
Erzurum, ülke genelinde tanınan pek çok din âlimi, mutasavvıf, asker, siyasetçi yetiştirmiş bir şehirdir. Birinci Meclis'te görev yapan Erzurum mebusları Hüseyin Avni Bey, Yeşilzâde Mehmed Salih Efendi, Süleyman Necati Güneri Bey, Celalettin Arif Bey, Mustafa Durak Bey gibi simalar hem siyasi temsil hem de aydın sorumluluğuna sahip kimselerdi. Muhalefet üretebilmiş ve bazıları Meclis’teki 2. Gruba vücut vermişlerdi.
Demokrasiye geçtiğimiz 1950'li yıllardan günümüze uzanan çizgi üzerinde, yani 71 yılı kapsayan bir aralıkta durup “Erzurum’dan neden siyasi lider ve aydın yetişemiyor?” sorusunu sosyal medyada sorduk ve bir cevap aradık. Pek çok Erzurumlu soruya cevap verdi. Bu cevapların hepsi belli ölçüde sorunun cevabı niteliğindedir. Cevapların bir kısmını, yazıyı uzatmamak için, özüne koruyarak kısalttım. Bazı cevaplar, geliş sırasına göre, şöyledir:
Uğur Böceği: Bir kısım Erzurumlular, kendi insanının aşağılıyor, insanları ırk, din, mezhep ayrımına tabi tutarak tutum davranış geliştiriyor.
Aşkın Ağaoğlu: Yeteri kadar cesur olduğumuzu düşünmüyorum...
Bünyamin Aksakal: Biz, kimliğimizi unuttuk; ön yargılıyız… Başka bölge insanlarının Erzurum’a ve Erzurumluya verdiği değeri kendi insanımıza veremedik…
Yavuz Toraman: İnsanımıza sahip çıkmadığımızdan dolayı.
Muharrem Serttaş: Kıskançlık, ön yargılı nesiller, eğitimsizlik ve görgüsüzlük (seyahat eksikliği). Erzurum’daki siyasi partiler, kimseyi kıskanmadan, ön yargılı olmadan, gençlik örgütlerine seçkin, başarılı ve ufku acık gençleri alarak, siyaset akademilerine, okullarına, göndererek eğitmelidirler. Ülkemizin çeşitli bölgelerine ve yurt dışına geziler düzenlemelidirler…
Ahmet Uzunoğlu: Azimsizlik ve sağlam değerlerden yoksunluk… Siyasi lider ve aydın yetişmesi için, kişilerde azim, gayret, çalışkanlık lazım; ufukları dar olmayacak; keskin kafaları olacak, insani değerleri önemseyecekler ve inançları sağlam olacak…
Ömer Şentürk: Sorun mahalli kültürü (kıskançlık, bencilik) aşamamak… Erzurum halkı mahalle kültürü yaşatıyor; ev danası öküz olmaz zihniyetiyle davranarak, var olan kimi potansiyeli de yıpratıp önünü kesiyorlar. Bazen de, o olana ben olayım, deyip iftira ve yalana başvurarak, karalama yolunu seçiyorlar.
Bayram Keser: Erzurum’da politik yönetici çok, özgün yönetici az!.. Yani şehirdeki kamu ve ezel sektör sistemi siyasi lider ve aydın yetiştirmeye imkân vermiyor. Çünkü bütün Kurum ve Kuruluşlarda yöneticileri kıskaca almış dalkavuklar var; bunlar hiçbir iş yapmazlar, doğruları çok ustaca saptırırlar, hiçbir buluş ve projeleri yoktur, koltuğa kim oturursa onun yanında yer alırlar, attıkları taklalar takdire şayandır ve âdeta yöneticilerin gözünü kör ederler. Öte yandan Erzurum’da her köşe başını tutmuş birileri vardır: onları geçmeden bir yerlere gelinemez. Projeleri çalarlar, üç-beş kuruş kazanmaları uğruna herkesi, hatta memleketi harcarlar. Yatırımları engellerler, bu kişilerin en büyük özelliği, dindar, milliyetçi ve devletçi görünmeleridir; ama ne din için, ne millet ne de devlet için bir şey yapmazlar ve sadece laf ebeliği yaparlar…
Avni Adıyamanlı: Potansiyeli ne olursa olsun bir insan Erzurum'da öne çıkamaz. "Eniğini yiyen pisik!" sözü Erzurum'da tecrübeyle sabittir. Erzurum kendi evlatlarını bir şekilde dışlar.Bir de: Görece tutucudur, dışarıya ise meftundur, imkanları dardır, eşrafı yoktur. Haliyle sahipsiz bir şehirdir…
Necati Şılbır (Trabzon): Çevresel etki önemli… İnsanın yetişmesi biraz da yöresel bir olaydır. Bizim Trabzon’da şimdiye kadar çıkan bütün milletvekillerimizin, bürokratlarımızın, zenginlerimizin, sivil toplum başkanlarının yüzde 80’ni Oflu’dur.
Abbas Meral: Birbirine haset eden bir şehirde ilerleyenin başına vuruyoruz, o da kaçıyor, şehirden kaliteli göç veriyoruz…
İhsan Ataman: Toprak çoraklaştı…
Sadullah Delice: Bizim şehirde daha çok şeytani işlere kafa çalışıyor: kimin ayağını kaydırsam kimi işinden etsem; zihniyet bu…
Şeref Özyazıcıoğlu: Beslenme ve genetik özellikler de dikkate alınmalı… (Erzurum’un temel gıdası patates, kerti peynir ve beyaz ekmektir…)
Uğur Güzel: Bilimle, felsefeyle sanatla kimse uğraşılmaz; hayat alanı sınırlıdır, şehrimizde birçok insan kendini ifade dahi edemez. Herkes aynı düşünceleri birbirine taşır durur, ama orada da ince ayrımlar vardır tabii! Öte yandan herkes milli ve manevi değerler uzmanıdır, fakat asgari müştereklik yoktur!..
Zülküf Turgut: Çünkü herkes lider, onun için!
Sinan Calp: Tahammülsüzlük…
Mustafa Çetin Baydar: Erzurum insanının sosyal psikolojisi üzerinde çalışılmalı… Doğrusu bu konuda yeterince analiz, teori, öneri, bilimsel tartışma yok. Ama bu anlaşılabilir bir durum, zira bu konuda fikir üretmek mayınlı araziye girmek gibi, çok tehlikeli. Bunu tehlikeli hale getiren de yine toplumsal psikolojimiz. Kolektif zihin yapımızla ilgili değerlendirmeleri, tespitleri soğukkanlılıkla karşılayabilecek bir olgunlukta değiliz. Ortalama insanımızın muhtelif meseleler karşısında geliştirdiği tutumların temelinde, derin bir “eziklik”, “kifayetsizlik”, “güçsüzlük” hissi ve bunun sebep olduğu ciddi bir “öz güven eksikliği” var. Bu öz güven eksikliği, her türlü eleştirel değerlendirmenin bir saldırı olarak algılanmasına yol açıyor. İnsanımız, öz güveni son derece düşük bir ergen misali sürekli pohpohlanma bekliyor, eleştirilmekten, kusurlarından hatalarından bahsedilmesinden ölesiye nefret ediyor… Bir tarafta itilip kakılmışlık, eziklik, mağduriyet, mazlumluk, zayıflık, kifayetsizlik hisleri, diğer tarafta bu hislerin sebep olduğu kin, nefret, korku ve güvensizlik hisleri kol kola girip Erzurumluyu hasta ediyor… Sözün özü "Ne ekersen onu biçersin"
Hüseyin Muslu: Tecrübe birikiminden yoksunluk… Siyasetle ilgilenen veya siyasette popüler olanların secim zamanı dışında Erzurum’dan uzak olmaları ve siyasette edindikleri birikim ve tecrübeleri sonraki Erzurum kuşağına aktarmamaları. Zira emekliliklerinde Erzurum’da ikamet eden siyasi yok denecek kadar az...
Erdal Altun: Farklı fikre, yaşayışa tahammül yok. Şehrin genel havasından dolayı düşünmeye cesaret de yok. Ya benim gibi yaşarsın ya da benden değilsin!..
Yılmaz Güneş: Erzurum'un homojen bir yapısı var. Kültürel kodlar iki boyut üzerine kurulu: Müslümanlık ve milliyetçilik. Doğal olarak sosyal etkileşim söz konusu referanslara bağlılık ekseninde kurulmak zorunda. İnsanların bu yerleşik bilinci siyasetçiyi de hızalıyor....Bu da analitik davranışın yolunu tıkıyor.
Fatih Sağsöz: Gençlere güvenmeli ve onların önünü açmalıyız…
Ayten Güntekin: Naçizane bir kaç söz söylemek isterim: Erzurumlu değilim ama 25 yıldır Erzurum’un havası, suyu ve toprağıyla yoğruldum, büyüdüm. Erzurum, kendi halkı arasında çekememezlik, kıskançlık, vizyon eksikliği, sınırlandırılmış cesaret, kendine inanmışlık, fikri hür, vicdanı hür olamayan ve ayrıyeten olsa dahi kendi içinde destek görmediği bir yer. Bir birine çelme takıp düşürme peşinde olan bir halk kitlesi mevcut. Değişime kapalı, neme lazımcı, yürüyen lider olabilecek şahsiyetler de eleştiri bombardımanına tutulup önü kesiliyor. Bu sebepledir ki Erzurum’dan bir lider çıkma olasılığı çok uzak. Kenetlenme, birlik olma şuuru kazanmadıkça çok zor, maalesef.
Hüseyin Kotan: Karasal iklim yüzünden!.. Erzurum’dan lider çıkabilmesi için. 1.80 boyunda, yakışıklı birini bulup, sen lidersin deyip ortaya atacaksınız. O kendini değil bizler onu bezetip süsleyip lider yapacağız ve de Erzurum için neler gerekliyse onu ona anlatacağız. Yoksa kimse çıkmaz, çıkanı da hemen kıtlaralar!...
Lűtfi Akyüz: Biz önce nefislerimizi terbiye etmeliyiz…
Suat Kılınboz: Çıkmaz, birinin adı geçse ilk biz hotularız!
Fekrullah Değirmenci: Erzurumlu birbirini sadece dışarıda tanıyor, içeride kimse kendi insanına değer vermiyor. Örnek; dışarıdan gelen öğretmene “Hocam buyurun “ derken, kendi Hocasına “ İsmail gel böyle” diyor. Erzurumlu birbirini eziyor, üzüyor, değersizleştiriyor. Yoksa Erzurum hem bilim, hem din, hem siyaset, hem kahraman yetiştirme anlamında açık ara öndedir. Bugün devlet yönetimin bütün gizli kahramanları Erzurumludur.
İsmail Aksakal: Erzurum’da ekonomik gücüne göre de insanlara muamele ediliyor… Kapasiten olsa fakat zengin olmasan bu toprakta ağaç olamazsın!
Sebahattin Sezer: Çıktığında kim kıymetini bildi ki…
Mahmut Akgül: Erzurum’da insanların önü liyakatlerine göre açılmıyor…
Tevhit Gülseven: Birinci sebep halkın oy tercihidir… Erzurumlu sormaz, inanır, yağ çeker, küçük menfaati varsa o zaman kim diye bakmaz…
İhsan Rızvanoğlu: Cevap; Erzurum’dan milletvekili, bakan ve belediye Başkanı olanlar, ikinci kez seçilemeyince neden Erzurum’dan göç ediyorlar? sorusunda aranmalıdır. Bu arkadaşların görev yaptıkları yıllarda Erzurum’da hangi sanayi bölgelerini kurmuşlar. Hangi sanayiciyi bu şehre getirebilmişler. Görev yaptıkları yıllarda, güzleri Erzurum’un dışında olmuş, seçilemeyince ilk işleri şehirden göç etmek olmuştur. Erzurum’dan seçilen kişiler Erzurum’da ikamet ederek ölünceye kadar Erzurum’a hizmet etmelidirler ki bir şeyler değişebilsin.
M. Alparslan Dumlu: Soğuktan olsa gerek! Evet; soğuktan beynimiz ve bedenimiz öyle büzüşür ki düşünemez ve dik duramaz hale geliriz… Bu soğuklar olmasaydı, kızağın hız alacağı yere kül, ayağın kayacağı yere su döker miydik? Soğuktan korunamayan, karnını doyuramayan, daha fizyolojik ihtiyaçlarını karşılayamayan insanın, saygınlık veya kendini gerçekleştirme erdemliliğine ihtiyaç duyması mümkün müdür acaba? Soğuğun etkisiyle eğitim kurumlarımız, ders zamanında soğuk tatilini, sınav zamanında sınav notlarını bollaştırmadı mı? Bu kadar göç vermeye sebep, sosyal etkenler olamaz. Kesin soğuktur… Bir de burada farklı ırklardan gelen, farklı etnik kökene dayanan kimseler yok. Kavgalar, savaşlar yok. Dinimiz bir, dilimiz bir. Depremler, seller, heyelanlar gibi tabiat olayları yok. Anlamlandıramadığım iki şey var; Birincisi, Kanada’nın birçok yeri Erzurum’dan daha soğuk olmasına rağmen, neden hemen hemen her yıl dünyanın en yaşanılası ülkesi seçiliyor? İkincisi, yüzyıllar boyunca hep büyük iller arasında yer almış, başkentlikler yapmış, büyük nüfus yoğunluklarına ev sahipliği yapmış, âlim, ulema yetiştirmiş bu şehir, o zamanlarda küresel ısınmadan mı faydalanıyordu acaba?...
Evet; soruşturmaya katılan arkadaşların cevapları gerçekten zihin açıcı. Şehrimizi anlamak için bu tür sorgulamalar akademik kurumlarımızca da yapılmalıdır. Sonra da hastalıklarımızın tedavisine bakılmalıdır.
Demokrasiye geçtiğimiz 1950'li yıllardan günümüze uzanan çizgi üzerinde, yani 71 yılı kapsayan bir aralıkta durup “Erzurum’dan neden siyasi lider ve aydın yetişemiyor?” sorusunu sosyal medyada sorduk ve bir cevap aradık. Pek çok Erzurumlu soruya cevap verdi. Bu cevapların hepsi belli ölçüde sorunun cevabı niteliğindedir. Cevapların bir kısmını, yazıyı uzatmamak için, özüne koruyarak kısalttım. Bazı cevaplar, geliş sırasına göre, şöyledir:
Uğur Böceği: Bir kısım Erzurumlular, kendi insanının aşağılıyor, insanları ırk, din, mezhep ayrımına tabi tutarak tutum davranış geliştiriyor.
Aşkın Ağaoğlu: Yeteri kadar cesur olduğumuzu düşünmüyorum...
Bünyamin Aksakal: Biz, kimliğimizi unuttuk; ön yargılıyız… Başka bölge insanlarının Erzurum’a ve Erzurumluya verdiği değeri kendi insanımıza veremedik…
Yavuz Toraman: İnsanımıza sahip çıkmadığımızdan dolayı.
Muharrem Serttaş: Kıskançlık, ön yargılı nesiller, eğitimsizlik ve görgüsüzlük (seyahat eksikliği). Erzurum’daki siyasi partiler, kimseyi kıskanmadan, ön yargılı olmadan, gençlik örgütlerine seçkin, başarılı ve ufku acık gençleri alarak, siyaset akademilerine, okullarına, göndererek eğitmelidirler. Ülkemizin çeşitli bölgelerine ve yurt dışına geziler düzenlemelidirler…
Ahmet Uzunoğlu: Azimsizlik ve sağlam değerlerden yoksunluk… Siyasi lider ve aydın yetişmesi için, kişilerde azim, gayret, çalışkanlık lazım; ufukları dar olmayacak; keskin kafaları olacak, insani değerleri önemseyecekler ve inançları sağlam olacak…
Ömer Şentürk: Sorun mahalli kültürü (kıskançlık, bencilik) aşamamak… Erzurum halkı mahalle kültürü yaşatıyor; ev danası öküz olmaz zihniyetiyle davranarak, var olan kimi potansiyeli de yıpratıp önünü kesiyorlar. Bazen de, o olana ben olayım, deyip iftira ve yalana başvurarak, karalama yolunu seçiyorlar.
Bayram Keser: Erzurum’da politik yönetici çok, özgün yönetici az!.. Yani şehirdeki kamu ve ezel sektör sistemi siyasi lider ve aydın yetiştirmeye imkân vermiyor. Çünkü bütün Kurum ve Kuruluşlarda yöneticileri kıskaca almış dalkavuklar var; bunlar hiçbir iş yapmazlar, doğruları çok ustaca saptırırlar, hiçbir buluş ve projeleri yoktur, koltuğa kim oturursa onun yanında yer alırlar, attıkları taklalar takdire şayandır ve âdeta yöneticilerin gözünü kör ederler. Öte yandan Erzurum’da her köşe başını tutmuş birileri vardır: onları geçmeden bir yerlere gelinemez. Projeleri çalarlar, üç-beş kuruş kazanmaları uğruna herkesi, hatta memleketi harcarlar. Yatırımları engellerler, bu kişilerin en büyük özelliği, dindar, milliyetçi ve devletçi görünmeleridir; ama ne din için, ne millet ne de devlet için bir şey yapmazlar ve sadece laf ebeliği yaparlar…
Avni Adıyamanlı: Potansiyeli ne olursa olsun bir insan Erzurum'da öne çıkamaz. "Eniğini yiyen pisik!" sözü Erzurum'da tecrübeyle sabittir. Erzurum kendi evlatlarını bir şekilde dışlar.Bir de: Görece tutucudur, dışarıya ise meftundur, imkanları dardır, eşrafı yoktur. Haliyle sahipsiz bir şehirdir…
Necati Şılbır (Trabzon): Çevresel etki önemli… İnsanın yetişmesi biraz da yöresel bir olaydır. Bizim Trabzon’da şimdiye kadar çıkan bütün milletvekillerimizin, bürokratlarımızın, zenginlerimizin, sivil toplum başkanlarının yüzde 80’ni Oflu’dur.
Abbas Meral: Birbirine haset eden bir şehirde ilerleyenin başına vuruyoruz, o da kaçıyor, şehirden kaliteli göç veriyoruz…
İhsan Ataman: Toprak çoraklaştı…
Sadullah Delice: Bizim şehirde daha çok şeytani işlere kafa çalışıyor: kimin ayağını kaydırsam kimi işinden etsem; zihniyet bu…
Şeref Özyazıcıoğlu: Beslenme ve genetik özellikler de dikkate alınmalı… (Erzurum’un temel gıdası patates, kerti peynir ve beyaz ekmektir…)
Uğur Güzel: Bilimle, felsefeyle sanatla kimse uğraşılmaz; hayat alanı sınırlıdır, şehrimizde birçok insan kendini ifade dahi edemez. Herkes aynı düşünceleri birbirine taşır durur, ama orada da ince ayrımlar vardır tabii! Öte yandan herkes milli ve manevi değerler uzmanıdır, fakat asgari müştereklik yoktur!..
Zülküf Turgut: Çünkü herkes lider, onun için!
Sinan Calp: Tahammülsüzlük…
Mustafa Çetin Baydar: Erzurum insanının sosyal psikolojisi üzerinde çalışılmalı… Doğrusu bu konuda yeterince analiz, teori, öneri, bilimsel tartışma yok. Ama bu anlaşılabilir bir durum, zira bu konuda fikir üretmek mayınlı araziye girmek gibi, çok tehlikeli. Bunu tehlikeli hale getiren de yine toplumsal psikolojimiz. Kolektif zihin yapımızla ilgili değerlendirmeleri, tespitleri soğukkanlılıkla karşılayabilecek bir olgunlukta değiliz. Ortalama insanımızın muhtelif meseleler karşısında geliştirdiği tutumların temelinde, derin bir “eziklik”, “kifayetsizlik”, “güçsüzlük” hissi ve bunun sebep olduğu ciddi bir “öz güven eksikliği” var. Bu öz güven eksikliği, her türlü eleştirel değerlendirmenin bir saldırı olarak algılanmasına yol açıyor. İnsanımız, öz güveni son derece düşük bir ergen misali sürekli pohpohlanma bekliyor, eleştirilmekten, kusurlarından hatalarından bahsedilmesinden ölesiye nefret ediyor… Bir tarafta itilip kakılmışlık, eziklik, mağduriyet, mazlumluk, zayıflık, kifayetsizlik hisleri, diğer tarafta bu hislerin sebep olduğu kin, nefret, korku ve güvensizlik hisleri kol kola girip Erzurumluyu hasta ediyor… Sözün özü "Ne ekersen onu biçersin"
Hüseyin Muslu: Tecrübe birikiminden yoksunluk… Siyasetle ilgilenen veya siyasette popüler olanların secim zamanı dışında Erzurum’dan uzak olmaları ve siyasette edindikleri birikim ve tecrübeleri sonraki Erzurum kuşağına aktarmamaları. Zira emekliliklerinde Erzurum’da ikamet eden siyasi yok denecek kadar az...
Erdal Altun: Farklı fikre, yaşayışa tahammül yok. Şehrin genel havasından dolayı düşünmeye cesaret de yok. Ya benim gibi yaşarsın ya da benden değilsin!..
Yılmaz Güneş: Erzurum'un homojen bir yapısı var. Kültürel kodlar iki boyut üzerine kurulu: Müslümanlık ve milliyetçilik. Doğal olarak sosyal etkileşim söz konusu referanslara bağlılık ekseninde kurulmak zorunda. İnsanların bu yerleşik bilinci siyasetçiyi de hızalıyor....Bu da analitik davranışın yolunu tıkıyor.
Fatih Sağsöz: Gençlere güvenmeli ve onların önünü açmalıyız…
Ayten Güntekin: Naçizane bir kaç söz söylemek isterim: Erzurumlu değilim ama 25 yıldır Erzurum’un havası, suyu ve toprağıyla yoğruldum, büyüdüm. Erzurum, kendi halkı arasında çekememezlik, kıskançlık, vizyon eksikliği, sınırlandırılmış cesaret, kendine inanmışlık, fikri hür, vicdanı hür olamayan ve ayrıyeten olsa dahi kendi içinde destek görmediği bir yer. Bir birine çelme takıp düşürme peşinde olan bir halk kitlesi mevcut. Değişime kapalı, neme lazımcı, yürüyen lider olabilecek şahsiyetler de eleştiri bombardımanına tutulup önü kesiliyor. Bu sebepledir ki Erzurum’dan bir lider çıkma olasılığı çok uzak. Kenetlenme, birlik olma şuuru kazanmadıkça çok zor, maalesef.
Hüseyin Kotan: Karasal iklim yüzünden!.. Erzurum’dan lider çıkabilmesi için. 1.80 boyunda, yakışıklı birini bulup, sen lidersin deyip ortaya atacaksınız. O kendini değil bizler onu bezetip süsleyip lider yapacağız ve de Erzurum için neler gerekliyse onu ona anlatacağız. Yoksa kimse çıkmaz, çıkanı da hemen kıtlaralar!...
Lűtfi Akyüz: Biz önce nefislerimizi terbiye etmeliyiz…
Suat Kılınboz: Çıkmaz, birinin adı geçse ilk biz hotularız!
Fekrullah Değirmenci: Erzurumlu birbirini sadece dışarıda tanıyor, içeride kimse kendi insanına değer vermiyor. Örnek; dışarıdan gelen öğretmene “Hocam buyurun “ derken, kendi Hocasına “ İsmail gel böyle” diyor. Erzurumlu birbirini eziyor, üzüyor, değersizleştiriyor. Yoksa Erzurum hem bilim, hem din, hem siyaset, hem kahraman yetiştirme anlamında açık ara öndedir. Bugün devlet yönetimin bütün gizli kahramanları Erzurumludur.
İsmail Aksakal: Erzurum’da ekonomik gücüne göre de insanlara muamele ediliyor… Kapasiten olsa fakat zengin olmasan bu toprakta ağaç olamazsın!
Sebahattin Sezer: Çıktığında kim kıymetini bildi ki…
Mahmut Akgül: Erzurum’da insanların önü liyakatlerine göre açılmıyor…
Tevhit Gülseven: Birinci sebep halkın oy tercihidir… Erzurumlu sormaz, inanır, yağ çeker, küçük menfaati varsa o zaman kim diye bakmaz…
İhsan Rızvanoğlu: Cevap; Erzurum’dan milletvekili, bakan ve belediye Başkanı olanlar, ikinci kez seçilemeyince neden Erzurum’dan göç ediyorlar? sorusunda aranmalıdır. Bu arkadaşların görev yaptıkları yıllarda Erzurum’da hangi sanayi bölgelerini kurmuşlar. Hangi sanayiciyi bu şehre getirebilmişler. Görev yaptıkları yıllarda, güzleri Erzurum’un dışında olmuş, seçilemeyince ilk işleri şehirden göç etmek olmuştur. Erzurum’dan seçilen kişiler Erzurum’da ikamet ederek ölünceye kadar Erzurum’a hizmet etmelidirler ki bir şeyler değişebilsin.
M. Alparslan Dumlu: Soğuktan olsa gerek! Evet; soğuktan beynimiz ve bedenimiz öyle büzüşür ki düşünemez ve dik duramaz hale geliriz… Bu soğuklar olmasaydı, kızağın hız alacağı yere kül, ayağın kayacağı yere su döker miydik? Soğuktan korunamayan, karnını doyuramayan, daha fizyolojik ihtiyaçlarını karşılayamayan insanın, saygınlık veya kendini gerçekleştirme erdemliliğine ihtiyaç duyması mümkün müdür acaba? Soğuğun etkisiyle eğitim kurumlarımız, ders zamanında soğuk tatilini, sınav zamanında sınav notlarını bollaştırmadı mı? Bu kadar göç vermeye sebep, sosyal etkenler olamaz. Kesin soğuktur… Bir de burada farklı ırklardan gelen, farklı etnik kökene dayanan kimseler yok. Kavgalar, savaşlar yok. Dinimiz bir, dilimiz bir. Depremler, seller, heyelanlar gibi tabiat olayları yok. Anlamlandıramadığım iki şey var; Birincisi, Kanada’nın birçok yeri Erzurum’dan daha soğuk olmasına rağmen, neden hemen hemen her yıl dünyanın en yaşanılası ülkesi seçiliyor? İkincisi, yüzyıllar boyunca hep büyük iller arasında yer almış, başkentlikler yapmış, büyük nüfus yoğunluklarına ev sahipliği yapmış, âlim, ulema yetiştirmiş bu şehir, o zamanlarda küresel ısınmadan mı faydalanıyordu acaba?...
Evet; soruşturmaya katılan arkadaşların cevapları gerçekten zihin açıcı. Şehrimizi anlamak için bu tür sorgulamalar akademik kurumlarımızca da yapılmalıdır. Sonra da hastalıklarımızın tedavisine bakılmalıdır.