
Memiş Vali’ye Dadaş kurmay!
Antalya’dan sevgili ağabeyim Gürhan Özorhun ilk haberi verdiğinde ne yalan söyleyeyim, şaşırdım. Zira onca yıldır sahadayım, Erzurum’a Erzurumlu bir Vali yardımcısı atanacağı haberine ilk kez rastlıyorum. Evet. Antalya’nın Kepez ilçesinin 5 yıldır kaymakamlığını yapan Erzurumlu Hamdullah Süphi Özgödek, Vali yardımcılığı görevine atandı. Yaklaşık 2 hafta sonrası görevine başlaması beklenen Vali yardımcımızın ilginç bir özelliği var, Vali Okay Memiş ile daha önce yollarının Bingöl’de kesişmiş olması. Özgödek 1998 yılında Bingöl Vali Yardımcısı iken Okay Memiş Vali de Genç İlçesinin kaymakamıymış.

Bir zamanların bir ilin Vali yardımcısı ve ilçe kaymakamı yıllar sonra bu defa aynı binada hizmet verecek. Ata-dede Erzurumlu olan ve halen annesi, kardeşleri Erzurum’da yaşayan Özgödek ile dün telefonla tanıştım, konuştum, bir defa inanılmaz mutlu. Şark görevi için Erzurum’a atanmasının kendisi için ‘şans’ olduğunu söyleyen 56 yaşındaki Özgödek, ‘’Çok güzel duygular içindeyim. Memleketime Vali yardımcısı olarak gidiyor olmak, inanılmaz mutluluk verici bir şey. Hele de çalışkanlığı ile bilinen ve şehir için şans olan Okay Memiş Vali ile çalışacak olmak ayrıca çok sevindirici’’ diyor. Kastamonu-Ağlı, Karabük-Ovacık, Antalya Akseki, Konya-Bozkır kaymakamlığı görevlerinde de bulunmuş ve Bingöl, Bayburt, Amasya, Burdur Vali Yardımcılığı da yapan yeni Vali yardımcımıza, ‘’şehrinize hoşgeldiniz’’ diyor, başarılar diliyorum..

İçimdeki yangın söndü!
Mutlaka evinizde her gece huzur içinde yatarken, bulunduğunuz apartmanda veya kendi, oturduğunuz konutta bir yangın çıkma ihtimalini hiç düşünmüyorsunuzdur. İlla ki bu ihtimal aklınıza gelmiyordur, kendimden bilirim, benim de gelmiyor çünkü. Oysa hele de gecenin bir vakti bir yangın çıkma hali her daim olası ve Allah korusun, böyle bir durumda ne yapacağız, kimsenin bu konuda net bir fikrinin olduğunu da sanmıyorum. Kuşkusuz dünya fani, ölüm ani. Bir yangın da her daim ani ölüm gibi olası. Geçtiğimiz hafta muhtemel bir yangında elbette ilk başvuracağımız adres olan İtfaiye ne durumda diye meraklanıp, İtfaiye Merkez İstasyonu’na gittim. Öncesinden de tanışıyorum zaten. Dair Başkanı Alpaslan Gülakar ve Şube Müdürü Muhammet Bozdemir, erinmediler, onca yoğunluklarının arasında sağolsun bana merkez istasyonun her kapısını açtılar, tek tek gezdirdi, bilgi verdiler. Giysilerinden, spor salonlarına, gözlem istasyonundan, yemekhanelerine, yatakhanelerine, heryere girdim, neyin ne olduğu konusunda bir kanaata vardım. Aslında her vatandaşın ‘İtfaiye ne durumda?’diye meraklanıp yapması gereken bu ziyaret sonrası bayağı bir içim rahatladı ve en azından ben iki-üç gündür daha bir huzur içinde yatıyorum. İçimdeki yangını söndürdüm anlayacağınız..
***
Bir defa şunu söylemeliyim ki dünyada ne kahraman olmak ne de çok para kazanmak için yapılmayan bir iştir itfaiyecilik. Osmanlı döneminde tulumbacılar olarak bilinen İtfaiye teşkilatı tam 3 asırdır var. Bir askeri disiplin içerisinde hareket eden bu kurumda şu an 220 personel mevcut. Bu personelin 103’ü il merkezinde, 117’si de ilçelerde görevli. İtfaiye denildiği zaman elbette sadece yangın söndüren kurum olarak değil, bir çok itfai olaylar ile de ilgili. 2014 yılından günümüze kadar yapılan bir istatistik var, bu istatistiğe göre olaylarda azalma olduğunu öğrendim, bir defa bu inanılmaz sevindirici. Bunda kuşkusuz son yıllarda bayağı bir ağırlık verilen eğitim çalışmalarının rolü çok. Toplamda 67 araca sahip Erzurum itfaiyesinde artık eski araçlar hurdaya ayrılıyor, yenileri alınıyor, filosu muazzam seviyeye ulaştı. Bugün 70 metre yükseğe çıkacak merdivenli araç mevcut ve bu aracın sadece piyasa değeri 7 milyar. Mini bir tatbikat yapılırken kırmızı düğmeye ben bastım, 50 metre merdivenle yükseğe çıktım, gördüğüm şu oldu ki, siz de dertlenmeyin, İtfaiyede herşey yolunda.
Pandemiyi fırsata çevirdi..
Covid-19 olarak da bilinen Koronavirüs sebebiyle dünyanın zor bir dönemden geçtiği malumunuz. Bu zorlu dönem için dünyadaki bütün ülkeler, türlü türlü tedbirler almak suretiyle her alanda kaybı enaza indirmenin uğraşı içinde. Ülkemizde de özellikle akademisyenler, gerek kamunun ve gerekse özel sektörün pandemi dönemini elbirliği yaparak fırsata çevirmesi gerektiği konusunda raporlar hazırlıyorlar. Bu konuda neler yapılacak, ne tür gelişmeler sağlanacak henüz net bir şey yok ama TRT Erzurum İl Müdürü Ayça Alemdar, bu konuda gereğini yerine getirdi. Yıllardır atıl halde ve bakımsızlığı ile herkesin de dilinde olan TRT İl Müdürlüğü’nün bahçesini elden geçirdi, modern bir görüntüye kavuşturdu. Tamamen personel ve kendi kişisel imkanları ile kuruma yük olmadan bahçeyi yaşanabilir bir alan haline getiren Alemdar, bunu hem de pandemi döneminde gerçekleştirdi. Böylelikle pandemiyi fırsata çevirerek farkındalık oluşturan Ayça hanım sayesinde artık o bahçe insan kaynar oldu. Tamamen yeşilin hakim olduğu bir peyzaj ile modernize edilen bir yaz ve kış bahçesi haline dönüştürülen kurumun bahçesi artık sadece gündüzleri değil, geceleri de özellikle personellerin uğrak yeri haline geldi. Bir çok kurumun aksine 1 Eylül’de normale dönmenin planlarını yapan TRT’de bir bayanın farkı da bir kere daha ortaya çıkmış oldu, bize de artık tebrik etmek düşer.


Yaz yeğen, yaz!
Dolu dolu yaşayan hayatları okumalara bayıldığımı bilmem kaçıncı kezdir söylüyorum. En çok okuduğum kitaplar arasında yeralan anı kitaplarını okumalara doymam, doyamam. Hele hele yakından tanıdığım, kamuoyuna da bildik gelen kişilerin detaylı hayatlarını dinlemek, okumak, keyif ötesi bir şeydir. ‘Hayatım ve Hatılarım’ kitabını bir solukluk ettiğim din alimi Mehmet Kırkıncı hoca da hayatını merak ettiğim kişilerdendir. Kırkıncı hoca olarak bilinen Mehmet Kırkıncı hocanın kendi ağzından kendini anlatan kitabı tamam da mesela hep merak etmişimdir, mesela yeğenlerinin kaleminden o nasıl biridir. Kırkıncı hocanın yeğenlerinden Muhammed Kırkıncı yakın arkadaşlarımızdandır. Geçtiğimiz günler biraraya geldiğimiz Muhammed Kırkıncı’ya, tıpkı önceki görüşmelerimizde olduğu gibi amcası Mehmet Kırkıncı ile ilgili bir hatıra kitabı yazıp yazmayacağını sordum. Sordum, çünkü zaten onunla olan sohbetlerimizde o kadar Kırkıncı hocadan sözediyor ve beraber yaşadığı hatıralarını anlatıyor ki, istiyorum ki sadece o esnadaki hazirun değil, herkes bilsin, öğrensin. Nihayetinde anlattığı zat önemli bir zat ve her hatırası dikkatle dinlenecek, okunacak biri. Olur, olmaz bilmiyorum ama ben Yeğen Muhammed Kırkıncı’nın gözünden amca Mehmet Kırkıncı kitabını illa ki okurum. Yakın tarihe de ışık tutacak bilgiler mutlaka verilecektir. Zaten Oktay Rıfat da der ya. Hatıralar da dal istiyor, kuşlar gibi konacak. Bu benim son kararımdır, nokta.

Eğri oturalım, doğru konuşalım. 100’ncü yılda çaktık!
Zaman zaman ilgili akademisyen, eş ve dostlarla konuşuruz. Erzurum Kongresi’nin 100’ncü yıl kutlamasında hedefe ulaşıldı mı, tarihe iz bırakıldı mı diye. Açıkçası bu sohbetler esnasında 100’ncü yıl kutlamalarının hiç de arzu edilen seviyede gerçekleşmediği, bu konunun inanılmaz bir şekilde ıskalandığı sonucu ortaya çıkıyor. Herşeyden önce 100’ncü yıl çok önemli bir tarih ve dönem. Bu dönemde öyle işler yapılmış olmalıydı ki yıllar sonra da konuşulmuş olsun. Ama yok. Olan etkinlik, proğram ve çalışmalar da kısıtlı kaldı. Kongrenin yüzüncü yılı bağırmalıydı en azından, ‘ben burdayım’ diye. Olmadı öyle bir şey. Cılız bir sesti olan, bana göre. Bazen düşünüyorum ve sıralamaya da kalkıyorum, 100’ncü yılda ne yapıldı diye. Prof.Dr. Hakan Hadi Kadıoğlu hocanın Atatürk’ün Erzurum’da kaldığı 57 gün anısına hazırladığı Atatürk fotoğrafları Albümü, Atatürk Pulu, Sivas-Erzurum takımları arasındaki özel maç, TBMM Başkanının katıldığı sempozyum ve bir de ERVAK’ın önderliğinde çıkan Milli Mücadele konulu kaynak kitap. Onun dışında yok. Yanda fotoğraflarını verdiğim 50’nci yılda o dönem kongre anısına yapılmış bu madalyonları da görünce boşuna atmadım yukarıdaki başlığı. Bırak 100’ncü yıl anısına madalyonu, bir rozet yapamadık be! Tamam, çekilebilirsiniz, tanık sizin!
TUTTUĞUM BABA SÖZLER : İki yüzlünün dilinde TAT, kalbinde FESAT gizlidir!
DUVARIN DİLİ : Bu dünyada gülmek istiyorsan, ya kaderin güzel olacak, ya da kafan!
Antalya’dan sevgili ağabeyim Gürhan Özorhun ilk haberi verdiğinde ne yalan söyleyeyim, şaşırdım. Zira onca yıldır sahadayım, Erzurum’a Erzurumlu bir Vali yardımcısı atanacağı haberine ilk kez rastlıyorum. Evet. Antalya’nın Kepez ilçesinin 5 yıldır kaymakamlığını yapan Erzurumlu Hamdullah Süphi Özgödek, Vali yardımcılığı görevine atandı. Yaklaşık 2 hafta sonrası görevine başlaması beklenen Vali yardımcımızın ilginç bir özelliği var, Vali Okay Memiş ile daha önce yollarının Bingöl’de kesişmiş olması. Özgödek 1998 yılında Bingöl Vali Yardımcısı iken Okay Memiş Vali de Genç İlçesinin kaymakamıymış.

Bir zamanların bir ilin Vali yardımcısı ve ilçe kaymakamı yıllar sonra bu defa aynı binada hizmet verecek. Ata-dede Erzurumlu olan ve halen annesi, kardeşleri Erzurum’da yaşayan Özgödek ile dün telefonla tanıştım, konuştum, bir defa inanılmaz mutlu. Şark görevi için Erzurum’a atanmasının kendisi için ‘şans’ olduğunu söyleyen 56 yaşındaki Özgödek, ‘’Çok güzel duygular içindeyim. Memleketime Vali yardımcısı olarak gidiyor olmak, inanılmaz mutluluk verici bir şey. Hele de çalışkanlığı ile bilinen ve şehir için şans olan Okay Memiş Vali ile çalışacak olmak ayrıca çok sevindirici’’ diyor. Kastamonu-Ağlı, Karabük-Ovacık, Antalya Akseki, Konya-Bozkır kaymakamlığı görevlerinde de bulunmuş ve Bingöl, Bayburt, Amasya, Burdur Vali Yardımcılığı da yapan yeni Vali yardımcımıza, ‘’şehrinize hoşgeldiniz’’ diyor, başarılar diliyorum..

İçimdeki yangın söndü!
Mutlaka evinizde her gece huzur içinde yatarken, bulunduğunuz apartmanda veya kendi, oturduğunuz konutta bir yangın çıkma ihtimalini hiç düşünmüyorsunuzdur. İlla ki bu ihtimal aklınıza gelmiyordur, kendimden bilirim, benim de gelmiyor çünkü. Oysa hele de gecenin bir vakti bir yangın çıkma hali her daim olası ve Allah korusun, böyle bir durumda ne yapacağız, kimsenin bu konuda net bir fikrinin olduğunu da sanmıyorum. Kuşkusuz dünya fani, ölüm ani. Bir yangın da her daim ani ölüm gibi olası. Geçtiğimiz hafta muhtemel bir yangında elbette ilk başvuracağımız adres olan İtfaiye ne durumda diye meraklanıp, İtfaiye Merkez İstasyonu’na gittim. Öncesinden de tanışıyorum zaten. Dair Başkanı Alpaslan Gülakar ve Şube Müdürü Muhammet Bozdemir, erinmediler, onca yoğunluklarının arasında sağolsun bana merkez istasyonun her kapısını açtılar, tek tek gezdirdi, bilgi verdiler. Giysilerinden, spor salonlarına, gözlem istasyonundan, yemekhanelerine, yatakhanelerine, heryere girdim, neyin ne olduğu konusunda bir kanaata vardım. Aslında her vatandaşın ‘İtfaiye ne durumda?’diye meraklanıp yapması gereken bu ziyaret sonrası bayağı bir içim rahatladı ve en azından ben iki-üç gündür daha bir huzur içinde yatıyorum. İçimdeki yangını söndürdüm anlayacağınız..
***
Bir defa şunu söylemeliyim ki dünyada ne kahraman olmak ne de çok para kazanmak için yapılmayan bir iştir itfaiyecilik. Osmanlı döneminde tulumbacılar olarak bilinen İtfaiye teşkilatı tam 3 asırdır var. Bir askeri disiplin içerisinde hareket eden bu kurumda şu an 220 personel mevcut. Bu personelin 103’ü il merkezinde, 117’si de ilçelerde görevli. İtfaiye denildiği zaman elbette sadece yangın söndüren kurum olarak değil, bir çok itfai olaylar ile de ilgili. 2014 yılından günümüze kadar yapılan bir istatistik var, bu istatistiğe göre olaylarda azalma olduğunu öğrendim, bir defa bu inanılmaz sevindirici. Bunda kuşkusuz son yıllarda bayağı bir ağırlık verilen eğitim çalışmalarının rolü çok. Toplamda 67 araca sahip Erzurum itfaiyesinde artık eski araçlar hurdaya ayrılıyor, yenileri alınıyor, filosu muazzam seviyeye ulaştı. Bugün 70 metre yükseğe çıkacak merdivenli araç mevcut ve bu aracın sadece piyasa değeri 7 milyar. Mini bir tatbikat yapılırken kırmızı düğmeye ben bastım, 50 metre merdivenle yükseğe çıktım, gördüğüm şu oldu ki, siz de dertlenmeyin, İtfaiyede herşey yolunda.

Covid-19 olarak da bilinen Koronavirüs sebebiyle dünyanın zor bir dönemden geçtiği malumunuz. Bu zorlu dönem için dünyadaki bütün ülkeler, türlü türlü tedbirler almak suretiyle her alanda kaybı enaza indirmenin uğraşı içinde. Ülkemizde de özellikle akademisyenler, gerek kamunun ve gerekse özel sektörün pandemi dönemini elbirliği yaparak fırsata çevirmesi gerektiği konusunda raporlar hazırlıyorlar. Bu konuda neler yapılacak, ne tür gelişmeler sağlanacak henüz net bir şey yok ama TRT Erzurum İl Müdürü Ayça Alemdar, bu konuda gereğini yerine getirdi. Yıllardır atıl halde ve bakımsızlığı ile herkesin de dilinde olan TRT İl Müdürlüğü’nün bahçesini elden geçirdi, modern bir görüntüye kavuşturdu. Tamamen personel ve kendi kişisel imkanları ile kuruma yük olmadan bahçeyi yaşanabilir bir alan haline getiren Alemdar, bunu hem de pandemi döneminde gerçekleştirdi. Böylelikle pandemiyi fırsata çevirerek farkındalık oluşturan Ayça hanım sayesinde artık o bahçe insan kaynar oldu. Tamamen yeşilin hakim olduğu bir peyzaj ile modernize edilen bir yaz ve kış bahçesi haline dönüştürülen kurumun bahçesi artık sadece gündüzleri değil, geceleri de özellikle personellerin uğrak yeri haline geldi. Bir çok kurumun aksine 1 Eylül’de normale dönmenin planlarını yapan TRT’de bir bayanın farkı da bir kere daha ortaya çıkmış oldu, bize de artık tebrik etmek düşer.


Yaz yeğen, yaz!
Dolu dolu yaşayan hayatları okumalara bayıldığımı bilmem kaçıncı kezdir söylüyorum. En çok okuduğum kitaplar arasında yeralan anı kitaplarını okumalara doymam, doyamam. Hele hele yakından tanıdığım, kamuoyuna da bildik gelen kişilerin detaylı hayatlarını dinlemek, okumak, keyif ötesi bir şeydir. ‘Hayatım ve Hatılarım’ kitabını bir solukluk ettiğim din alimi Mehmet Kırkıncı hoca da hayatını merak ettiğim kişilerdendir. Kırkıncı hoca olarak bilinen Mehmet Kırkıncı hocanın kendi ağzından kendini anlatan kitabı tamam da mesela hep merak etmişimdir, mesela yeğenlerinin kaleminden o nasıl biridir. Kırkıncı hocanın yeğenlerinden Muhammed Kırkıncı yakın arkadaşlarımızdandır. Geçtiğimiz günler biraraya geldiğimiz Muhammed Kırkıncı’ya, tıpkı önceki görüşmelerimizde olduğu gibi amcası Mehmet Kırkıncı ile ilgili bir hatıra kitabı yazıp yazmayacağını sordum. Sordum, çünkü zaten onunla olan sohbetlerimizde o kadar Kırkıncı hocadan sözediyor ve beraber yaşadığı hatıralarını anlatıyor ki, istiyorum ki sadece o esnadaki hazirun değil, herkes bilsin, öğrensin. Nihayetinde anlattığı zat önemli bir zat ve her hatırası dikkatle dinlenecek, okunacak biri. Olur, olmaz bilmiyorum ama ben Yeğen Muhammed Kırkıncı’nın gözünden amca Mehmet Kırkıncı kitabını illa ki okurum. Yakın tarihe de ışık tutacak bilgiler mutlaka verilecektir. Zaten Oktay Rıfat da der ya. Hatıralar da dal istiyor, kuşlar gibi konacak. Bu benim son kararımdır, nokta.

Eğri oturalım, doğru konuşalım. 100’ncü yılda çaktık!
Zaman zaman ilgili akademisyen, eş ve dostlarla konuşuruz. Erzurum Kongresi’nin 100’ncü yıl kutlamasında hedefe ulaşıldı mı, tarihe iz bırakıldı mı diye. Açıkçası bu sohbetler esnasında 100’ncü yıl kutlamalarının hiç de arzu edilen seviyede gerçekleşmediği, bu konunun inanılmaz bir şekilde ıskalandığı sonucu ortaya çıkıyor. Herşeyden önce 100’ncü yıl çok önemli bir tarih ve dönem. Bu dönemde öyle işler yapılmış olmalıydı ki yıllar sonra da konuşulmuş olsun. Ama yok. Olan etkinlik, proğram ve çalışmalar da kısıtlı kaldı. Kongrenin yüzüncü yılı bağırmalıydı en azından, ‘ben burdayım’ diye. Olmadı öyle bir şey. Cılız bir sesti olan, bana göre. Bazen düşünüyorum ve sıralamaya da kalkıyorum, 100’ncü yılda ne yapıldı diye. Prof.Dr. Hakan Hadi Kadıoğlu hocanın Atatürk’ün Erzurum’da kaldığı 57 gün anısına hazırladığı Atatürk fotoğrafları Albümü, Atatürk Pulu, Sivas-Erzurum takımları arasındaki özel maç, TBMM Başkanının katıldığı sempozyum ve bir de ERVAK’ın önderliğinde çıkan Milli Mücadele konulu kaynak kitap. Onun dışında yok. Yanda fotoğraflarını verdiğim 50’nci yılda o dönem kongre anısına yapılmış bu madalyonları da görünce boşuna atmadım yukarıdaki başlığı. Bırak 100’ncü yıl anısına madalyonu, bir rozet yapamadık be! Tamam, çekilebilirsiniz, tanık sizin!
TUTTUĞUM BABA SÖZLER : İki yüzlünün dilinde TAT, kalbinde FESAT gizlidir!
DUVARIN DİLİ : Bu dünyada gülmek istiyorsan, ya kaderin güzel olacak, ya da kafan!