
ABD’nin Minnesota Eyaleti’nde polisin gözaltı sırasında boğazına basıp nefessiz bırakarak ölümüne sebep olduğu George Floyd adlı siyahi vatandaşın “nefes alamıyorum” çığlığı tüm insanlığın vicdanına dokunmuş, nefes alamıyorum cümlesi daha sonra bir imgeye dönüşerek insanların zihninde çok geniş çağrışımlar uyandırmaya başlamıştır.
George Floyd’un nefes alamıyorum, inleyişi ile bir bireyin adalet arıyorum, çığlığı arasında hiçbir fark yoktur. Bir ülkede, hukukun, adaletin olması her şeyden önce gelmektedir.
Yıllar önce hukukun önemini vurgulayan bir hikâye okumuştum, hikâye özetle şöyleydi:
Asistanı ile birlikte Azerbaycan’a seyahat eden Lokman Hekim, çarşı pazarı gezerken ekmeğin, unun, şekerin vb. her şeyin beş kuruş olduğunu görünce şaşırır ve yardımcısına evlat gel burayı terk edelim, her şeyin eşit olduğu bir şehirde yaşanmaz der.
Asistan, hocam ne güzel, ekmek, yağ, şeker beş kuruş, böyle bir şehri nerede bulacağız, biraz gezelim, görelim diye ısrar eder. Lokman Hekim ısrara dayanamaz ve çarşıda gezmeye devam ederler.
Biraz sonra bir kalabalık görürler, kalabalığa yaklaşınca bir Kadı Efendinin mahkeme kurduğu, suçluyu yargıladığı, etraftaki kalabalığın bu nedenle olduğunu fark ederler.
Kadı karşısındaki kişiye, evladım niye hırsızlık yaptın? bizi de böyle meşgul ediyorsun? diye sorar.
Hırsız, benim suçum yok efendim, ben o çantayı çalıp kaçarken şu yüksek duvardan atlamasa ve ayağımı kırmasaydım, yakalanmayacak, sizi de böyle meşgul etmeyecektim, suç benim değil o duvarı yüksek yapan ustanındır, der.
Kadı, hırsızı salar ve duvarı yapan ustayı getirin, der. Kalabalığın içinden duvarı yapan ustayı yakalarlar.
Kadı, evladım o duvarı niye yüksek ördün? bak bu adam düştü, ayağını kırdı, yakalandı bizi de meşgul etti, sen o duvarı yüksek yapmasaydın, bütün bunlar başımıza gelmeyecekti, der.
Usta, efendim benim suçum yok, ben duvarın üzerindeydim, yüksekliği tam anlayamadım, çırağım aşağıdan beni uyarsaydı ben de yüksek duvar örmeyecek, bu hırsızın düşmesine neden olmayacaktım, der, Kadı sen git, çırak gelsin.
Kalabalıktan hemen çırağı bulurlar,
Kadı, evladım niye ustanı uyarmadın diye çırağa sorar, çırak:
Efendim o anda yoldan bir kadın geçiyordu, kadının kolunda çok güzel altın bilezikler vardı, ben o altınları görünce gözüm kamaştı, aklım karıştı, bu yüzden fazla taş vermişim, anlayamadım, o bayan o altınları takmasaydı, bunların hiçbirisi olmayacaktı, der. Kadı Efendi, sen de git, kadın gelsin.
Kalabalık içinden kadını bulur getirirler, Kadı Efendi, kadına sen niye süslü bilezikler takarak milletin kafasını karıştırıyorsun, bak bütün bu işler senin başın altından çıktı, o bilezikleri takmasaydın, bizi böyle meşgul edecek durumlar ortaya çıkmazdı, der.
Kadın, efendim benim suçum yok, ben paramı verdim aldım, o kuyumcu böyle güzel bilezikler yapmasaydı, kimsenin gözü kamaşmayacak, aklı karışmayacaktı, suç benim değil, bu güzel bilezikleri yapan kuyumcu ustasının der.
Kadı, haklısın git, kuyumcuyu bulun, der.
Hemen çarşıdan kuyumcuyu bulur, huzura çıkarırlar, Kadı durumu özetler ve kuyumcuya niçin böyle güzel bilezikler yapıp insanların meşgul olmasına neden olduğunu sorar.
Kuyumcu, efendim ben ustayım, sanatımı yapıyorum, benim işim bu der.
Kadı, tamam bulduk suçluyu geçirin boynuna ipi, der.
Kuyumcuyu derhal derdest eder ve boynuna ipi geçirirler, fakat bir sorun vardır, kuyumcunun boynu kalın, kafası küçüktür, ip kafadan yukarı çıkmakta ve idamın gerçekleşmesine mani olmaktadır. Durumu Kadıya bildirirler.
Kadı, olmaz, Kadı Efendi’nin sözü yere düşmez, derhal boynu ince, kafası kalın bir adam bulun, der. Askerler, kalabalığa göz gezdirir, boynu ince, kafası büyük olan Lokman Hekim’in çırağını yakalarlar, onu sorgulamadan boynuna ipi geçirirler.
Bu durumu gören Lokman Hekim devreye girer, misafir olduklarını, şehirde biraz kalıp gideceklerini belirtir, Kadıdan ricacı olur, Kadı Efendi, tamam affettim, onu bırakın boynu ince kafası kalın başka bir adam bulun der.
Boynundan ipi çıkaran çırak hemen Lokman Hekim’e yalvarmaya başlar, Ustam, hemen bu şehirden kaçalım, her şeyin eşit olduğu şehirde yaşanmazmış, böyle şehirde ipin kimin boynuna ne zaman geçeceği belli olmazmış, der…
Bir ülke için adaletsizlik kovid 19’dan daha tehlikelidir, hukuk, her şeyin üstündedir, hukukun olmadığı yerde, iki dakika sonrasının garantisi olmaz, hepimiz, ülkemizin geleceği adına hukuku tesis etmek, yarınımızı güvence altına almak zorundayız.
Amerika’nın başına gelenler, yıllardır ülkesinde uygulamış olduğu adaletsiz uygulamalarından kaynaklanmaktadır.
George Floyd’un nefes alamıyorum, inleyişi ile bir bireyin adalet arıyorum, çığlığı arasında hiçbir fark yoktur. Bir ülkede, hukukun, adaletin olması her şeyden önce gelmektedir.
Yıllar önce hukukun önemini vurgulayan bir hikâye okumuştum, hikâye özetle şöyleydi:
Asistanı ile birlikte Azerbaycan’a seyahat eden Lokman Hekim, çarşı pazarı gezerken ekmeğin, unun, şekerin vb. her şeyin beş kuruş olduğunu görünce şaşırır ve yardımcısına evlat gel burayı terk edelim, her şeyin eşit olduğu bir şehirde yaşanmaz der.
Asistan, hocam ne güzel, ekmek, yağ, şeker beş kuruş, böyle bir şehri nerede bulacağız, biraz gezelim, görelim diye ısrar eder. Lokman Hekim ısrara dayanamaz ve çarşıda gezmeye devam ederler.
Biraz sonra bir kalabalık görürler, kalabalığa yaklaşınca bir Kadı Efendinin mahkeme kurduğu, suçluyu yargıladığı, etraftaki kalabalığın bu nedenle olduğunu fark ederler.
Kadı karşısındaki kişiye, evladım niye hırsızlık yaptın? bizi de böyle meşgul ediyorsun? diye sorar.
Hırsız, benim suçum yok efendim, ben o çantayı çalıp kaçarken şu yüksek duvardan atlamasa ve ayağımı kırmasaydım, yakalanmayacak, sizi de böyle meşgul etmeyecektim, suç benim değil o duvarı yüksek yapan ustanındır, der.
Kadı, hırsızı salar ve duvarı yapan ustayı getirin, der. Kalabalığın içinden duvarı yapan ustayı yakalarlar.
Kadı, evladım o duvarı niye yüksek ördün? bak bu adam düştü, ayağını kırdı, yakalandı bizi de meşgul etti, sen o duvarı yüksek yapmasaydın, bütün bunlar başımıza gelmeyecekti, der.
Usta, efendim benim suçum yok, ben duvarın üzerindeydim, yüksekliği tam anlayamadım, çırağım aşağıdan beni uyarsaydı ben de yüksek duvar örmeyecek, bu hırsızın düşmesine neden olmayacaktım, der, Kadı sen git, çırak gelsin.
Kalabalıktan hemen çırağı bulurlar,
Kadı, evladım niye ustanı uyarmadın diye çırağa sorar, çırak:
Efendim o anda yoldan bir kadın geçiyordu, kadının kolunda çok güzel altın bilezikler vardı, ben o altınları görünce gözüm kamaştı, aklım karıştı, bu yüzden fazla taş vermişim, anlayamadım, o bayan o altınları takmasaydı, bunların hiçbirisi olmayacaktı, der. Kadı Efendi, sen de git, kadın gelsin.
Kalabalık içinden kadını bulur getirirler, Kadı Efendi, kadına sen niye süslü bilezikler takarak milletin kafasını karıştırıyorsun, bak bütün bu işler senin başın altından çıktı, o bilezikleri takmasaydın, bizi böyle meşgul edecek durumlar ortaya çıkmazdı, der.
Kadın, efendim benim suçum yok, ben paramı verdim aldım, o kuyumcu böyle güzel bilezikler yapmasaydı, kimsenin gözü kamaşmayacak, aklı karışmayacaktı, suç benim değil, bu güzel bilezikleri yapan kuyumcu ustasının der.
Kadı, haklısın git, kuyumcuyu bulun, der.
Hemen çarşıdan kuyumcuyu bulur, huzura çıkarırlar, Kadı durumu özetler ve kuyumcuya niçin böyle güzel bilezikler yapıp insanların meşgul olmasına neden olduğunu sorar.
Kuyumcu, efendim ben ustayım, sanatımı yapıyorum, benim işim bu der.
Kadı, tamam bulduk suçluyu geçirin boynuna ipi, der.
Kuyumcuyu derhal derdest eder ve boynuna ipi geçirirler, fakat bir sorun vardır, kuyumcunun boynu kalın, kafası küçüktür, ip kafadan yukarı çıkmakta ve idamın gerçekleşmesine mani olmaktadır. Durumu Kadıya bildirirler.
Kadı, olmaz, Kadı Efendi’nin sözü yere düşmez, derhal boynu ince, kafası kalın bir adam bulun, der. Askerler, kalabalığa göz gezdirir, boynu ince, kafası büyük olan Lokman Hekim’in çırağını yakalarlar, onu sorgulamadan boynuna ipi geçirirler.
Bu durumu gören Lokman Hekim devreye girer, misafir olduklarını, şehirde biraz kalıp gideceklerini belirtir, Kadıdan ricacı olur, Kadı Efendi, tamam affettim, onu bırakın boynu ince kafası kalın başka bir adam bulun der.
Boynundan ipi çıkaran çırak hemen Lokman Hekim’e yalvarmaya başlar, Ustam, hemen bu şehirden kaçalım, her şeyin eşit olduğu şehirde yaşanmazmış, böyle şehirde ipin kimin boynuna ne zaman geçeceği belli olmazmış, der…
Bir ülke için adaletsizlik kovid 19’dan daha tehlikelidir, hukuk, her şeyin üstündedir, hukukun olmadığı yerde, iki dakika sonrasının garantisi olmaz, hepimiz, ülkemizin geleceği adına hukuku tesis etmek, yarınımızı güvence altına almak zorundayız.
Amerika’nın başına gelenler, yıllardır ülkesinde uygulamış olduğu adaletsiz uygulamalarından kaynaklanmaktadır.