
Babamın arkasından dayım da müdahale etmiş fakat hayvanı durdurmak mümkün olmamıştır. İnek önde, babam, dayım ve bizler arkasında koşarak gidiyorduk. Hayvanın hiç durmaya niyeti yoktu. Bir süre sonra ben koşmaktan vazgeçip gülmeye başladım. İnek bir sağa bir sola koşuyor, babam ipi dayım ise babamı bırakmamaya çalışıyordu. Bir süre sonra hayvan yoruldu ve durdu. İp bir direğe sabitlendi ve bir daha böyle bir olayın yaşanmaması sağlandı. Babam ve dayım ise terk kanlar içinde kalmış iyi bir antrenman yapmışlardı. Fatma ve Yaren babalarının anlattıklarını gülerek dinlenmiş ve Kurban Bayramı hakkında epeyce bir bilgi sahibi de olmuşlardı. Konuşmaları bir taraftan temizlik yapıp dinleyen Sevgi Hanım dayanamamış ve söze karışmıştı. -Sevgi Hanım: -Gelinlere kurbanlık koç gönderilmesinden söz etsene çocuklara Metin Bey? -Fatma: -Gelinlik koç ne anne? -Yaren: -Koç mu? Niye gönderiliyor? Metin Bey yine bir hatırasını hatırlamış ve derin duygulara dalmıştı. Gelinlik koç ya çocuklar, gelinlik koç! -Hey gidi günler hey! Hiç unutmam halamın gelinlik koçunu Gavurboğan Mahallesi’nde Sokak sokak gezdirdiğimi ve ne kadar o anlarda mutlu olduğumu. Fatma: -Babam koçu sen niye dolaştırdın? Metin Bey:
-Nişanlı olanlara yani evlilik öncesi gelin adaylarına erkek tarafının Kurban bayramı öncesi bir koç alması gelenektir. Koçun bakımlı olması, gücü ve kuvvetinin yerinde olması önemlidir. Sıska, bakımsız veya güçten düşmüş koçun gönderilmesi ise hoş karşılanmazdı. Koç telaşı günler öncesinden başlar, kız ve erkek tarafından ayrı heyecanların yaşanmasına neden olurdu. Erkek tarafı tarafından gönderilen koçun mahallede dolaştırılması ise ayrı bir zevkti. Gelin adayına verilen değerin gösterilmesi açısından koç ayrı bir öneme sahipti. Koçun dolaştırılması ise konu komşunun bundan haberdar olmasını sağlamak içindir.
Yaren: -Koçu kim getirirdi? Metin Bey: -Koç erkek tarafından, yaşıyorsa, kayınbaba veya aile büyüklerinden biri getirirdi. Fatma: -Sadece koç mu gelirdi, baba? Metin Bey: Hayır kızım, sadece koç gelmezdi. Koç alındıktan sonra erkek tarafı tarafından güzelce bir süslenir, bakımı yapılırdı -Yaren: -Nasıl yanı kuaföre mi götürürlerdi? -Metin Bey: -Benim güzel kızım tabii ki kuaföre gitmez ama koç balon ve diğer süs eşyaları ile güzelce süslenir, tüyleri taranırdı. -Sevgi Hanım: -Koçun alnının ortasına ne konulurdu Metin Bey onu da anlatır mısın çocuklara? -Metin Bey: -Annenizin dediği gibi çocuklar koçun alnının ortasına erkek tarafı maddi gücüne göre altın bilezik veya çeyrek veyahut yarım, tam altınlardan oluşan hediyeler koyardı. –Fatma -Peki, kız tarafı gelen misafirlere bir şey yapmaz mıydı? -Metin Bey: -Kız tarafı koç getiren kayınbaba ve diğer aile dostlarına sabah ise kahvaltı öğlen ise yemek ikramında bulunurdu. Koçu getiren ve teslim eden kim ise ona da harçlık verilirdi. Koçu genelde evin küçük çocuklarının teslim etmesi adettendir. -Yaren: -Koçu kesip yerler mi baba? -Metin Bey: -Gelen koçun kesilmesi çok yaygın bir gelenek değildir kızım. Genelde koç kurban pazarına götürülür ve orada satılırdı. Elde edilen para da kızın bir ihtiyacının giderilmesinde kullanılırdı. Eğer hayvan kesilmiş ise bir parça da erkek tarafına gönderilirdi.
Kurban Bayramı’nın ilk günüydü. Sabah bayram namazından sonra kurban kesildikten sonra evde tatlı bir telaş ortalığı sarmıştı. Fatma ve Yaren ellerinde tepsiler verilen etleri alt ve üst komşularına taşımışlardı. Anneleri tencereye bir parça et koymuş, Metin Bey ise kurbanla uğraştığı için yorulmuş, koltukta dinleniyordu. Metin Bey, orucunu kurban etiyle açmak isteyenlerin olma ihtimalini de düşünerek hemen komşulara pay verilmesini istemişti. Fatma ve Yaren kelebekler gibi uçuşarak büyük bir zevkle etleri dağıtmış ve babalarının yanlarına gelmişlerdi. Eller öpülmüş, harçlıklar alınmıştı. Çay konulmuş, hafif bir kahvaltı yapılmış, ardından ise bayramlıklar giyinilmişti. -Fatma: -Babacığım haydi acele edelim, dedemler bizi bekliyorlardı. -Yaren: -Evet, baba hadi biraz hızlı olalım. Metin Bey ve Sevgi Hanım da hazır olduktan sonra yola revan olunmuş ve baba evi ziyaretiyle bayramlaşmalar başlamıştı. Eve vardıklarında ise amcaları Lütfü, Mesut, halalar Semra ve Melek de çoktan baba evine gelmiş, kurulan sofrada hoş bir sohbet devam ediyordu. Yeğenler, eltiler, kardeşler birbiri ile bayramlaşmış, hasretler giderilmişti. İşte bayramların en güzel anları da bu anlardı. Fatma ve Yaren, Yaren, Metehan, Mustafa Eymen, Rümeysa ve Tuğrul’u görünce çok mutlu olmuş; her şeyi o an unutmuşlardı. Saatlerce süren oyunları onlara saniye gibi gelmiş, birbirlerinden ayrılmak istememişlerdi. Uzun bir zaman daha bir arada kalan çocuklar bayram ziyaretlerinden sonra buluşmak üzere ayrılarak anlaşmışlardı.
-Nişanlı olanlara yani evlilik öncesi gelin adaylarına erkek tarafının Kurban bayramı öncesi bir koç alması gelenektir. Koçun bakımlı olması, gücü ve kuvvetinin yerinde olması önemlidir. Sıska, bakımsız veya güçten düşmüş koçun gönderilmesi ise hoş karşılanmazdı. Koç telaşı günler öncesinden başlar, kız ve erkek tarafından ayrı heyecanların yaşanmasına neden olurdu. Erkek tarafı tarafından gönderilen koçun mahallede dolaştırılması ise ayrı bir zevkti. Gelin adayına verilen değerin gösterilmesi açısından koç ayrı bir öneme sahipti. Koçun dolaştırılması ise konu komşunun bundan haberdar olmasını sağlamak içindir.
Yaren: -Koçu kim getirirdi? Metin Bey: -Koç erkek tarafından, yaşıyorsa, kayınbaba veya aile büyüklerinden biri getirirdi. Fatma: -Sadece koç mu gelirdi, baba? Metin Bey: Hayır kızım, sadece koç gelmezdi. Koç alındıktan sonra erkek tarafı tarafından güzelce bir süslenir, bakımı yapılırdı -Yaren: -Nasıl yanı kuaföre mi götürürlerdi? -Metin Bey: -Benim güzel kızım tabii ki kuaföre gitmez ama koç balon ve diğer süs eşyaları ile güzelce süslenir, tüyleri taranırdı. -Sevgi Hanım: -Koçun alnının ortasına ne konulurdu Metin Bey onu da anlatır mısın çocuklara? -Metin Bey: -Annenizin dediği gibi çocuklar koçun alnının ortasına erkek tarafı maddi gücüne göre altın bilezik veya çeyrek veyahut yarım, tam altınlardan oluşan hediyeler koyardı. –Fatma -Peki, kız tarafı gelen misafirlere bir şey yapmaz mıydı? -Metin Bey: -Kız tarafı koç getiren kayınbaba ve diğer aile dostlarına sabah ise kahvaltı öğlen ise yemek ikramında bulunurdu. Koçu getiren ve teslim eden kim ise ona da harçlık verilirdi. Koçu genelde evin küçük çocuklarının teslim etmesi adettendir. -Yaren: -Koçu kesip yerler mi baba? -Metin Bey: -Gelen koçun kesilmesi çok yaygın bir gelenek değildir kızım. Genelde koç kurban pazarına götürülür ve orada satılırdı. Elde edilen para da kızın bir ihtiyacının giderilmesinde kullanılırdı. Eğer hayvan kesilmiş ise bir parça da erkek tarafına gönderilirdi.
Kurban Bayramı’nın ilk günüydü. Sabah bayram namazından sonra kurban kesildikten sonra evde tatlı bir telaş ortalığı sarmıştı. Fatma ve Yaren ellerinde tepsiler verilen etleri alt ve üst komşularına taşımışlardı. Anneleri tencereye bir parça et koymuş, Metin Bey ise kurbanla uğraştığı için yorulmuş, koltukta dinleniyordu. Metin Bey, orucunu kurban etiyle açmak isteyenlerin olma ihtimalini de düşünerek hemen komşulara pay verilmesini istemişti. Fatma ve Yaren kelebekler gibi uçuşarak büyük bir zevkle etleri dağıtmış ve babalarının yanlarına gelmişlerdi. Eller öpülmüş, harçlıklar alınmıştı. Çay konulmuş, hafif bir kahvaltı yapılmış, ardından ise bayramlıklar giyinilmişti. -Fatma: -Babacığım haydi acele edelim, dedemler bizi bekliyorlardı. -Yaren: -Evet, baba hadi biraz hızlı olalım. Metin Bey ve Sevgi Hanım da hazır olduktan sonra yola revan olunmuş ve baba evi ziyaretiyle bayramlaşmalar başlamıştı. Eve vardıklarında ise amcaları Lütfü, Mesut, halalar Semra ve Melek de çoktan baba evine gelmiş, kurulan sofrada hoş bir sohbet devam ediyordu. Yeğenler, eltiler, kardeşler birbiri ile bayramlaşmış, hasretler giderilmişti. İşte bayramların en güzel anları da bu anlardı. Fatma ve Yaren, Yaren, Metehan, Mustafa Eymen, Rümeysa ve Tuğrul’u görünce çok mutlu olmuş; her şeyi o an unutmuşlardı. Saatlerce süren oyunları onlara saniye gibi gelmiş, birbirlerinden ayrılmak istememişlerdi. Uzun bir zaman daha bir arada kalan çocuklar bayram ziyaretlerinden sonra buluşmak üzere ayrılarak anlaşmışlardı.