
“Musa’nın anasına: Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden endişelendiğinde onu denize (Nil nehrine) bırakıver, korkma, kaygılanma, biz onu sana geri vereceğiz ve onu peygamberlerden yapacağız, diye bildirdik.” (Kasas 7)
Kasas 8 ve 9’da, sonraki gelişmeler şöyle açıklanmaktadır: “Nihayet Firavun ailesi onu yitik çocuk olarak nehirden aldı. O, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Şüphesiz Firavun ile Hâmân ve askerleri yanlış yolda idi. Firavun’un karısı (sepetin içinden erkek çocuk çıkınca, kocasına:) Benim ve senin için göz aydınlığı! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur ya da onu evlat ediniriz, dedi. Halbuki onlar (işin sonunu) sezemiyordu.”
Enfal 30’da Rabbimiz tuzak kuranlarla ilgili şu ikazı yapmaktadır: “Hani kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar; Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” Mısır İmparatorluğunun tepe yönetimini temsil eden Firavun ve Hâmân da İsrail oğullarına tuzak kurmuşlardı: Köle olarak kullandıkları İsrail oğullarının günahsız çocuklarını, bazı kaygıları nedeniyle, kesiyor, kızlarını ise geride bırakıp diledikleri gibi kullanmak istiyorlardı. Allah Teâlâ ise, haksız yere kanları dökülenleri, hor görülüp ezilenleri, kendilerini yenilmez güç ve kuvvet sahibi sayanlara mirasçı kılmak üzere bir tuzak kurdu. Rabbimizin İsrail oğullarına verdiği söz, ilahî planla adım adım tahakkuk etti. Allah’ın vaadi, tabiri caizse, ilahî plan demektir; Rabbimiz ne vaat etmişse o tahakkuk etmiştir. Ahret hayatıyla ilgili vaatleri de, vakti saati geldiğinde, tahakkuk edecektir. Kuran’da anılan peygamberler ve onların kavimleriyle olan mücadelesi ve bu bağlamda yapılan ilahî vaatler ve bu vaatlerin nasıl tahakkuk ettiği anlatılmıştır.
Rabbimiz Hazreti Cibril’i göndererek yahut ilham ederek ya da rüyada talim ederek, erkek ve kadınları kudretinin özneleri haline getirmiştir. Hz. Musa’nın annesine, ilham yoluyla yahut mahiyetini Rabbimizin bileceği bir tarzda, ne yapması gerektiği söylenmiş, tutum ve davranış öğretilmiştir. Ayette ifade edildiği üzere, Hz. Musa, katliamdan kurtarılmış, sarayda, Firavun’un ve Firavun’un hanımı Asiye’nin bir yakını, evladı mesabesinde, bir beşer ve bir peygamber olarak büyütülmüştür. Hz. Musa’nın annesi, sütanne olarak, çok kısa sürede saraya yerleştirilmiş ve Hz. Musa annesinin kucağında yıllarını geçirmiştir. Bunları takdir eden ve yapan Rabbimizdir. İnsanlar, takdir edilenin tahakkuk mertebeleri hükmünde roller üstlenmişlerdir.
Sonuç: İlahi vaatler tahakkuku kesin bilgiler demektir. Kuran’da ifade edildiği üzere İsrail oğullarına vaat edilenler kendilerine verilmiştir. Son peygamber Hz. Muhammed (sav)’e de ne vaat edilmişse onlar tahakkuk etmiştir. Yine Müminlere ne vaat edilmiş, diğerlerine ne vaat edilmiş, hepsi gerçekleşti ve gerçekleşecektir. Yaşadığımız dünyada biz sadece beşeri fiilleri görüyoruz, oysa beşeri fiiller aynı zamanda ilahi takdirin içinde cereyan etmektedir. Bu âlemde tek bir plan vardır; o da Rabbimizin planı. Neyi takdir etmişse sadece o olmaktadır. Tesadüf, rastgelelik yoktur, her işte ve her oluşta takdir-i ilahî vardır. Müminlere düşen üzerlerine yüklenen vazifeleri yapmak ve Allah’a teslim olmaktan ibarettir; çünkü her iki âlemde, kimsenin değil, sadece Allah’ın dediği/takdir ettiği olmaktadır. Allah, her ne vaat etmişse onu yerine getirmiştir ve getirecektir.
Tevbe 111’de Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Allah müminlerden, mallarını ve canlarını cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da Allah üzerine hak bir vadidir. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O’nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, büyük kazançtır.”
Kasas 8 ve 9’da, sonraki gelişmeler şöyle açıklanmaktadır: “Nihayet Firavun ailesi onu yitik çocuk olarak nehirden aldı. O, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Şüphesiz Firavun ile Hâmân ve askerleri yanlış yolda idi. Firavun’un karısı (sepetin içinden erkek çocuk çıkınca, kocasına:) Benim ve senin için göz aydınlığı! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur ya da onu evlat ediniriz, dedi. Halbuki onlar (işin sonunu) sezemiyordu.”
Enfal 30’da Rabbimiz tuzak kuranlarla ilgili şu ikazı yapmaktadır: “Hani kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar; Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.” Mısır İmparatorluğunun tepe yönetimini temsil eden Firavun ve Hâmân da İsrail oğullarına tuzak kurmuşlardı: Köle olarak kullandıkları İsrail oğullarının günahsız çocuklarını, bazı kaygıları nedeniyle, kesiyor, kızlarını ise geride bırakıp diledikleri gibi kullanmak istiyorlardı. Allah Teâlâ ise, haksız yere kanları dökülenleri, hor görülüp ezilenleri, kendilerini yenilmez güç ve kuvvet sahibi sayanlara mirasçı kılmak üzere bir tuzak kurdu. Rabbimizin İsrail oğullarına verdiği söz, ilahî planla adım adım tahakkuk etti. Allah’ın vaadi, tabiri caizse, ilahî plan demektir; Rabbimiz ne vaat etmişse o tahakkuk etmiştir. Ahret hayatıyla ilgili vaatleri de, vakti saati geldiğinde, tahakkuk edecektir. Kuran’da anılan peygamberler ve onların kavimleriyle olan mücadelesi ve bu bağlamda yapılan ilahî vaatler ve bu vaatlerin nasıl tahakkuk ettiği anlatılmıştır.
Rabbimiz Hazreti Cibril’i göndererek yahut ilham ederek ya da rüyada talim ederek, erkek ve kadınları kudretinin özneleri haline getirmiştir. Hz. Musa’nın annesine, ilham yoluyla yahut mahiyetini Rabbimizin bileceği bir tarzda, ne yapması gerektiği söylenmiş, tutum ve davranış öğretilmiştir. Ayette ifade edildiği üzere, Hz. Musa, katliamdan kurtarılmış, sarayda, Firavun’un ve Firavun’un hanımı Asiye’nin bir yakını, evladı mesabesinde, bir beşer ve bir peygamber olarak büyütülmüştür. Hz. Musa’nın annesi, sütanne olarak, çok kısa sürede saraya yerleştirilmiş ve Hz. Musa annesinin kucağında yıllarını geçirmiştir. Bunları takdir eden ve yapan Rabbimizdir. İnsanlar, takdir edilenin tahakkuk mertebeleri hükmünde roller üstlenmişlerdir.
Sonuç: İlahi vaatler tahakkuku kesin bilgiler demektir. Kuran’da ifade edildiği üzere İsrail oğullarına vaat edilenler kendilerine verilmiştir. Son peygamber Hz. Muhammed (sav)’e de ne vaat edilmişse onlar tahakkuk etmiştir. Yine Müminlere ne vaat edilmiş, diğerlerine ne vaat edilmiş, hepsi gerçekleşti ve gerçekleşecektir. Yaşadığımız dünyada biz sadece beşeri fiilleri görüyoruz, oysa beşeri fiiller aynı zamanda ilahi takdirin içinde cereyan etmektedir. Bu âlemde tek bir plan vardır; o da Rabbimizin planı. Neyi takdir etmişse sadece o olmaktadır. Tesadüf, rastgelelik yoktur, her işte ve her oluşta takdir-i ilahî vardır. Müminlere düşen üzerlerine yüklenen vazifeleri yapmak ve Allah’a teslim olmaktan ibarettir; çünkü her iki âlemde, kimsenin değil, sadece Allah’ın dediği/takdir ettiği olmaktadır. Allah, her ne vaat etmişse onu yerine getirmiştir ve getirecektir.
Tevbe 111’de Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Allah müminlerden, mallarını ve canlarını cennet karşılığında satın almıştır. Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da Allah üzerine hak bir vadidir. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O’nunla yapmış olduğunuz bu alış verişinizden dolayı sevinin. İşte bu, büyük kazançtır.”