
Kaba ölümlerin, tesadüfi başarıların fazla olması geri kalmış ülkelerin en belirgin özellikleridir. Böyle toplumlarda yolda giderken başınıza bir keçi, ya da kahvede oyun oynarken tepenize bir inek düşebilir (Kurban bayramı için alınan keçi balkondan atlayarak bir çocuğun ölümüne neden olmuştu, Antalya’da köy kahvesi dağ yamacına kurulduğu için okey oynayanların başına inek düşmüştü).
Tesadüfi ölümlerin olduğu yerlerde tesadüfi başarılar da görülebilir. Seçim zamanlarında toplu alımlara, ilginç kadro oluşumlarına denk gelinebilir. O anda bulunan ve bundan faydalanan kişiler şanslıdır, daha sonra gelen nesillerin bir yerlere gelmesi çok uzun zaman alabilir. Bu toplumda kimse garanti altında değildir. Siz iyi bir eğitim almış olabilirsiniz, fakat hastaneye çocuğunuzu götürdüğünüzde bir hemşire yanlış bir iğne vurarak çocuğunuzun sakat kalmasına neden olabilir, çünkü orada hemşire alımında liyakat değil, akrabalık, particilik etkili olmuştur.
Çok daha eski dönemlerde Hüma kuşu uçurulurmuş, o kuş kimin başına konarsa o kişi padişah olurmuş. Biraz daha gelişmiş yeni ülkelerde ise Cumhurbaşkanı olmak isteyen birisi televizyon ekranında bunu söyler, kendisine milyonların umut bağladığı bir parti başkanı tesadüfen bu konuşmayı duyunca telefon açar o kişi ile görüşmeyi talep edermiş.
Yan yana inşa edilmiş, ikisi de aynı fiyatta olan iki binadan birisinin yıkılması, diğerinin ayakta kalması, o binalardan birilerinin sağ çıkması diğerlerinin ölmesindeki tesadüf gibi, bir televizyon programında yan yana oturan iki profesörden birisi Cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan eder ve parti başkanı da derhal onu ararmış. Hâlbuki diğer profesör yıllarca bakanlık yapmış, partide uzun süre iyi hizmetlerde bulunmuştur fakat talih o ülkede her şeyden üstün olduğu için o kişi kıpkırmızı olur ve sesini çıkaramazmış.
O ülkede Hüma Kuşu Tv ekranında görülür, Mehdi aniden zuhur eder, o ülkede insanların geleceğe ait hayaller kurmaya, hatta düşünmelerine, aklını kullanmalarına, hesap kitap yapmalarına gerek yokmuş. Çünkü sevgili bir başkan hayalindeki esas oğlanı televizyonlarda görecek, eli ile ittiği talih kuşunu onun başına konduracak, kazanacak ve kendisine kazandıracak yiğide mührü teslim edermiş…
İşte bu ülkede depremden sağ çıkmak, uygun zamanlara denk gelmek gibi Cumhurbaşkanı olmak da tesadüfi bir olayla belirleniyorsa, o ülkenin vatandaşı olarak herkese ağlamak, başını taşlara vurmak düşer.
Allah sonumuzu hayreylesin.
Hamamizade İhsan Bey’nin yıllarca evvel söyledikleri geçerliğini hâlen korumaktadır.
İlim, hikmet, fen birer efsânedir, gûş etmeyiz/
Râviyândan, nâkilandan hoş hikâyet bekleriz
(İlim, hikmet, fen bizim için bir efsanedir, onları duymayız, ravilerden, menkıbe anlatanlardan hikâye bekleriz.
Bu hârâb-âbâd mülkün pâsbân- genciyiz/
Bûm-ı meş’ûmuz bu mevhûş yerde zulmet bekleriz
(Bu harap olmuş mülkün gece bekçisiyiz, uğursuz baykuş gibi bu vahşi yerlerde karanlıkları beklemekteyiz)
Bid’at olmuş ma’rifet san’at olur merdûdumuz/
Peyrev olmaz sahibü’l-furkândan ayet bekleriz.
(Marifetimizi bidata çevirmiş, sanatımızı uzaklaştırmışız, Allahtan ayet beklemekteyiz.
Dîvdir, cindir, peridir cümleten huddâmımız/ Her birinden çünkü bu sûretle hizmet bekleriz (Devleri, cinleri, perileri hademe yaparak onlardan hizmet beklemekteyiz)
Öyle üstâdız ki hem iblîsi tedris eyleriz/
Hem de dergâh-ı Hudâ’dan feyz-i rahmet bekleriz
(Öyle bir allâmeyiz ki şeytana ders veririz, sonra da Allahtan rahmet feyzini bekleriz)
Tesadüfi ölümlerin olduğu yerlerde tesadüfi başarılar da görülebilir. Seçim zamanlarında toplu alımlara, ilginç kadro oluşumlarına denk gelinebilir. O anda bulunan ve bundan faydalanan kişiler şanslıdır, daha sonra gelen nesillerin bir yerlere gelmesi çok uzun zaman alabilir. Bu toplumda kimse garanti altında değildir. Siz iyi bir eğitim almış olabilirsiniz, fakat hastaneye çocuğunuzu götürdüğünüzde bir hemşire yanlış bir iğne vurarak çocuğunuzun sakat kalmasına neden olabilir, çünkü orada hemşire alımında liyakat değil, akrabalık, particilik etkili olmuştur.
Çok daha eski dönemlerde Hüma kuşu uçurulurmuş, o kuş kimin başına konarsa o kişi padişah olurmuş. Biraz daha gelişmiş yeni ülkelerde ise Cumhurbaşkanı olmak isteyen birisi televizyon ekranında bunu söyler, kendisine milyonların umut bağladığı bir parti başkanı tesadüfen bu konuşmayı duyunca telefon açar o kişi ile görüşmeyi talep edermiş.
Yan yana inşa edilmiş, ikisi de aynı fiyatta olan iki binadan birisinin yıkılması, diğerinin ayakta kalması, o binalardan birilerinin sağ çıkması diğerlerinin ölmesindeki tesadüf gibi, bir televizyon programında yan yana oturan iki profesörden birisi Cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan eder ve parti başkanı da derhal onu ararmış. Hâlbuki diğer profesör yıllarca bakanlık yapmış, partide uzun süre iyi hizmetlerde bulunmuştur fakat talih o ülkede her şeyden üstün olduğu için o kişi kıpkırmızı olur ve sesini çıkaramazmış.
O ülkede Hüma Kuşu Tv ekranında görülür, Mehdi aniden zuhur eder, o ülkede insanların geleceğe ait hayaller kurmaya, hatta düşünmelerine, aklını kullanmalarına, hesap kitap yapmalarına gerek yokmuş. Çünkü sevgili bir başkan hayalindeki esas oğlanı televizyonlarda görecek, eli ile ittiği talih kuşunu onun başına konduracak, kazanacak ve kendisine kazandıracak yiğide mührü teslim edermiş…
İşte bu ülkede depremden sağ çıkmak, uygun zamanlara denk gelmek gibi Cumhurbaşkanı olmak da tesadüfi bir olayla belirleniyorsa, o ülkenin vatandaşı olarak herkese ağlamak, başını taşlara vurmak düşer.
Allah sonumuzu hayreylesin.
Hamamizade İhsan Bey’nin yıllarca evvel söyledikleri geçerliğini hâlen korumaktadır.
İlim, hikmet, fen birer efsânedir, gûş etmeyiz/
Râviyândan, nâkilandan hoş hikâyet bekleriz
(İlim, hikmet, fen bizim için bir efsanedir, onları duymayız, ravilerden, menkıbe anlatanlardan hikâye bekleriz.
Bu hârâb-âbâd mülkün pâsbân- genciyiz/
Bûm-ı meş’ûmuz bu mevhûş yerde zulmet bekleriz
(Bu harap olmuş mülkün gece bekçisiyiz, uğursuz baykuş gibi bu vahşi yerlerde karanlıkları beklemekteyiz)
Bid’at olmuş ma’rifet san’at olur merdûdumuz/
Peyrev olmaz sahibü’l-furkândan ayet bekleriz.
(Marifetimizi bidata çevirmiş, sanatımızı uzaklaştırmışız, Allahtan ayet beklemekteyiz.
Dîvdir, cindir, peridir cümleten huddâmımız/ Her birinden çünkü bu sûretle hizmet bekleriz (Devleri, cinleri, perileri hademe yaparak onlardan hizmet beklemekteyiz)
Öyle üstâdız ki hem iblîsi tedris eyleriz/
Hem de dergâh-ı Hudâ’dan feyz-i rahmet bekleriz
(Öyle bir allâmeyiz ki şeytana ders veririz, sonra da Allahtan rahmet feyzini bekleriz)