
Aradan ne kadar bir zaman geçmişti bilmiyordum. Mantolu Kadın ve ninemle geçen o zamanın belli bir süresi de olmamalıydı. Zira her geçen dakika beraberinde farklı bir dramı da beraberinde getiriyordu. Hâlbuki o gün ben sadece Yoncalık Mahallesi çevresinde dolaşacak ve maziye ait bazı anıları tekrardan yaşayacaktım. İşte hiçbir şey insanın planladığı şekilde gitmiyordu ve ben bunu bir kez daha yaşıyordum. İyi ki de yaşamıştım ve o insanları tanıma fırsatım olmuştu. Mantolu kadının elinde ki poşet ve ekmek kırıntıları ise halen daha sırrını koruyordu! Mantolu kadın, ana ve babama bakıyorum, devletten aldığımız maaş bize yetmiyor. Çoğu zaman aç kalıyoruz. Bu yüzden de onlara bir şeyler götürmem lazım. Kimselere de el avuç açıp bir şeyler isteyemem. Benden daha muhtaç durumda olanlar var. Onların hakkına giremem diyerek benim merakımı gidermeye çalıştı.
Sözleri ok gibi saplanmıştı yüreğime. Ana ve babasına baktığını, aldıkları maaşın onlara yetmediği, hiç kimseye el açmayacağını ve daha neler söylemişti ama beni en çok etkileyen ise son cümlesi olmuştu. Benden daha muhtaç durumda olanlar var. Onların hakkına giremem idi. Tevekkül, şükür ve aza kanaat etmenin her hali vardı Mantolu kadının sözlerinde. İşte bize belki cenneti kazandıracak bir durum. Çok uzaklara gitmeye ne gerek var her şey ayan ve beyan ortada. Artık sır perdesi aralanmaya başlamıştı. Kendimi toparlayıp bazı sorular sormam gerekiyordu. Rabbimin beni o saatte oraya tesadüfen göndermediğini biliyordum. Zira hayatta tesadüfler değil tevafuklar vardı, onu çok iyi biliyordum. Bu iki insana ve onların arka planında kalanlara benimde bir şeyler yapma gerekiyordu. Biliyordum kimsesizlerin kimsesi olan yüce yaratandı ama kul olarak da bizlere bir şeyler yapmak gerekiyordu. Peki, abla daha sonra neden evlenmedin diye bir soru sordum istemeden de olsa. Mantolu kadının cevabı manidardı, anne ve babama bakacak benden başka kimse yok, beni kabul eden onları da kabul etmiş olacak diye şart sundum ama bu şartımı kabul eden olmadı. Bende tek başıma bir evliğe evet demedim. Ben gidersem onlar ne olacak? Onlara kimler bakacak? Bakım evine koysam vicdanım rahat eder miydi? Bu ve buna benzer birçok soruya net cevaplar bulamadım ve kararımı verdim. Bir süre sonrada evlilik defterini kapattım. Şimdi onlarla beraberim. Gönlüm huzurla dolu, vicdanım rahat. Bir ben, birde iki ihtiyar yuvarlanıp gidiyoruz. Yarı aç, yarı tok ama çok şükür kimseye muhtaç olmadan hayatımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Devlet baba el uzatmadı mı diye sordum aldığım cevap ise tam o asıl bir ruha yaraşır tarzdaydı. Allah devletimize zeval vermesin. Her daim yanımızda, 82 milyonun içinde bize düşen ne kadarsa onu bize ulaştırmakta, varlığını hatırlatmakta, varlığımızı ise unutmamaktadır. Devletimizin tek muhtaç olanları bizler değiliz ki! Her an bizimle beraber olsun, sadece bizi düşünsün. Onun bizim gibi nice sahipsiz evlatları var. Çok şükür en azından bizim başımızı sokacak köhne de olsa bir evimiz var. Ya açıkta kalanlar! İşte devletimiz onlara yardım etsin. Biz bir yolunu buluruz. Çok şükür şu an canımız sağ. Rabbim sizleri her daim var eylesin Mantolu ablam ve gizemli ninem. Rabbime şükürler olsun ki kalbime gezinmeyi verdi de sizleri tanıma vesile oldu. Sizlerden ne de çok şeyler öğrendim. O kısacık ana ne kadar güzel şeyler sığdırdınız. Ömrünüz uzun olsun. Rabbim o insanların yüzü suyu hürmetine bizlere acı, günahlarımızı affeyle. Kıyıda, köşede kalmış, onurundan dolayı el açamayanları bizlerle karşılaştır. Onlara yardım edebilmeyi nasip kıl. Senin merhametine sığındık, bizlere merhamet et. Devletimizi harici ve dâhili düşmanların oyunlarına karşı koru. Yoksa bizler aciziz. Gücümüz bir yere kadar, alanda sen, verende sen. Az verince sabreden, çok verince şükreden kullarından bizleri eyle.
Yaklaşık bir saat ya geçmişti veyahut ben öyle hissetmiştim. Telefonumda gelen bir mesaj sesi duydum. Baktım eşim mesaj atmıştı. Törenlerinin 15 dakika sonra biteceğini söylüyordu. Ayrılma vakti gelmişti ama sohbetimiz devam ediyordu. Sohbetimizin sonu nereye varacaktı bilemiyordum. Bildiğim tek şey vardı, çevremizde yardıma muhtaç çok insan vardı.
Sözleri ok gibi saplanmıştı yüreğime. Ana ve babasına baktığını, aldıkları maaşın onlara yetmediği, hiç kimseye el açmayacağını ve daha neler söylemişti ama beni en çok etkileyen ise son cümlesi olmuştu. Benden daha muhtaç durumda olanlar var. Onların hakkına giremem idi. Tevekkül, şükür ve aza kanaat etmenin her hali vardı Mantolu kadının sözlerinde. İşte bize belki cenneti kazandıracak bir durum. Çok uzaklara gitmeye ne gerek var her şey ayan ve beyan ortada. Artık sır perdesi aralanmaya başlamıştı. Kendimi toparlayıp bazı sorular sormam gerekiyordu. Rabbimin beni o saatte oraya tesadüfen göndermediğini biliyordum. Zira hayatta tesadüfler değil tevafuklar vardı, onu çok iyi biliyordum. Bu iki insana ve onların arka planında kalanlara benimde bir şeyler yapma gerekiyordu. Biliyordum kimsesizlerin kimsesi olan yüce yaratandı ama kul olarak da bizlere bir şeyler yapmak gerekiyordu. Peki, abla daha sonra neden evlenmedin diye bir soru sordum istemeden de olsa. Mantolu kadının cevabı manidardı, anne ve babama bakacak benden başka kimse yok, beni kabul eden onları da kabul etmiş olacak diye şart sundum ama bu şartımı kabul eden olmadı. Bende tek başıma bir evliğe evet demedim. Ben gidersem onlar ne olacak? Onlara kimler bakacak? Bakım evine koysam vicdanım rahat eder miydi? Bu ve buna benzer birçok soruya net cevaplar bulamadım ve kararımı verdim. Bir süre sonrada evlilik defterini kapattım. Şimdi onlarla beraberim. Gönlüm huzurla dolu, vicdanım rahat. Bir ben, birde iki ihtiyar yuvarlanıp gidiyoruz. Yarı aç, yarı tok ama çok şükür kimseye muhtaç olmadan hayatımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Devlet baba el uzatmadı mı diye sordum aldığım cevap ise tam o asıl bir ruha yaraşır tarzdaydı. Allah devletimize zeval vermesin. Her daim yanımızda, 82 milyonun içinde bize düşen ne kadarsa onu bize ulaştırmakta, varlığını hatırlatmakta, varlığımızı ise unutmamaktadır. Devletimizin tek muhtaç olanları bizler değiliz ki! Her an bizimle beraber olsun, sadece bizi düşünsün. Onun bizim gibi nice sahipsiz evlatları var. Çok şükür en azından bizim başımızı sokacak köhne de olsa bir evimiz var. Ya açıkta kalanlar! İşte devletimiz onlara yardım etsin. Biz bir yolunu buluruz. Çok şükür şu an canımız sağ. Rabbim sizleri her daim var eylesin Mantolu ablam ve gizemli ninem. Rabbime şükürler olsun ki kalbime gezinmeyi verdi de sizleri tanıma vesile oldu. Sizlerden ne de çok şeyler öğrendim. O kısacık ana ne kadar güzel şeyler sığdırdınız. Ömrünüz uzun olsun. Rabbim o insanların yüzü suyu hürmetine bizlere acı, günahlarımızı affeyle. Kıyıda, köşede kalmış, onurundan dolayı el açamayanları bizlerle karşılaştır. Onlara yardım edebilmeyi nasip kıl. Senin merhametine sığındık, bizlere merhamet et. Devletimizi harici ve dâhili düşmanların oyunlarına karşı koru. Yoksa bizler aciziz. Gücümüz bir yere kadar, alanda sen, verende sen. Az verince sabreden, çok verince şükreden kullarından bizleri eyle.
Yaklaşık bir saat ya geçmişti veyahut ben öyle hissetmiştim. Telefonumda gelen bir mesaj sesi duydum. Baktım eşim mesaj atmıştı. Törenlerinin 15 dakika sonra biteceğini söylüyordu. Ayrılma vakti gelmişti ama sohbetimiz devam ediyordu. Sohbetimizin sonu nereye varacaktı bilemiyordum. Bildiğim tek şey vardı, çevremizde yardıma muhtaç çok insan vardı.