
Fıkra bu ya…
Bir zamanlar, Aydın-Denizli arasında bir yol üstü kasabası…
‘Kamyon çarpması sonucu yaralanan çiftçi Memet amca kazadan sorumlu tuttuğu taşıma şirketine dava açmış. Mahkeme salonunda şirketin avukatı ile Mehmet Amca karşı karşıya gelmişler ve Avukat sormuş:
-Şimdi kurnazlık edip şikayetçi oluyorsunuz ama siz kazadan sonra gelen polis memuruna ‘Ben çok iyiyim’ demediniz mi?
-Anlatayım ağam; Ben, bizim eşeği gasabada satışa götürmek üzere gamyonetime bindirmiştim ki...
-Bırakın ayrıntıları Memet Bey, siz sadece soruma yanıt verin: Kazadan hemen sonra gelen Polis memuruna ‘Ben çok iyiyim’ dediniz mi, demediniz mi?
-İşte anlatıyom ya Avukat bey, eşeği gamyonete yüklemiş, yola çıkmıştım ki...
Avukat tekrar adamın sözünü kesmiş ve Hâkime dönerek:
-Sayın Hâkim, olayın tam olarak nasıl gerçekleştiğini davacının kendi ifadesi ile almaya çalışıyorum ama soruma yanıt vermiyor. Bu bey, kazadan hemen sonra olay yerine ulaşan polis memuruna verdiği ifadede ‘Çok iyi olduğunu’ söylemiş. Beyanı kayıtlara geçmiş. Şimdi, aradan kaç hafta geçtikten sonra müvekkilime dava açıyor. Ben bu davada, şahsın kurnazlıkla mahkemeyi yanıltmaya çalıştığına inanıyorum. Lütfen, sadece soruya yanıt vermesini söyler misiniz?
Hâkim çiftçinin hikayesiyle ilgilenir gibiymiş:
-Eşek hakkında söyleyeceklerini merak ettim aslında; bırakalım da anlatsın...
Memet amca Hâkime teşekkür ederek devam etmiş:
-İşte dediğim gibi, sayın Hakimim, tam eşeğimi gamyonetime bindirmiş şehre doğru gidiyodum ki bu şirkete ait gucuman bi kamyon, ‘DUR’ tabelasına aldırmadan üzerime sürdü ve bize çarptı. Ben yolun bi yanına fırladım, garagaçan bi yana...
Nasıl kötüyüm, nasıl kötü, anlatamam... Gıpırdanamıyom sancıdan... Öte yanda Garagaçan bir anırıyo, bir anırıyokine, ortalık inliyo. Derkene bi pulis memuru geliveedi, garagaçanın sesini duymasile önce ona dooru getti, eğildi, bahtı, tabancasına davrandı, alnının göbeenden garagaçanımı urmasın mı?
Soonacııma, yolun garşı tarafına geçti, bana dooru geldi, dedikine:
-Senin eşşeğin hali berbattı, vurmak zorunda galdım, sen nassın dayıııı? dedi...
Hadi erkeğisen kötüyüm de!’
***
Hayatlarımız bu fıkradakinden pek de farklı değil aslında.
Deneyimlerimiz, başka bir deyişle evvelce yaşadıklarımızdan kalan ağır alüvyon, anılarımızın üzerindeki yara ve dikiş izleri, ruhumuzdaki derin kesikler, ‘dün’ dediğimiz şeyin ağulu kalıntıları…
Onlar işte, bizim bütün tepkilerimizi ve ifadelerimizi biçimlendiriyor.
Karakterimiz ve kaderimiz de tepkilerimizle ve ifadelerimizle biçim alıyor.
Döngü bu, ‘Ne, neyi oluşturuyordu?’ diye şu iki satır yukarıdaki cümleyi iki defa daha okuduğunuzda girdap dönmeye başlıyor.
Sonra o girdap, içinize sıçrayıp kara deliğe dönüşüyor.
‘Öyle olduğunu sandığımız’ ama ‘gerçekte hiç de öyle olmayan’ şeyler…
Güya bildiklerimiz…
Aslında ‘bildiğimizi sandıklarımız’…
Ve ikisinden epeyce uzakta devinen ‘gerçek’…
Sizin bu yazıyı okuduktan sonra ya gerçekten anladığınız ya da sadece anladığınızı sandığınız şey, o işte !
Bir zamanlar, Aydın-Denizli arasında bir yol üstü kasabası…
‘Kamyon çarpması sonucu yaralanan çiftçi Memet amca kazadan sorumlu tuttuğu taşıma şirketine dava açmış. Mahkeme salonunda şirketin avukatı ile Mehmet Amca karşı karşıya gelmişler ve Avukat sormuş:
-Şimdi kurnazlık edip şikayetçi oluyorsunuz ama siz kazadan sonra gelen polis memuruna ‘Ben çok iyiyim’ demediniz mi?
-Anlatayım ağam; Ben, bizim eşeği gasabada satışa götürmek üzere gamyonetime bindirmiştim ki...
-Bırakın ayrıntıları Memet Bey, siz sadece soruma yanıt verin: Kazadan hemen sonra gelen Polis memuruna ‘Ben çok iyiyim’ dediniz mi, demediniz mi?
-İşte anlatıyom ya Avukat bey, eşeği gamyonete yüklemiş, yola çıkmıştım ki...
Avukat tekrar adamın sözünü kesmiş ve Hâkime dönerek:
-Sayın Hâkim, olayın tam olarak nasıl gerçekleştiğini davacının kendi ifadesi ile almaya çalışıyorum ama soruma yanıt vermiyor. Bu bey, kazadan hemen sonra olay yerine ulaşan polis memuruna verdiği ifadede ‘Çok iyi olduğunu’ söylemiş. Beyanı kayıtlara geçmiş. Şimdi, aradan kaç hafta geçtikten sonra müvekkilime dava açıyor. Ben bu davada, şahsın kurnazlıkla mahkemeyi yanıltmaya çalıştığına inanıyorum. Lütfen, sadece soruya yanıt vermesini söyler misiniz?
Hâkim çiftçinin hikayesiyle ilgilenir gibiymiş:
-Eşek hakkında söyleyeceklerini merak ettim aslında; bırakalım da anlatsın...
Memet amca Hâkime teşekkür ederek devam etmiş:
-İşte dediğim gibi, sayın Hakimim, tam eşeğimi gamyonetime bindirmiş şehre doğru gidiyodum ki bu şirkete ait gucuman bi kamyon, ‘DUR’ tabelasına aldırmadan üzerime sürdü ve bize çarptı. Ben yolun bi yanına fırladım, garagaçan bi yana...
Nasıl kötüyüm, nasıl kötü, anlatamam... Gıpırdanamıyom sancıdan... Öte yanda Garagaçan bir anırıyo, bir anırıyokine, ortalık inliyo. Derkene bi pulis memuru geliveedi, garagaçanın sesini duymasile önce ona dooru getti, eğildi, bahtı, tabancasına davrandı, alnının göbeenden garagaçanımı urmasın mı?
Soonacııma, yolun garşı tarafına geçti, bana dooru geldi, dedikine:
-Senin eşşeğin hali berbattı, vurmak zorunda galdım, sen nassın dayıııı? dedi...
Hadi erkeğisen kötüyüm de!’
***
Hayatlarımız bu fıkradakinden pek de farklı değil aslında.
Deneyimlerimiz, başka bir deyişle evvelce yaşadıklarımızdan kalan ağır alüvyon, anılarımızın üzerindeki yara ve dikiş izleri, ruhumuzdaki derin kesikler, ‘dün’ dediğimiz şeyin ağulu kalıntıları…
Onlar işte, bizim bütün tepkilerimizi ve ifadelerimizi biçimlendiriyor.
Karakterimiz ve kaderimiz de tepkilerimizle ve ifadelerimizle biçim alıyor.
Döngü bu, ‘Ne, neyi oluşturuyordu?’ diye şu iki satır yukarıdaki cümleyi iki defa daha okuduğunuzda girdap dönmeye başlıyor.
Sonra o girdap, içinize sıçrayıp kara deliğe dönüşüyor.
‘Öyle olduğunu sandığımız’ ama ‘gerçekte hiç de öyle olmayan’ şeyler…
Güya bildiklerimiz…
Aslında ‘bildiğimizi sandıklarımız’…
- Fıkradaki Memet amcanın polis hakkında bildiği(ni sandığı) şey…
- Fıkradaki Avukatın Memet amca hakkında bildiği(ni sandığı) şey…
Ve ikisinden epeyce uzakta devinen ‘gerçek’…
Sizin bu yazıyı okuduktan sonra ya gerçekten anladığınız ya da sadece anladığınızı sandığınız şey, o işte !