
Eşref. Kolçak, hemşerimiz. Erzurum'un İspir kazasının Gaziler köyünden. Yıllar önce varmış o da İstanbul şehrine ve atmış kendini büyükşehir denizine. Sahnelerde ve setlerde geçen bir ömür. Nice filmlerde rol almış, gençlik yıllarında balet olarak da çalışmış. 90 yıllık ömrüne acı tatlı nice hatıralar ev sahipliği yapmış…
Kolçak, kendisi gibi bir sanatçı olan biricik oğlu Harun Kolçak’ı genç sayılacak bir yaşta kaybetti. Harun’la ilgili zaman zaman olumsuz haberler medyada boy gösterirdi. Erzurumlu sanatçı bir aile olmaları nedeniyle bu olumsuz haberlerden rahatsız olmadığımı söyleyemem. İnsan, ünlü hemşerilerinin ‘arı duru hayatlara’ sahip olmasını arzu ediyor; fakat bu mümkün mü? Hele, -dev bir cadı kazanı olan ve sürekli kaynayan- sanat camiasının bir parçasıysanız!
Vefatının ardından Harun Kolçak’la ilgili çeşitli eleştirel haberler bir hastalık gibi nüksedince, Eşref Kolçak da bir baba olarak, medyaya düzeltme, bilgilendirme, üzüntüsünü bildirme kabilinden, açıklamalarda bulundu; röportajlar verdi. Bunların bir kısmını okudum. Sosyal hayatın ‘aktörü’ insanların yaşadıkları ve sonunda ‘hayata dair’ vardıkları sonuçlar, benim için daima öğretici olmuştur. Kolçak’tan da alacağım dersi aldığımı düşünüyorum!

Eşref Kolçak, son olarak, Posta Gazetesi'nden Işıl Cinmen'e konuşmuş. Röportajda kendisine dair söyledikleri özetle şunlar:
-Ben en son 70 yıl önce üzüldüm; büyük acıyı anacığımı kaybettiğimde yaşadım. Hayatın bittiğini düşündüm. Yıl 1947'ydi. 20 yaşındaydım.
-Sonra 56 yıllık eşimi kaybettim, şimdi oğlumu... Ne eşim ne de oğlum için üzüntü duydum. Gayet tabii üzüldüm ama anamdan sonra hiçbir acı kalbime ulaşmadı. Kendimi yerlere atıp, paralamadım.
- Sanatçı çalışmadığı zaman büyük ıstırap çeker… Yaklaşık 20 yıldır bana iş vermiyorlar... Fikret Hakan da çalışmadan gitti. Bana bazen ödül veriyorlar. Ne ödülü veriyorsunuz, iş versenize.
- Gençken yemediğim halt kalmadı… Ama evlendikten sonra eşimi hiç aldatmadım. Benim için en temiz kadın karımdır.
- Gençliğimde Ses Tiyatrosu'ndaki sayılı baletlerden biriydim. Tek tesellim anacığımın bir defa da olsa beni sahnede seyretmesi. Babam, balet olduğum için benimle bir kere bile konuşmadı. Anacığımı kendi elimle toprağa verdim ama şu an mezarının yerini bilmiyorum.
-Yalnız yaşıyorum. Yalnızlığı severim. Şikâyetçi değilim.
Soru: En iyi arkadaşınız kim?
-Allah. Ana rahmine düştüğümüz andan itibaren alnımıza ne yazılmışsa onu yaşarız.
Eşref Kolçak’ın oğlu Harun’la ilgili söyledikleri:
-Alkol tamam. Ama Harun katiyen uyuşturucu kullanmadı. Bir-iki defa hastaneye zor yetiştirdim. Ben de zamanında çok alkol aldım ama bir yerden sonra gider yatardım. Ah benim dik kafalı Harun'um... O öyle değildi ki... Komaya girene kadar devam ederdi.
-Haruncuğum yapımcılar tarafından çok harcandı.
-Evlenmesini çok isterdim. Özellikle de anacığı. Herkesin torunu var. Ben de torunum olsun isterdim. Öldüğümde bizden kimse kalmayacak.
Soru: Cinsel yönelimi sebebiyle onu reddettiğinize ilişkin söylentiler vardı.
-Ne olursa olsun, o benim oğlumdur. Öyle şeyler insanın kendisini ilgilendirir. Harun'un Hıristiyan olduğu haberleri de çıkmıştı. O haberi çıkaran kişi sonra benden özür diledi. Anadolu'ya gittiğimde bile sürekli oğlumu neden terk ettiğimi soruyorlar. Bunları söyleyenlerin baba-oğul münasebetinden haberi yok mu? İyi veya kötü o benim oğlumdur. Neden reddedeyim?
…
Yeşilçam, savrulmuş hayatlarla doludur! Filmlerde, dizilerde izlenen göz kamaştırıcı oyuncular, imrenilen ilişkiler, ışıltılı mekânlar ve arkasındaki derin yaralarla melül insan dramları. Sanat dünyası yaprakları çabuk solan ve dökülen mevsimsiz bir ağaç. Kahkahadan çok bir inilti; övünülen şeyler sonraki yürek acıları ve yürek ağırlıkları ki, alkol, sigara, uyuşturucu acıları dindirmeye yetmiyor… Doksan yaşındaki Eşref Koçak’ın demir attığı limanda, hayata dair vardığı yargısıysa şu:
‘Allah ve aile her şeydir!’
Kolçak, kendisi gibi bir sanatçı olan biricik oğlu Harun Kolçak’ı genç sayılacak bir yaşta kaybetti. Harun’la ilgili zaman zaman olumsuz haberler medyada boy gösterirdi. Erzurumlu sanatçı bir aile olmaları nedeniyle bu olumsuz haberlerden rahatsız olmadığımı söyleyemem. İnsan, ünlü hemşerilerinin ‘arı duru hayatlara’ sahip olmasını arzu ediyor; fakat bu mümkün mü? Hele, -dev bir cadı kazanı olan ve sürekli kaynayan- sanat camiasının bir parçasıysanız!
Vefatının ardından Harun Kolçak’la ilgili çeşitli eleştirel haberler bir hastalık gibi nüksedince, Eşref Kolçak da bir baba olarak, medyaya düzeltme, bilgilendirme, üzüntüsünü bildirme kabilinden, açıklamalarda bulundu; röportajlar verdi. Bunların bir kısmını okudum. Sosyal hayatın ‘aktörü’ insanların yaşadıkları ve sonunda ‘hayata dair’ vardıkları sonuçlar, benim için daima öğretici olmuştur. Kolçak’tan da alacağım dersi aldığımı düşünüyorum!

Eşref Kolçak, son olarak, Posta Gazetesi'nden Işıl Cinmen'e konuşmuş. Röportajda kendisine dair söyledikleri özetle şunlar:
-Ben en son 70 yıl önce üzüldüm; büyük acıyı anacığımı kaybettiğimde yaşadım. Hayatın bittiğini düşündüm. Yıl 1947'ydi. 20 yaşındaydım.
-Sonra 56 yıllık eşimi kaybettim, şimdi oğlumu... Ne eşim ne de oğlum için üzüntü duydum. Gayet tabii üzüldüm ama anamdan sonra hiçbir acı kalbime ulaşmadı. Kendimi yerlere atıp, paralamadım.
- Sanatçı çalışmadığı zaman büyük ıstırap çeker… Yaklaşık 20 yıldır bana iş vermiyorlar... Fikret Hakan da çalışmadan gitti. Bana bazen ödül veriyorlar. Ne ödülü veriyorsunuz, iş versenize.
- Gençken yemediğim halt kalmadı… Ama evlendikten sonra eşimi hiç aldatmadım. Benim için en temiz kadın karımdır.
- Gençliğimde Ses Tiyatrosu'ndaki sayılı baletlerden biriydim. Tek tesellim anacığımın bir defa da olsa beni sahnede seyretmesi. Babam, balet olduğum için benimle bir kere bile konuşmadı. Anacığımı kendi elimle toprağa verdim ama şu an mezarının yerini bilmiyorum.
-Yalnız yaşıyorum. Yalnızlığı severim. Şikâyetçi değilim.
Soru: En iyi arkadaşınız kim?
-Allah. Ana rahmine düştüğümüz andan itibaren alnımıza ne yazılmışsa onu yaşarız.
Eşref Kolçak’ın oğlu Harun’la ilgili söyledikleri:
-Alkol tamam. Ama Harun katiyen uyuşturucu kullanmadı. Bir-iki defa hastaneye zor yetiştirdim. Ben de zamanında çok alkol aldım ama bir yerden sonra gider yatardım. Ah benim dik kafalı Harun'um... O öyle değildi ki... Komaya girene kadar devam ederdi.
-Haruncuğum yapımcılar tarafından çok harcandı.
-Evlenmesini çok isterdim. Özellikle de anacığı. Herkesin torunu var. Ben de torunum olsun isterdim. Öldüğümde bizden kimse kalmayacak.
Soru: Cinsel yönelimi sebebiyle onu reddettiğinize ilişkin söylentiler vardı.
-Ne olursa olsun, o benim oğlumdur. Öyle şeyler insanın kendisini ilgilendirir. Harun'un Hıristiyan olduğu haberleri de çıkmıştı. O haberi çıkaran kişi sonra benden özür diledi. Anadolu'ya gittiğimde bile sürekli oğlumu neden terk ettiğimi soruyorlar. Bunları söyleyenlerin baba-oğul münasebetinden haberi yok mu? İyi veya kötü o benim oğlumdur. Neden reddedeyim?
…
Yeşilçam, savrulmuş hayatlarla doludur! Filmlerde, dizilerde izlenen göz kamaştırıcı oyuncular, imrenilen ilişkiler, ışıltılı mekânlar ve arkasındaki derin yaralarla melül insan dramları. Sanat dünyası yaprakları çabuk solan ve dökülen mevsimsiz bir ağaç. Kahkahadan çok bir inilti; övünülen şeyler sonraki yürek acıları ve yürek ağırlıkları ki, alkol, sigara, uyuşturucu acıları dindirmeye yetmiyor… Doksan yaşındaki Eşref Koçak’ın demir attığı limanda, hayata dair vardığı yargısıysa şu:
‘Allah ve aile her şeydir!’