitlik ederken, Allah’ın mescitlerini imar etmeye layık değildirler. Onların bütün işleri boşa gitmiştir. Ve onlar ateşte ebedî kalacaklardır.” (9/17)
“(Ey münafıklar! Siz de) sizden öncekiler gibi (yaptınız). Onlar sizden kuvvetçe daha üstün, mal ve evlâtça daha çok idiler. Onlar (dünya malından) paylarına düşenden faydalandılar. İşte sizden öncekiler nasıl paylarına düşenden faydalandıysalar, siz de payınıza düşenden faydalandınız ve (bâtıla) dalanlar gibi siz de daldınız. İşte onların amelleri dünyada da ahirette de boşa gitmiştir. Ve onlar ziyana uğrayanların kendileridir.”