
Politik durumların çok konuşulduğu bir süreç yaşıyoruz; ama şurası kesin ki politika, hayatımızın her dakikasını dolduracak kadar önemli bir konu değil. Nitekim hayatını hepten onunla doldurmuş kimseler bile günün birinde mevkiyi, makamı başkalarına bırakarak emekli oluyorlar.
Bakınız: Türk siyasi hayatı…
O halde politikadan daha kalıcı, daha çekici, daha değerli ne var?
Çok şey var; saymakla bitmez.
Mesela ‘eğitim’ bu kategoride sıralayacağımız çok değerli ayrıntılar içinde en başta gelenlerden biri.
Ve tabii eğitimin de -tıpkı bir matruşka gibi- iç içe geçmiş yüzlerce boyutu, binlerce alt başlığı var.
İşte onlardan biri:
Masaüstümde ‘Psikoljik Danışman’ dostum sevgili Tuğba Erdiç Tok’un harika iletisi var.
Not defterime iki hafta önce kaydetmişim. Üstüne de kırmızı kalemle ‘Çok Önemli!’ yazmışım; ‘Çok Önemli! Mutlaka buna değin!..’
İlkokuldan ortaokula, liseden üniversiteye, türlü okulların değişik kademelerinde öğrenci, öğretmen, yönetici olarak geçirdiğim yaşantımın istisnasız her gününde gözlemlediğim, tanık olduğum, nihayet önemine bugün de yürekten inandığım, geri plana zaten hiç itmediğim bir konudur bu:
Okul öncesi çağ çocuk eğitimi…
Veya okul öncesi eğitimin ihmale gelmez önemi…
Eğitimin yüzlerce boyutundan, binlerce alt başlığından sadece biri.
Ama en önemlilerinden birisi!
İdealist dostumun 79 yaşındaki Amerikalı yazar Robert Lee Fulghum’dan alıntıladığı harika metin, yıllardır bu konuya dair düşündüklerimi, biriktirdiklerimi, önerdiklerimi o kadar güzel özetliyor ki…
Noktasına virgülüne dokunmadan paylaşıyorum:
“Ben, ne biliyorsam hepsini anaokulunda öğrendim’ diyor ve devamını şöyle getiriyor Fulghum:
“Nasıl yaşayacağım, neler yapacağım, nasıl biri olacağım konusunda bilmem gereken ne varsa, ben hepsini anaokulundayken öğrendim. Erdem denilen şey, dağın tepesindeki lisansüstü eğitimde değil, yuvada, oyun havuzundaki kum yığınının içindeydi…
İşte orada öğrendiğim şeyler:
Sende olanı paylaşmaktan mutlu ol...
Asla hak yeme...
Kimseye vurma...
Aldığını yerine koy...
Kendi dağıttığını topla...
Sana ait olmayan şeyi alma...
Birini incitirsen özür dile...
Yemekten önce ellerini yıka...
Tuvaletten çıkarken sifonu çek...
Dengeli bir hayat sür...
Her gün biraz öğren, biraz düşün, biraz resim yap, biraz şarkı söyleyip dans et, biraz oyna, biraz da çalış...
Dünyaya çıktığında trafiğe dikkat et; insanlarla el ele tutuş, fırsat buldukça onlarla bir arada ol !
Mucizenin farkına var!
Ufacık cam kaptaki o minik tohumu düşün; kökleri aşağıda ama gövdesi daima yukarıya uzanıyor. Kimse bunun nasıl ve neden olduğunu bilmiyor; ama hepimiz öyleyiz. Japon balıkları da, beyaz fareler de, hatta cam kaptaki minik tohum da...
Hepsi günü gelince ölüyor, biz de öyle yapacağız; bunun anlaşılmaz bir yanı yok…
İlk gördüğün resimli kitaplardan öğrendiğin ilk kelimeyi hatırla, kelimelerin en büyüğünü...
Bak!
Bu öylesine, tek başına yeterli gelmeyebilir; daha dikkatli bak!
Bilmeniz gereken her şey, yukarıdaki satırların bir yerinde var. Altın kurallar da, temel sağlık koşulları da, ekoloji de, politika da, eşitlik de, sağduyulu yaşam da… Onlardan herhangi birini alın, genişletip süslü sözlerle bezeyin; aile hayatınıza, işinize, devletinize, dünyanıza uygulayın. Doğru, anlaşılır ve sağlam olduklarını göreceksiniz...
Hepimiz, yani bütün dünya öğleden sonraları saat üçte taze bisküvi yiyip süt içtikten sonra battaniyemizin altına kıvrılıp azıcık kestirseydik, dünyamız ne kadar yaşanası bir dünya olurdu, bir düşünsenize! Ya da hükümetlerin bir temel ilkesi olsaydı, aldıklarını hep yerine koysalardı ve kendi dağıttıkları yerleri kendileri toplasalardı…
Ayrıca kaç yaşına gelmiş olursanız olun, dünyaya çıktığınızda bir yoldaş, bir yâren bulup onunla el ele tutuşmak, bir arada yürümek de hâlâ tecrübe edilebilecek en iyi şeydir…”
***
Fulghum, ‘hayatta tecrübe edilebilecek en iyi’ şeylere değiniyor.
Kuşkusuz güzel teori…
Bilimsel değeri çok yüksek…
Okul öncesi çağdaki çocuklarımızı önemsemezsek, bu değerli teoriyi dikkate almazsak kendi geleceğimize yazık etmiş oluruz.
Treni kaçırmış politikalar da bizi kurtarmaz o zaman!
(Pusula arşivinden)
Bakınız: Türk siyasi hayatı…
O halde politikadan daha kalıcı, daha çekici, daha değerli ne var?
Çok şey var; saymakla bitmez.
Mesela ‘eğitim’ bu kategoride sıralayacağımız çok değerli ayrıntılar içinde en başta gelenlerden biri.
Ve tabii eğitimin de -tıpkı bir matruşka gibi- iç içe geçmiş yüzlerce boyutu, binlerce alt başlığı var.
İşte onlardan biri:
Masaüstümde ‘Psikoljik Danışman’ dostum sevgili Tuğba Erdiç Tok’un harika iletisi var.
Not defterime iki hafta önce kaydetmişim. Üstüne de kırmızı kalemle ‘Çok Önemli!’ yazmışım; ‘Çok Önemli! Mutlaka buna değin!..’
İlkokuldan ortaokula, liseden üniversiteye, türlü okulların değişik kademelerinde öğrenci, öğretmen, yönetici olarak geçirdiğim yaşantımın istisnasız her gününde gözlemlediğim, tanık olduğum, nihayet önemine bugün de yürekten inandığım, geri plana zaten hiç itmediğim bir konudur bu:
Okul öncesi çağ çocuk eğitimi…
Veya okul öncesi eğitimin ihmale gelmez önemi…
Eğitimin yüzlerce boyutundan, binlerce alt başlığından sadece biri.
Ama en önemlilerinden birisi!
İdealist dostumun 79 yaşındaki Amerikalı yazar Robert Lee Fulghum’dan alıntıladığı harika metin, yıllardır bu konuya dair düşündüklerimi, biriktirdiklerimi, önerdiklerimi o kadar güzel özetliyor ki…
Noktasına virgülüne dokunmadan paylaşıyorum:
“Ben, ne biliyorsam hepsini anaokulunda öğrendim’ diyor ve devamını şöyle getiriyor Fulghum:
“Nasıl yaşayacağım, neler yapacağım, nasıl biri olacağım konusunda bilmem gereken ne varsa, ben hepsini anaokulundayken öğrendim. Erdem denilen şey, dağın tepesindeki lisansüstü eğitimde değil, yuvada, oyun havuzundaki kum yığınının içindeydi…
İşte orada öğrendiğim şeyler:
Sende olanı paylaşmaktan mutlu ol...
Asla hak yeme...
Kimseye vurma...
Aldığını yerine koy...
Kendi dağıttığını topla...
Sana ait olmayan şeyi alma...
Birini incitirsen özür dile...
Yemekten önce ellerini yıka...
Tuvaletten çıkarken sifonu çek...
Dengeli bir hayat sür...
Her gün biraz öğren, biraz düşün, biraz resim yap, biraz şarkı söyleyip dans et, biraz oyna, biraz da çalış...
Dünyaya çıktığında trafiğe dikkat et; insanlarla el ele tutuş, fırsat buldukça onlarla bir arada ol !
Mucizenin farkına var!
Ufacık cam kaptaki o minik tohumu düşün; kökleri aşağıda ama gövdesi daima yukarıya uzanıyor. Kimse bunun nasıl ve neden olduğunu bilmiyor; ama hepimiz öyleyiz. Japon balıkları da, beyaz fareler de, hatta cam kaptaki minik tohum da...
Hepsi günü gelince ölüyor, biz de öyle yapacağız; bunun anlaşılmaz bir yanı yok…
İlk gördüğün resimli kitaplardan öğrendiğin ilk kelimeyi hatırla, kelimelerin en büyüğünü...
Bak!
Bu öylesine, tek başına yeterli gelmeyebilir; daha dikkatli bak!
Bilmeniz gereken her şey, yukarıdaki satırların bir yerinde var. Altın kurallar da, temel sağlık koşulları da, ekoloji de, politika da, eşitlik de, sağduyulu yaşam da… Onlardan herhangi birini alın, genişletip süslü sözlerle bezeyin; aile hayatınıza, işinize, devletinize, dünyanıza uygulayın. Doğru, anlaşılır ve sağlam olduklarını göreceksiniz...
Hepimiz, yani bütün dünya öğleden sonraları saat üçte taze bisküvi yiyip süt içtikten sonra battaniyemizin altına kıvrılıp azıcık kestirseydik, dünyamız ne kadar yaşanası bir dünya olurdu, bir düşünsenize! Ya da hükümetlerin bir temel ilkesi olsaydı, aldıklarını hep yerine koysalardı ve kendi dağıttıkları yerleri kendileri toplasalardı…
Ayrıca kaç yaşına gelmiş olursanız olun, dünyaya çıktığınızda bir yoldaş, bir yâren bulup onunla el ele tutuşmak, bir arada yürümek de hâlâ tecrübe edilebilecek en iyi şeydir…”
***
Fulghum, ‘hayatta tecrübe edilebilecek en iyi’ şeylere değiniyor.
Kuşkusuz güzel teori…
Bilimsel değeri çok yüksek…
Okul öncesi çağdaki çocuklarımızı önemsemezsek, bu değerli teoriyi dikkate almazsak kendi geleceğimize yazık etmiş oluruz.
Treni kaçırmış politikalar da bizi kurtarmaz o zaman!
(Pusula arşivinden)