
BİLGİSAYAYAR BAĞIMLILIĞI
Bir yaz günüydü. Okullar kapanmıştı. On yaşına girdiğinde Uzay’a ailesi bilgisayar hediye etmişti. Uzay, kendisine hediye edilen bilgisayara çok sevinmişti. Yazın zamanının büyük bir kısmını bilgisayarda oyun oynamakla geçiriyordu. Artık parkta oyun oynamaya gitmiyordu. Bisiklet sürmeyi bile istemiyordu. Her gün kitap okuyan, ders çalışan Uzay, yaz tatilinde bunlara hiç zaman ayırmamıştı. Ailesi uyarmasına rağmen Uzay, tatilde ders çalışmak istemediğini söyleyip bilgisayar başından ayrılmıyordu. Tatil bitmiş ve okullar açılmıştı. Uzay ise derslerine çalışmıyor ve sorumluluklarını yerine getirmiyordu. Günlerden bir gün anne ve babasından habersiz okula tablet götürdü. Öğretmeni durumun farkına varınca Uzay’ın ailesine haber verdi. Eve gittiklerinde Uzay, anne ve babası arasında şöyle bir konuşa geçti: -Oğlum tatil bitti. Oyun oynamana kızmıyorum. Gereğinden fazla oynadığın için bilgisayar bağımlısı oldun ama farkında değilsin. -Ama anne ben oyun oynamayı çok seviyorum ve bütün arkadaşlarım da oynuyor. -Oyun oynama demiyorum Uzay, sorumluluklarını yerine getirmeyi ihmal etme ve bütün zamanını boşa harcama diyorum. -Tamam anne. Aradan bir hafta geçti. Geçti geçmesine ama Uzay yine bilgisayarın başından ayrılmıyordu. Babası Uzay’ı hafta sonu futbol oynamaya götürdü. Çok mutluydu. O kadar güzel zaman geçirmişti ki aklına bile gelmemişti bilgisayarı. Sanal oyunlardan hiç böyle haz almadığını fark etti. Babasına onu her hafta sonu maç yapmaya götürüp götüremeyeceğini sordu. Büyük bir mutlulukla evet, demişti babası. Birlikte daha bir çok anı toplayacak olmanın mutluluğu ile, bilgisayarını toparlayıp kaldıran Uzay, sevdikleriyle geçirdiği zamanın paha biçilemez olduğunu geçte olsa fark etmişti. Kaleme alan MEHMET AKİF KAYA
SAYGININ ÖNEMİ
Bir varmış bir yokmuş.300 yıl sonra dünya adeta yok olacakmış. Radyasyondan bahsediyorum. İnsanlar radyasyondan kaçmak için yer altına sığınmışlar. Yer altına sığınıp kabileler kurmuşlar. Bu kabillerden biri Y.A.S.E. (Yer Altı Sığınakları Erzurum)imiş. Bu kabilede yaşayan yüzlerce kişiden birisiymiş Mehmet. Kendisi; sarışın, kahverengi saçlı, biraz sinirli, biraz da saygısız bir dedektifmiş. Bir gün kapı çalmış. Gelen komşuymuş. Mehmet’ten un istemiş fakat Mehmet olup olmadığına bile bakmadan göndermiş onu. Bir gece çalan kapı sesine uyanmış Mehmet. Kapıyı, bunun bir dışarılı olup yemek getirebileceğini düşünerek açmış. Fakat işler düşündüğü gibi olmamış. Dışarılı onu bayıltacakken bağırmaya başlamış. Komşuları sesleri duymasına rağmen ona yardım etmemiş. Çünkü yardıma ihtiyacı olduğunda Mehmet de hiçbir komşusunun yanında olmamış. Sonra Y.A.S.E.de bir tur dolaşıp bir yeraltı mağarasında tam kurtuldum derken, adam onu kapana kıstırmış. Korkudan titremeye başlayan Mehmet, hızlı hızlı nefes alıp veriyormuş. Adam maskesini çıkarıp şöyle demiş: -Umarım güzel bir ders almışsındır. Mehmet: -Ne dersi? Adam: -Sana saygılı ve yardımsever olmayla ilgili vermek istediğim ders. Eğer komşularına, arkadaşlarına, çevrendeki insanlara yardım etseydin onlar da senin yanında olurlardı. Böyle yalnız ve çaresiz kalmazdın. Mehmet, bu olaydan sonra öyle bir ders almış ki, etrafta parmakla gösterilen örnek bir insan olarak hayatına devam etmiş. Kaleme alan MUHAMMED EMİN ARDAHANLI
KAZANAN İYİLİK OLSUN
Mert ve Berkay karate maçı yapacaklardı. Çok heyecanlılardı. Hazırlanıp çıktılar. Önce hasta arkadaşları Eren’i ziyaret edeceklerdi. Eren’in evine geldiklerinde Eren: -Çok teşekkür ederim arkadaşlar, dedi. -Rica ederiz. Sen olsan sen de aynısını yapardın. Şimdi gitmeliyiz. Hoşça kal, deyip çıktılar. Maçın yapılacağı yere geldiklerinde kimse heyecandan yerinde duramıyordu. Sonra hocaları gelip onlara: -Merak etmeyin çocuklar. Buraya eğlenmek için geldik. Kazanmakta var kaybetmekte. Lütfen sakin olun, dedi. Ve maç başlamıştı. İlk Mert ve Berkay çıkmıştı. Maç berabere iken Berkay, bir şut atıp maçı kazandı. Mert üzgündü. Bir an hocanın dediklerini unuttu. Çıkışta Berkay’ ların evinde kalacaklardı. Arkadaşları Muhammed de orada olacaktı. Berkay’ın evine giderken yolda aç bir kedi gördüler. Merhametli davranıp onu yanlarına aldılar. Evde ona süt verip battaniyeye sardılar. İsmini Fıstık koydular. Sonra Muhammed geldi. Mert Berkay’a 20 kızgın olduğu için o yokken en sevdiği arabasını kırdı. Muhammed bunu görünce ona: -Mert, maçı kaybettiğin için bu kadar sinirlenmemelisin. Unutma bu bir maçtı ve eğlenmen içindi. Ayrıca Berkay’a böyle davranman da çok yanlış, dedi. Mert bunları duyunca bugün hocanın söylediklerini hatırladı. Berkay geldiğinde çok şaşırdı. Mert kendisinin yaptığını söyleyip özür diledi. Berkay üzülmüştü ama dürüstlüğü için onu affetti. Bütün akşam birlikte oyun oynadılar. Kaleme alan HAMZA AKPINAR
Bir yaz günüydü. Okullar kapanmıştı. On yaşına girdiğinde Uzay’a ailesi bilgisayar hediye etmişti. Uzay, kendisine hediye edilen bilgisayara çok sevinmişti. Yazın zamanının büyük bir kısmını bilgisayarda oyun oynamakla geçiriyordu. Artık parkta oyun oynamaya gitmiyordu. Bisiklet sürmeyi bile istemiyordu. Her gün kitap okuyan, ders çalışan Uzay, yaz tatilinde bunlara hiç zaman ayırmamıştı. Ailesi uyarmasına rağmen Uzay, tatilde ders çalışmak istemediğini söyleyip bilgisayar başından ayrılmıyordu. Tatil bitmiş ve okullar açılmıştı. Uzay ise derslerine çalışmıyor ve sorumluluklarını yerine getirmiyordu. Günlerden bir gün anne ve babasından habersiz okula tablet götürdü. Öğretmeni durumun farkına varınca Uzay’ın ailesine haber verdi. Eve gittiklerinde Uzay, anne ve babası arasında şöyle bir konuşa geçti: -Oğlum tatil bitti. Oyun oynamana kızmıyorum. Gereğinden fazla oynadığın için bilgisayar bağımlısı oldun ama farkında değilsin. -Ama anne ben oyun oynamayı çok seviyorum ve bütün arkadaşlarım da oynuyor. -Oyun oynama demiyorum Uzay, sorumluluklarını yerine getirmeyi ihmal etme ve bütün zamanını boşa harcama diyorum. -Tamam anne. Aradan bir hafta geçti. Geçti geçmesine ama Uzay yine bilgisayarın başından ayrılmıyordu. Babası Uzay’ı hafta sonu futbol oynamaya götürdü. Çok mutluydu. O kadar güzel zaman geçirmişti ki aklına bile gelmemişti bilgisayarı. Sanal oyunlardan hiç böyle haz almadığını fark etti. Babasına onu her hafta sonu maç yapmaya götürüp götüremeyeceğini sordu. Büyük bir mutlulukla evet, demişti babası. Birlikte daha bir çok anı toplayacak olmanın mutluluğu ile, bilgisayarını toparlayıp kaldıran Uzay, sevdikleriyle geçirdiği zamanın paha biçilemez olduğunu geçte olsa fark etmişti. Kaleme alan MEHMET AKİF KAYA
SAYGININ ÖNEMİ
Bir varmış bir yokmuş.300 yıl sonra dünya adeta yok olacakmış. Radyasyondan bahsediyorum. İnsanlar radyasyondan kaçmak için yer altına sığınmışlar. Yer altına sığınıp kabileler kurmuşlar. Bu kabillerden biri Y.A.S.E. (Yer Altı Sığınakları Erzurum)imiş. Bu kabilede yaşayan yüzlerce kişiden birisiymiş Mehmet. Kendisi; sarışın, kahverengi saçlı, biraz sinirli, biraz da saygısız bir dedektifmiş. Bir gün kapı çalmış. Gelen komşuymuş. Mehmet’ten un istemiş fakat Mehmet olup olmadığına bile bakmadan göndermiş onu. Bir gece çalan kapı sesine uyanmış Mehmet. Kapıyı, bunun bir dışarılı olup yemek getirebileceğini düşünerek açmış. Fakat işler düşündüğü gibi olmamış. Dışarılı onu bayıltacakken bağırmaya başlamış. Komşuları sesleri duymasına rağmen ona yardım etmemiş. Çünkü yardıma ihtiyacı olduğunda Mehmet de hiçbir komşusunun yanında olmamış. Sonra Y.A.S.E.de bir tur dolaşıp bir yeraltı mağarasında tam kurtuldum derken, adam onu kapana kıstırmış. Korkudan titremeye başlayan Mehmet, hızlı hızlı nefes alıp veriyormuş. Adam maskesini çıkarıp şöyle demiş: -Umarım güzel bir ders almışsındır. Mehmet: -Ne dersi? Adam: -Sana saygılı ve yardımsever olmayla ilgili vermek istediğim ders. Eğer komşularına, arkadaşlarına, çevrendeki insanlara yardım etseydin onlar da senin yanında olurlardı. Böyle yalnız ve çaresiz kalmazdın. Mehmet, bu olaydan sonra öyle bir ders almış ki, etrafta parmakla gösterilen örnek bir insan olarak hayatına devam etmiş. Kaleme alan MUHAMMED EMİN ARDAHANLI
KAZANAN İYİLİK OLSUN
Mert ve Berkay karate maçı yapacaklardı. Çok heyecanlılardı. Hazırlanıp çıktılar. Önce hasta arkadaşları Eren’i ziyaret edeceklerdi. Eren’in evine geldiklerinde Eren: -Çok teşekkür ederim arkadaşlar, dedi. -Rica ederiz. Sen olsan sen de aynısını yapardın. Şimdi gitmeliyiz. Hoşça kal, deyip çıktılar. Maçın yapılacağı yere geldiklerinde kimse heyecandan yerinde duramıyordu. Sonra hocaları gelip onlara: -Merak etmeyin çocuklar. Buraya eğlenmek için geldik. Kazanmakta var kaybetmekte. Lütfen sakin olun, dedi. Ve maç başlamıştı. İlk Mert ve Berkay çıkmıştı. Maç berabere iken Berkay, bir şut atıp maçı kazandı. Mert üzgündü. Bir an hocanın dediklerini unuttu. Çıkışta Berkay’ ların evinde kalacaklardı. Arkadaşları Muhammed de orada olacaktı. Berkay’ın evine giderken yolda aç bir kedi gördüler. Merhametli davranıp onu yanlarına aldılar. Evde ona süt verip battaniyeye sardılar. İsmini Fıstık koydular. Sonra Muhammed geldi. Mert Berkay’a 20 kızgın olduğu için o yokken en sevdiği arabasını kırdı. Muhammed bunu görünce ona: -Mert, maçı kaybettiğin için bu kadar sinirlenmemelisin. Unutma bu bir maçtı ve eğlenmen içindi. Ayrıca Berkay’a böyle davranman da çok yanlış, dedi. Mert bunları duyunca bugün hocanın söylediklerini hatırladı. Berkay geldiğinde çok şaşırdı. Mert kendisinin yaptığını söyleyip özür diledi. Berkay üzülmüştü ama dürüstlüğü için onu affetti. Bütün akşam birlikte oyun oynadılar. Kaleme alan HAMZA AKPINAR