
Şeyh Sadi içinde yaşadığımız trajediyi ne güzel ifade etmiş, “İnsan bir damla kan bin endişe.”
Sizce de öyle değil mi? Çıkın mazinizde bir yolculuğa ve ne kaygılar yaşadığınızı getirin aklınıza.
En ufak güzelliğin, kendinden ağır bedeli var.
Az şey midir nasıl sonuçlanacağı merakıyla sabretmek? Kolay mıdır biri için diğerini terk etmek?
Tehlikenin nereden, nasıl ve ne kuvvette geldiği üzerine kafa yormak bitap düşürmez mi insanı?
Şimdi düşünün; geleceğe dair kaygılarınız var, bugün olup bitmesi gereken işleriniz için telaş yapmak mecburi, üstelik hiç tahmin etmediniz sıkıntılar da çabası.
“İnsan bir damla kan bin endişe.” Yalan mı yani?
Nefes alıp vermeyi sağlayabilmek adına yaşanılan sıkıntıların çokluğu değil, sığlığı belki de canından bezdiren insanı.
Üzüntünüz, sonu gelmeyecek mutlulukları idrak için olsa, baş göz üzere.
Dertleriniz, sizi bir daha kederlenmeyeceğiniz âlemlere taşısa, hay hay.
Ne acıdır neredeyse tamamı, bir damla kandan müteşekkil olduğumuz faniliğimizde rahat etmek üzerine.
Acilen bizi sıkıntıya sokan her şeyi bir kenara bırakıp, sonsuz olana elimizi uzatacak zaman bulamadığımıza kahrolmak gerekir.
İnsan için sıkılacak mevzuu bol. Yeter ki hayat devam etsin. İnsanı hem korkutan, yetmeyip endişeye düşüren meseleler saymakla bitmez.
Sokakta köpek görse, kuduz olmaktan korkar…
Uzun yola çıkmaya niyetlense, kaza yapmaktan korkar…
Ticaret yapmak istese, zarar etmekten korkar…
Sevse sevilmemek yakar onu…
Selam verse mukabele edilmez mi kaygısı sarar…
Hasta olunca ölmekten… Mirasının nasıl harcanacağını düşünmeye kadar…
Bir damla kan bin endişe eder!
Dipsiz kuyulara düşmemiş olanları da karanlıklar korkutur.
Gece başka bir zamandır insan için. Bilinmezler çok, bilinirler korkunç, tekinsiz olanın yakın olduğu andır gece.
Hastaların dermanlarını tüketen, âşıkların sabırlarını bitiren, el değmeden uykuya teslim edilen bilinmezdir gece.
Bir başka boyut var gecenin içinde. Sizi normalinizden alıp ötelere taşıyan.
Elma soymayı bilmeyene adam kestiren…
Üç kuruşu denk getiremeyene, saray yaptıran…
Bir daha görmen mümkün olmayanları, kapına getiren.
Çok bilinmezli gerçek üstü hakikattir gece.
Düşünün hayatınızın kaç gecesini, şafak atsın diye inleyerek geçirdiğinizi?
Gelsin aklınıza, kaç kâbustan terler içinde, titreyerek uyandığınız.
Bilin idare lambası sönünce ruhunuzun nasıl ürperdiğini de, ebedi karanlıklar yurdunuz olmasın.
İblisler sadece mestur bulunmaz. Bilinse de kaçılmayan şeytanlar dolaşır etrafımızda.
Kem göz sahiplerinin delici bakışlarından korumak için, sığındır kendini duaya.
Çünkü bulunmuş değil bilinir bir ilacı. Ne sürsen boşuna, ne yutsan nafile.
Sadece yaptıklarını sakın gözlerden, sana verilmiş olanları şükür ırmağında yıka ve emaneten sahip olduklarından sebeplendir fukarayı.
Hasetçinin derin bakışlarından çevir yüzünü, sana isabet etmemesi için yakar durmadan.
Elbette güzel olana bak, ancak nazarın eşyanın derinlerine kadar inmesin.
Bir maşallahı esirgeme sana güzel görünen her şeyden.
Yıkınca başkasınınkini bir şey geçmeyecek eline. Yıkma ki, seninkine de kem gözler isabet etmesin.
Hasetçiden uzak tutabilmek için göz aydınlıklarını, önce tertemiz kıl onları.
Hakkıyla kazandığının tarumar olmasına sebep olanlardan korkma. Din gününün sahibi, kimsenin kimsede zerre hakkı kalmayacağını vaat ediyor.
O zaman güzellikleri takdir et, lakin gözün içinde kalmasın.
Dile Rabb’inden, çabala elbette; sonsuz ikram sahibi daha güzeline eriştirsin.
Sakın bu dünyada bulamamaktan şikâyetçi olma. Kim söyleyebilir, geçiciden mahrum kalanın sonsuzca servetlere erişmeyeceğini?
Sizce de öyle değil mi? Çıkın mazinizde bir yolculuğa ve ne kaygılar yaşadığınızı getirin aklınıza.
En ufak güzelliğin, kendinden ağır bedeli var.
Az şey midir nasıl sonuçlanacağı merakıyla sabretmek? Kolay mıdır biri için diğerini terk etmek?
Tehlikenin nereden, nasıl ve ne kuvvette geldiği üzerine kafa yormak bitap düşürmez mi insanı?
Şimdi düşünün; geleceğe dair kaygılarınız var, bugün olup bitmesi gereken işleriniz için telaş yapmak mecburi, üstelik hiç tahmin etmediniz sıkıntılar da çabası.
“İnsan bir damla kan bin endişe.” Yalan mı yani?
Nefes alıp vermeyi sağlayabilmek adına yaşanılan sıkıntıların çokluğu değil, sığlığı belki de canından bezdiren insanı.
Üzüntünüz, sonu gelmeyecek mutlulukları idrak için olsa, baş göz üzere.
Dertleriniz, sizi bir daha kederlenmeyeceğiniz âlemlere taşısa, hay hay.
Ne acıdır neredeyse tamamı, bir damla kandan müteşekkil olduğumuz faniliğimizde rahat etmek üzerine.
Acilen bizi sıkıntıya sokan her şeyi bir kenara bırakıp, sonsuz olana elimizi uzatacak zaman bulamadığımıza kahrolmak gerekir.
İnsan için sıkılacak mevzuu bol. Yeter ki hayat devam etsin. İnsanı hem korkutan, yetmeyip endişeye düşüren meseleler saymakla bitmez.
Sokakta köpek görse, kuduz olmaktan korkar…
Uzun yola çıkmaya niyetlense, kaza yapmaktan korkar…
Ticaret yapmak istese, zarar etmekten korkar…
Sevse sevilmemek yakar onu…
Selam verse mukabele edilmez mi kaygısı sarar…
Hasta olunca ölmekten… Mirasının nasıl harcanacağını düşünmeye kadar…
Bir damla kan bin endişe eder!
Dipsiz kuyulara düşmemiş olanları da karanlıklar korkutur.
Gece başka bir zamandır insan için. Bilinmezler çok, bilinirler korkunç, tekinsiz olanın yakın olduğu andır gece.
Hastaların dermanlarını tüketen, âşıkların sabırlarını bitiren, el değmeden uykuya teslim edilen bilinmezdir gece.
Bir başka boyut var gecenin içinde. Sizi normalinizden alıp ötelere taşıyan.
Elma soymayı bilmeyene adam kestiren…
Üç kuruşu denk getiremeyene, saray yaptıran…
Bir daha görmen mümkün olmayanları, kapına getiren.
Çok bilinmezli gerçek üstü hakikattir gece.
Düşünün hayatınızın kaç gecesini, şafak atsın diye inleyerek geçirdiğinizi?
Gelsin aklınıza, kaç kâbustan terler içinde, titreyerek uyandığınız.
Bilin idare lambası sönünce ruhunuzun nasıl ürperdiğini de, ebedi karanlıklar yurdunuz olmasın.
İblisler sadece mestur bulunmaz. Bilinse de kaçılmayan şeytanlar dolaşır etrafımızda.
Kem göz sahiplerinin delici bakışlarından korumak için, sığındır kendini duaya.
Çünkü bulunmuş değil bilinir bir ilacı. Ne sürsen boşuna, ne yutsan nafile.
Sadece yaptıklarını sakın gözlerden, sana verilmiş olanları şükür ırmağında yıka ve emaneten sahip olduklarından sebeplendir fukarayı.
Hasetçinin derin bakışlarından çevir yüzünü, sana isabet etmemesi için yakar durmadan.
Elbette güzel olana bak, ancak nazarın eşyanın derinlerine kadar inmesin.
Bir maşallahı esirgeme sana güzel görünen her şeyden.
Yıkınca başkasınınkini bir şey geçmeyecek eline. Yıkma ki, seninkine de kem gözler isabet etmesin.
Hasetçiden uzak tutabilmek için göz aydınlıklarını, önce tertemiz kıl onları.
Hakkıyla kazandığının tarumar olmasına sebep olanlardan korkma. Din gününün sahibi, kimsenin kimsede zerre hakkı kalmayacağını vaat ediyor.
O zaman güzellikleri takdir et, lakin gözün içinde kalmasın.
Dile Rabb’inden, çabala elbette; sonsuz ikram sahibi daha güzeline eriştirsin.
Sakın bu dünyada bulamamaktan şikâyetçi olma. Kim söyleyebilir, geçiciden mahrum kalanın sonsuzca servetlere erişmeyeceğini?