
MALAYANİ (Faydasız söz, Lüzumsuz iş)
Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Malayaniyi (faydasız söz ve lüzumsuz işleri) terk etmesi, kişinin iyi Müslüman oluşundandır." (T23 1 7 Tirmizi, Zühd, 11;) "Kişiyi ilgilendirmeyen, onun için bir anlam ve değer taşımayan “manasındaki "malayani" tabiri, insanın ne kendisine ne çevresine hiçbir faydası olmayan işler ve gereksizce söylenen sözler için kullanılır. Malayani, yapıldığı takdirde kişiye herhangi bir katkı sağlamayan, yapılmadığında ise hiçbir şey kaybettirmeyen, ne dünyaya ne de ahirete bir faydası dokunan, boş işlerdir. Kur'an-ı Kerim'de malayani sözcüğü geçmemekle birlikte, ona yakın anlamlı olarak "abes", "lağv", "lehv" ve "la'b" kelimeleri kullanılmıştır. Allahuteala, insanların boş yere yaratılmadığını "abes" kelimesiyle bildirmiştir.(Mü’minun,23/115). Bununla birlikte, genel olarak İslam düşüncesi, bir amaç için dünyaya gönderilen insanın, hayatını doğru yoldan ayrılmadan, yararlı ve hayırlı işler yaparak, kötü, zararlı ve faydasız şeylerden uzak durarak geçirmesi gerektiği anlayışını esas almıştır.
Allah Resulü, "Müslüman, dilinden ve elinden diğer Müslümanların güvende olduğu kimsedir .(Buhari, İman,4) diye tanımladığı Müslüman'ın davranışlarının anlamlı olmasını istemiş ve kişinin Müslümanlığının güzelliğini anlamsız hareketlerden kaçınmasıyla ilişkilendirmiştir. İnsanın boş şeylerle meşgul olmadığı ölçüde inancına layık bir ahlaka sahip olabileceğini bildirmiştir. Malayani olarak görülen ve terk edilmesi gereken davranışlar, kişisel tercihlere göre değil, İslam'ın ilkeleri ve bu ilkelerle bağdaşan akli ve örfi hükümler göz önünde bulundurularak belirlenir. Buna göre, İslam'ın kesin olarak yasakladığı haramlarla birlikte, şüpheli şeyler, mekruhlar ve kişiye göre değişen ve gereksiz görülen mubahlar da bu kapsama dâhildir.
Fuzuli işlerimiz arasında söz ile ilgili olanlar önemli yer tutar. İnsanın diline hâkim olmasının zorluğu nedeniyle, dinimizde gereksiz konuşma ve boş sözlerden kaçınma üzerinde özellikle durulmuştur. Nitekim Allah Teala, müminlerin özellikleri arasında boş söz ve davranışlardan yüz çevirmelerini zikretmiş (Mü’minun,23/3) ve Rahman'ın kullarının boş bir söz işittiklerinde veya kendini bilmez insanlar onlara laf attığında vakar ve hoşgörüyle "selam" deyip geçtiklerini bildirmiştir.(Furkan, 25/63,72;Kasas,28/55 ) Sevgili Peygamberimiz de "ya hayır söylemek ya da susmak" prensibi gereği, Allah'a ve ahiret gününe inanan bir insanın hayırlı, değerli ve gerekli sözler dışında boş söz sarf edemeyeceğini söylemiş (Buhari, Edep,31) ve insanın diline hâkim olabilmesi durumunda cennetle mükafatlandırılacağı müjdesini vermiştir.(Buhari, Hudud,19.)
Yüce Yaratan, İnsana ömür sermayesini yalnızca bir kereliğine verildiğini, zamanın değerini bilerek ve yaşadığı bu hayatın hesabını vereceği düşüncesiyle hareket etmesi gerekliliği sürekli vurgulanmıştır. Günümüz insanının en çok ihtiyaç hissettiği, çoğu kez yokluğundan yakındığı bir değer de "zaman" dır. Her insan zaman bulamamaktan şikâyetçi olmakla birlikte, iletişim araçlarının çeşitlenip çoğalması, teknolojik aletlerin yaygınlaşması ile zaman sıkıntısı daha çok hissedilir olmuştur. Bazen birer zaman tuzağı olabilen bazı televizyon programları, internet siteleri, oyunlar, diziler, magazin edebiyatı adeta bir malayani alanları olmuştur. Müslüman, zararlıya veya faydasıza değil, her iki âleme de yararlı olan amellere yönelmeli ve "Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur"(İsra,17/36) buyruğunun farkında olmalıdır.
Yazımızı bir hikâyeyle bitirelim. “Bir gün padişahın huzuruna bir adam getirmişler. Adamın bir hüneri varmış. 10 adım öteden fırlattığı ipliği, 10 adım ötedeki iğnenin deliğine geçiriyormuş. Bunu başarmak için tam 40 yıl çalışmış. Padişah; “Göster bakalım hünerini” demiş. Adam iğneyi bir sehpaya saplamış, sonra 10 adım geriye gitmiş ve ipliği fırlatmış. İplik iğnenin deliğinden geçmiş. Padişah; “Tekrarla, tesadüf olmasın yoksa.” demiş. Adam tekrarlamış, yine tam isabet. Padişah ne kadar tekrarlattıysa, iplik yine hedefini bulmuş. Padişah vezirini çağırmış ve “Şu adamı ödüllendirin” demiş.“100 altın verin 100 de sopa vurun”. Adam; “Aman padişahım bu nasıl ödül?” demiş. Padişah da cevabını vermiş: “100 altın hünerin için, 100 sopa da böyle lüzumsuz bir işe yıllarını harcadığın için.
Selam ve dua ile...
FIKIH KÖŞEMİZ
Adak kurbanının bedeli para olarak fakire verilebilir mi?
Adak, kişinin ibadet niteliğindeki bir şeyi yapacağına dair Allah’a söz vererek üzerine borç kılması anlamına geldiğinden, bu borçtan kurtulması için adağını yerine getirmesi gerekir. Belirlenerek adanan şey aynen yerine getirilmedikçe adak yükümlülüğü düşmez (Kâsânî, Bedâiü’s-Sanâî, V, 90). Bundan dolayı kurban keseceğine dair adakta bulanan kişi, ancak kurban kesmek suretiyle adağını yerine getirmiş olur. Bu itibarla, adak kurbanını kesmek yerine, parasını fakirlere vermek ya da aynî yardımda bulunmakla bu adak yerine getirilmiş olmaz.
Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Malayaniyi (faydasız söz ve lüzumsuz işleri) terk etmesi, kişinin iyi Müslüman oluşundandır." (T23 1 7 Tirmizi, Zühd, 11;) "Kişiyi ilgilendirmeyen, onun için bir anlam ve değer taşımayan “manasındaki "malayani" tabiri, insanın ne kendisine ne çevresine hiçbir faydası olmayan işler ve gereksizce söylenen sözler için kullanılır. Malayani, yapıldığı takdirde kişiye herhangi bir katkı sağlamayan, yapılmadığında ise hiçbir şey kaybettirmeyen, ne dünyaya ne de ahirete bir faydası dokunan, boş işlerdir. Kur'an-ı Kerim'de malayani sözcüğü geçmemekle birlikte, ona yakın anlamlı olarak "abes", "lağv", "lehv" ve "la'b" kelimeleri kullanılmıştır. Allahuteala, insanların boş yere yaratılmadığını "abes" kelimesiyle bildirmiştir.(Mü’minun,23/115). Bununla birlikte, genel olarak İslam düşüncesi, bir amaç için dünyaya gönderilen insanın, hayatını doğru yoldan ayrılmadan, yararlı ve hayırlı işler yaparak, kötü, zararlı ve faydasız şeylerden uzak durarak geçirmesi gerektiği anlayışını esas almıştır.
Allah Resulü, "Müslüman, dilinden ve elinden diğer Müslümanların güvende olduğu kimsedir .(Buhari, İman,4) diye tanımladığı Müslüman'ın davranışlarının anlamlı olmasını istemiş ve kişinin Müslümanlığının güzelliğini anlamsız hareketlerden kaçınmasıyla ilişkilendirmiştir. İnsanın boş şeylerle meşgul olmadığı ölçüde inancına layık bir ahlaka sahip olabileceğini bildirmiştir. Malayani olarak görülen ve terk edilmesi gereken davranışlar, kişisel tercihlere göre değil, İslam'ın ilkeleri ve bu ilkelerle bağdaşan akli ve örfi hükümler göz önünde bulundurularak belirlenir. Buna göre, İslam'ın kesin olarak yasakladığı haramlarla birlikte, şüpheli şeyler, mekruhlar ve kişiye göre değişen ve gereksiz görülen mubahlar da bu kapsama dâhildir.
Fuzuli işlerimiz arasında söz ile ilgili olanlar önemli yer tutar. İnsanın diline hâkim olmasının zorluğu nedeniyle, dinimizde gereksiz konuşma ve boş sözlerden kaçınma üzerinde özellikle durulmuştur. Nitekim Allah Teala, müminlerin özellikleri arasında boş söz ve davranışlardan yüz çevirmelerini zikretmiş (Mü’minun,23/3) ve Rahman'ın kullarının boş bir söz işittiklerinde veya kendini bilmez insanlar onlara laf attığında vakar ve hoşgörüyle "selam" deyip geçtiklerini bildirmiştir.(Furkan, 25/63,72;Kasas,28/55 ) Sevgili Peygamberimiz de "ya hayır söylemek ya da susmak" prensibi gereği, Allah'a ve ahiret gününe inanan bir insanın hayırlı, değerli ve gerekli sözler dışında boş söz sarf edemeyeceğini söylemiş (Buhari, Edep,31) ve insanın diline hâkim olabilmesi durumunda cennetle mükafatlandırılacağı müjdesini vermiştir.(Buhari, Hudud,19.)
Yüce Yaratan, İnsana ömür sermayesini yalnızca bir kereliğine verildiğini, zamanın değerini bilerek ve yaşadığı bu hayatın hesabını vereceği düşüncesiyle hareket etmesi gerekliliği sürekli vurgulanmıştır. Günümüz insanının en çok ihtiyaç hissettiği, çoğu kez yokluğundan yakındığı bir değer de "zaman" dır. Her insan zaman bulamamaktan şikâyetçi olmakla birlikte, iletişim araçlarının çeşitlenip çoğalması, teknolojik aletlerin yaygınlaşması ile zaman sıkıntısı daha çok hissedilir olmuştur. Bazen birer zaman tuzağı olabilen bazı televizyon programları, internet siteleri, oyunlar, diziler, magazin edebiyatı adeta bir malayani alanları olmuştur. Müslüman, zararlıya veya faydasıza değil, her iki âleme de yararlı olan amellere yönelmeli ve "Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur"(İsra,17/36) buyruğunun farkında olmalıdır.
Yazımızı bir hikâyeyle bitirelim. “Bir gün padişahın huzuruna bir adam getirmişler. Adamın bir hüneri varmış. 10 adım öteden fırlattığı ipliği, 10 adım ötedeki iğnenin deliğine geçiriyormuş. Bunu başarmak için tam 40 yıl çalışmış. Padişah; “Göster bakalım hünerini” demiş. Adam iğneyi bir sehpaya saplamış, sonra 10 adım geriye gitmiş ve ipliği fırlatmış. İplik iğnenin deliğinden geçmiş. Padişah; “Tekrarla, tesadüf olmasın yoksa.” demiş. Adam tekrarlamış, yine tam isabet. Padişah ne kadar tekrarlattıysa, iplik yine hedefini bulmuş. Padişah vezirini çağırmış ve “Şu adamı ödüllendirin” demiş.“100 altın verin 100 de sopa vurun”. Adam; “Aman padişahım bu nasıl ödül?” demiş. Padişah da cevabını vermiş: “100 altın hünerin için, 100 sopa da böyle lüzumsuz bir işe yıllarını harcadığın için.
Selam ve dua ile...
FIKIH KÖŞEMİZ
Adak kurbanının bedeli para olarak fakire verilebilir mi?
Adak, kişinin ibadet niteliğindeki bir şeyi yapacağına dair Allah’a söz vererek üzerine borç kılması anlamına geldiğinden, bu borçtan kurtulması için adağını yerine getirmesi gerekir. Belirlenerek adanan şey aynen yerine getirilmedikçe adak yükümlülüğü düşmez (Kâsânî, Bedâiü’s-Sanâî, V, 90). Bundan dolayı kurban keseceğine dair adakta bulanan kişi, ancak kurban kesmek suretiyle adağını yerine getirmiş olur. Bu itibarla, adak kurbanını kesmek yerine, parasını fakirlere vermek ya da aynî yardımda bulunmakla bu adak yerine getirilmiş olmaz.