
Bu metin, yazarımız Savaşkan İlmak’ın ‘Okullar Değil, Okulların İçindeki Hikâyeler’ adlı kitabından ‘uyarlanarak’ alıntılanmıştır:
(PEGEM Akademi Yayınları; Haziran-2021, Ankara - ISBN: 978-625-7582-06-3 - 15’inci hikâye - Sf: 59-60)
Kitapta bunun gibi 33 hikâye daha yer alıyor...
★★
Önce bir soru: İtaat, -başka bir deyişle ‘boyun eğmek ve önünde boyun eğilen kişinin veya erkin buyruğunu kabullenmek- iyi bir şey midir?
Haklısınız, göründüğü kadar basit bir soru değil bu!
(…öyleyse acele etmeyin, süreniz var, bekliyorum…)
Sonra -yanıtınızı düşünürken belki de size bazı ipuçları verecek- bir fıkra:
“Erzurum'da bir öğretmen okulun ilk günü çocuklara sorar:
-Kimler cennete gitmek ister?
Sınıfta, Tosya mehlesinden gelen Yusuf’un dışındaki herkes parmağını kaldırır. Öğretmen çok merak eder ve Yusuf'a sorar:
-Oğlum, sen neden parmak kaldırmıyorsun? Cennete gitmek istemez misin?..
Yusuf çocuk bedenine girmiş dadaş saflığıyla cevap verir:
-Öğretmenim, anam dedi ki okuldan sonra hemen eve gel. Benden habersiz heç bi yere getmiyesen ha! Onun için cennete de gidemem, kusura bakma…”
★★
Ve şimdi de en baştaki o soruya verilebilecek en doğru ve en kolektif yanıt:
Her itaat iyi sonuç vermez; tıpkı her itirazın ve başkaldırının iyi sonuç vermediği gibi. Dolayısıyla; bazı itaatler iyidir, iyi sonuç verir; tıpkı bazı itirazların ve bazı başkaldırıların iyi sonuç verdiği gibi…
Esas sorun: Kime itaat, niye itaat, nereye kadar itaat?
Ve yani sorgusuz-itirazsız boyun eğmek yerine sorguladıktan sonra hedefe yürüyüşe ram olma, koşulsuz omuz verme…
Önemli olan bunlardır.
Bu bağlamda düşündürücü örnekler çoktur. Çanakkale’de ‘Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!’ diyen adama itaat etmeyi ya da itiraz etmeyi ele alabiliriz mesela? Olayın nasıl sonuçlanacağını bilmeyenler için, tam da o anda, doğru tutum neydi?
Bunu şimdi kuru yemiş yerken yanıtlamak çok kolay!
Ya o gün?
Ada büyüklüğünde bir İngiliz zırhlısının devasa topu tam da size doğrultulmuşken...
Kolay karar mı bu?..
★★
Elbette ‘İtaat, iyi bir şey midir?’ sorusuna verilebilecek yanıtlar, koşullara göre değişebilir, buna ilişkin örnekler çeşitlendirilebilir. Kimilerince hepten iyi veya kimilerince hepten kötü görülebilir itaat, boyun eğme...
Yanıtlayanın kültürüne, yaşam görüşüne, zihniyetine bağlı olarak...
Ama biliyorsunuz, asıl gerçek değişmez:
İtaat etmenin doğru olup olmadığı; dolayısıyla okullarda Erzurumlu Yusuf örneğindeki olduğu gibi tüm çocuklara itaat fikrinin veya kültürünün aşılanmasının doğru olup olmayacağı; ‘kime, niye ve nereye kadar itaat edileceği’ kıstaslarına bağlı olarak değişiklik gösterecektir.
Yine de itaat edip kabullenmeden önce mutlaka soran, sorgulayan, açıklama isteyen çocuklara ihtiyacımız var bizim. Çanakkale’den beriye gelelim; bu ‘sorgulama’ ihtiyacının ontolojik açıdan önemini ve değerini vurgulayan çok dramatik kültürel ve siyasal kırılmalar, unutulmaz olaylar; başkaldırılar, ihanetler ve hayal kırıklıkları yaşadık...
Haksız mıyım?
Bakın yakın tarihe!
Ama kastettiği menfur olaylar; o günlerde mutlak itaat bekleyene karşı duran, ona başkaldıran, canı pahasına itiraz eden kahramanlar da doğurdu...
Hatta onlardan birinin adı, 7 Eylül 2016 tarih - 6745 Sayılı Kanun’un 20. maddesi gereğince bir üniversitemize verildi.
Ve ben çok bahtiyarım ki canım oğlum Doğu, o üniversiteyi bitirdi. Diplomasında doğru yerde, doğru zamanda isyankâr olmuş bir kahramanın, Ömer Halisdemir’in adı yazıyor.
(PEGEM Akademi Yayınları; Haziran-2021, Ankara - ISBN: 978-625-7582-06-3 - 15’inci hikâye - Sf: 59-60)
Kitapta bunun gibi 33 hikâye daha yer alıyor...
★★
Önce bir soru: İtaat, -başka bir deyişle ‘boyun eğmek ve önünde boyun eğilen kişinin veya erkin buyruğunu kabullenmek- iyi bir şey midir?
Haklısınız, göründüğü kadar basit bir soru değil bu!
(…öyleyse acele etmeyin, süreniz var, bekliyorum…)
Sonra -yanıtınızı düşünürken belki de size bazı ipuçları verecek- bir fıkra:
“Erzurum'da bir öğretmen okulun ilk günü çocuklara sorar:
-Kimler cennete gitmek ister?
Sınıfta, Tosya mehlesinden gelen Yusuf’un dışındaki herkes parmağını kaldırır. Öğretmen çok merak eder ve Yusuf'a sorar:
-Oğlum, sen neden parmak kaldırmıyorsun? Cennete gitmek istemez misin?..
Yusuf çocuk bedenine girmiş dadaş saflığıyla cevap verir:
-Öğretmenim, anam dedi ki okuldan sonra hemen eve gel. Benden habersiz heç bi yere getmiyesen ha! Onun için cennete de gidemem, kusura bakma…”
★★
Ve şimdi de en baştaki o soruya verilebilecek en doğru ve en kolektif yanıt:
Her itaat iyi sonuç vermez; tıpkı her itirazın ve başkaldırının iyi sonuç vermediği gibi. Dolayısıyla; bazı itaatler iyidir, iyi sonuç verir; tıpkı bazı itirazların ve bazı başkaldırıların iyi sonuç verdiği gibi…
Esas sorun: Kime itaat, niye itaat, nereye kadar itaat?
Ve yani sorgusuz-itirazsız boyun eğmek yerine sorguladıktan sonra hedefe yürüyüşe ram olma, koşulsuz omuz verme…
Önemli olan bunlardır.
Bu bağlamda düşündürücü örnekler çoktur. Çanakkale’de ‘Ben size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum!’ diyen adama itaat etmeyi ya da itiraz etmeyi ele alabiliriz mesela? Olayın nasıl sonuçlanacağını bilmeyenler için, tam da o anda, doğru tutum neydi?
Bunu şimdi kuru yemiş yerken yanıtlamak çok kolay!
Ya o gün?
Ada büyüklüğünde bir İngiliz zırhlısının devasa topu tam da size doğrultulmuşken...
Kolay karar mı bu?..
★★
Elbette ‘İtaat, iyi bir şey midir?’ sorusuna verilebilecek yanıtlar, koşullara göre değişebilir, buna ilişkin örnekler çeşitlendirilebilir. Kimilerince hepten iyi veya kimilerince hepten kötü görülebilir itaat, boyun eğme...
Yanıtlayanın kültürüne, yaşam görüşüne, zihniyetine bağlı olarak...
Ama biliyorsunuz, asıl gerçek değişmez:
İtaat etmenin doğru olup olmadığı; dolayısıyla okullarda Erzurumlu Yusuf örneğindeki olduğu gibi tüm çocuklara itaat fikrinin veya kültürünün aşılanmasının doğru olup olmayacağı; ‘kime, niye ve nereye kadar itaat edileceği’ kıstaslarına bağlı olarak değişiklik gösterecektir.
Yine de itaat edip kabullenmeden önce mutlaka soran, sorgulayan, açıklama isteyen çocuklara ihtiyacımız var bizim. Çanakkale’den beriye gelelim; bu ‘sorgulama’ ihtiyacının ontolojik açıdan önemini ve değerini vurgulayan çok dramatik kültürel ve siyasal kırılmalar, unutulmaz olaylar; başkaldırılar, ihanetler ve hayal kırıklıkları yaşadık...
Haksız mıyım?
Bakın yakın tarihe!
Ama kastettiği menfur olaylar; o günlerde mutlak itaat bekleyene karşı duran, ona başkaldıran, canı pahasına itiraz eden kahramanlar da doğurdu...
Hatta onlardan birinin adı, 7 Eylül 2016 tarih - 6745 Sayılı Kanun’un 20. maddesi gereğince bir üniversitemize verildi.
Ve ben çok bahtiyarım ki canım oğlum Doğu, o üniversiteyi bitirdi. Diplomasında doğru yerde, doğru zamanda isyankâr olmuş bir kahramanın, Ömer Halisdemir’in adı yazıyor.