
Türkiye’nin en uzun sınırı 877 km. ile Suriye sınırdır. Başta PKK olmak üzere terör örgütleri ve kaçakçılar bu sınırımızı kullanmaktadır. Özellikle PKK, yıllardır, sınır vilayetlerindeki halkın üzerinde baskı kurup nüfuz alanı oluşturmaya da çalışıyor. Irak’ta, Suriye’de mevcut durum ta başından beri Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden bir içeriğe sahiptir. Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak ve becerilebilirse bölmek amacı güden terör faaliyetlerinin arkasında ise ABD’nin ağabeyliğindeki Batılı güçler durmaktadır.
Türkiye otuz yıllardır terör kuşatmasını bertaraf etmek için uğraş veriyor, fakat terörün arkasındaki uluslararası destek devam ettiğinden netice tam olarak alınamıyor. Terörle mücadelede son bir yıldır, içte dışta, daha aktif ve alan hâkimiyetine dayalı bir strateji izlenmektedir. Sınırlarımız sızmalara karşı beton duvarlarla güçlendirilmeye devam ediliyor. Bu kararlı mücadele sonunda terör tehdidi altındaki bölgelerde halkın üzerindeki baskı azalırken örgütün kayıpları ise artırmaya devam etmektedir.
Bir iki hafta önce Mardin’e ve Nusaybin’e kadar gidip geldim; dışardaki ısı kırk derecenin üzerindeydi. Herkes başını sokacak serin bir yer ararken askerimiz ve polisimiz sokakta ve arazide görev yapıyordu. Hem de sırtlarındaki o ağır teçhizatla yaya yürüyerek; birer ateş topuna dönüşmüş araçlarının içinde göreve giderek, yollarda kontrol yaparak, karakollarda nöbet bekleyerek. Yaz kış demeden yürütülen terörle mücadele aslında tam bir yurtseverlik ve kahramanlık öyküsü. Mücadelenin isimsiz kahramanı askerlerimiz ve polislerimiz, milli ve manevi hislerle dolu vatan evlatlarından müteşekkil kuvvetlerimizdir. Onların muvaffakiyeti için Allah’a çok dua etmeliyiz.
Bu mücadelemizi etkisizleştirmeye çalışan ve Türkiye’nin sınırlarını terör tehdidi altında tutmak için her türlü fedakârlığı (!) yapanlar ise, maalesef müttefikimiz Amerika ve kimi Avrupa ülkeleridir. Özellikle Amerika, gözümüzün içine baka baka, Suriye’nin kuzeyinde, PYD ve türevleriyle birlikte yeni bir PKK kurmaya devam etmektedir. Türkiye’nin tüm ikazlarına rağmen, Amerika, dediğim dedik çaldığım düdük demeye ve Suriye’nin kuzeyini Türkiye’yi hedef alan bir terör üssü yapmakta kararlılık göstermektedir.
Türkiye altmış yıldır bir NATO ülkesidir; NATO tek kutuplu durumdaki uluslararası sistemin güvenlik örgütüdür ve ipleri de Amerika’nın elindedir. NATO, gerçekte hiçbir zaman Türkiye’nin güvenliğini ciddiye almadı. Amerika, soğuk savaşın sona ermesinden sonra, 1991’de, Türkiye’de konuşlandırdığı ‘Çekiç Güç’le, Saddam’la mücadele adı altında, ülkemizin aleyhine işler çevirdi; örneğin PKK, silah gücüyle alan hâkimiyetini onların desteğiyle sağladı. Bu açık tehdit karşısında NATO, Türkiye’yi gerçek manada hiç savunmadı ve halen de savunmamaktadır. Türkiye güvenlik mücadelesinde bugün dünden daha yalnızdır.
Bu gerçekler Türkiye’nin gözünü açmış, milli ekonomisini ve savunma sanayisini güçlendirme gayreti içine itmiştir. Türkiye artık bir beka mücadelesi vermektedir; bu mücadele açık bir şekilde PKK/PYD/IŞİD gibi Batı icadı terör örgütlerine karşı verilmekte, gerçekte ise mücadele NATO’ya yani Avrupa ve Amerika’ya karşı yürütülmektedir. Çünkü terör, küresel gücün bir çıkar aracından öte bir mahiyete sahip değildir ve Türkiye küresel gücün hedefindeki ülkelerden biridir.
Türkiye otuz yıllardır terör kuşatmasını bertaraf etmek için uğraş veriyor, fakat terörün arkasındaki uluslararası destek devam ettiğinden netice tam olarak alınamıyor. Terörle mücadelede son bir yıldır, içte dışta, daha aktif ve alan hâkimiyetine dayalı bir strateji izlenmektedir. Sınırlarımız sızmalara karşı beton duvarlarla güçlendirilmeye devam ediliyor. Bu kararlı mücadele sonunda terör tehdidi altındaki bölgelerde halkın üzerindeki baskı azalırken örgütün kayıpları ise artırmaya devam etmektedir.
Bir iki hafta önce Mardin’e ve Nusaybin’e kadar gidip geldim; dışardaki ısı kırk derecenin üzerindeydi. Herkes başını sokacak serin bir yer ararken askerimiz ve polisimiz sokakta ve arazide görev yapıyordu. Hem de sırtlarındaki o ağır teçhizatla yaya yürüyerek; birer ateş topuna dönüşmüş araçlarının içinde göreve giderek, yollarda kontrol yaparak, karakollarda nöbet bekleyerek. Yaz kış demeden yürütülen terörle mücadele aslında tam bir yurtseverlik ve kahramanlık öyküsü. Mücadelenin isimsiz kahramanı askerlerimiz ve polislerimiz, milli ve manevi hislerle dolu vatan evlatlarından müteşekkil kuvvetlerimizdir. Onların muvaffakiyeti için Allah’a çok dua etmeliyiz.
Bu mücadelemizi etkisizleştirmeye çalışan ve Türkiye’nin sınırlarını terör tehdidi altında tutmak için her türlü fedakârlığı (!) yapanlar ise, maalesef müttefikimiz Amerika ve kimi Avrupa ülkeleridir. Özellikle Amerika, gözümüzün içine baka baka, Suriye’nin kuzeyinde, PYD ve türevleriyle birlikte yeni bir PKK kurmaya devam etmektedir. Türkiye’nin tüm ikazlarına rağmen, Amerika, dediğim dedik çaldığım düdük demeye ve Suriye’nin kuzeyini Türkiye’yi hedef alan bir terör üssü yapmakta kararlılık göstermektedir.
Türkiye altmış yıldır bir NATO ülkesidir; NATO tek kutuplu durumdaki uluslararası sistemin güvenlik örgütüdür ve ipleri de Amerika’nın elindedir. NATO, gerçekte hiçbir zaman Türkiye’nin güvenliğini ciddiye almadı. Amerika, soğuk savaşın sona ermesinden sonra, 1991’de, Türkiye’de konuşlandırdığı ‘Çekiç Güç’le, Saddam’la mücadele adı altında, ülkemizin aleyhine işler çevirdi; örneğin PKK, silah gücüyle alan hâkimiyetini onların desteğiyle sağladı. Bu açık tehdit karşısında NATO, Türkiye’yi gerçek manada hiç savunmadı ve halen de savunmamaktadır. Türkiye güvenlik mücadelesinde bugün dünden daha yalnızdır.
Bu gerçekler Türkiye’nin gözünü açmış, milli ekonomisini ve savunma sanayisini güçlendirme gayreti içine itmiştir. Türkiye artık bir beka mücadelesi vermektedir; bu mücadele açık bir şekilde PKK/PYD/IŞİD gibi Batı icadı terör örgütlerine karşı verilmekte, gerçekte ise mücadele NATO’ya yani Avrupa ve Amerika’ya karşı yürütülmektedir. Çünkü terör, küresel gücün bir çıkar aracından öte bir mahiyete sahip değildir ve Türkiye küresel gücün hedefindeki ülkelerden biridir.