
Benim kaleme almadığım ama altına imzamı atabileceğim bir öğüt içeriyor sizinle paylaşacağım bu metin.
Gönül rahatlığıyla söylediklerini onaylarım…
Zira çocukluğumdan beri ben de hep iki teker üzerinde oldum.
Ömrümün son otuz yılında motorsikletlerimin bana kattıklarına, bana öğrettiklerine, bana hissettirdiklerine asla paha biçemem…
Bir bisikletin, mobiletin veya heybetli bir motorsikletin üzerinde olamadığım zamanlarda ise yeniden, hem de en kısa zamanda nasıl iki tekerlekli bir taşıta, daha doğrusu bir ‘yeni yoldaşa’ kavuşabileceğimin hesaplarını yaptım.
Şimdi, 49 yaşındayken bile öyleyim.
Hâlâ her gün hesap yaparım…
Ama yine de oğlum veya kızım, bugün yaşadığımız metropolde motorsiklet kullanmaya niyetlense muhtemelen ilk başta ‘Hayatta olmaz!’ der, en sert tepkiyi gösteririm.
Üzerinden birkaç saat geçince belki…
‘Belkisi’ az evvel dediğim gibi işte; bu öğüdün altına imzamı atarım:
“Sevgili evladım,
Kendi deneyim durumuna uygun bir motorsiklet al; onu kurallarına uygun kullan ve mutlaka bir motosiklet grubuna katıl.
Varsa kulüp yeleği, mutlaka giy ve o yeleği gururla taşı.
Motosiklet grubunun içerisindeki kavgalara ise asla girme. İnsanın olduğu yerde sevgi de kavga da mutlaka vardır ama sen kavgayı asla içselleştirme!
Toplumdan soyut yaşama, yolu paylaş; ama kimliğini de asla kaybetme, yolunu şaşırma!
Toplumun içinde ol; ama tek başına ayakta dur, sonuçta yol yalnız senin yolun, unutma!
Günlük hayatında herkesle konuştuğun gibi, yolda da her tip motora bin, tutucu olma!
‘Chopper gitmiyor, tekeri iyi dönmüyor’ diyenleri takma, altındaki V motorun ritmiyle dans etmeden isyanın ruhunu asla anlayamazsın…
Sıkı bir enduroyla off-road yapmadan da kendini doğayla tam anlamıyla kavuşmuş sayamazsın…
(…)
Herkesi dinle ama hiç kimseye kendinden vazgeçecek denli kulak asma!
Motosiklet türlerinin her biri farklı amaçlarla üretilmiştir, sen özellikle birini seçebilirsin; seç ama sen hepsiyle barışık ol, hiçbirinin körü körüne fanatiği olma!”
***
Oriana Fallaci’nin (1929-2006) 1997’de Can Yayınları’ndan çıkmış Lettera a Un Bambino Mai Nato (Doğmamış Çocuğa Mektup) adlı kitabında geçiyor bu öğüt.
Ve tabii bugün internette, kaynak belirtmeden alıntı yapmakta hiçbir sakınca görmeyen milyonlarca ‘nakledicinin’ sayfalarında…
Kitabı ya da en azından benim kısaltarak -ve egomu yenip kaynak göstererek- alıntıladığım bu çarpıcı öğüdün tamamını okumanızı öneririm.
***
Niye öneririm?
Çocuğunuza hemen bir motorsiklet alasınız diye değil tabii.
O ayrı bir tercih.
Ama dört tekerlekli bir taşıt kullanırken yollarda rastladığınız motorcuları daha iyi anlayasınız diye öneririm…
Onların çoğunun bir felsefesi olduğunu, bununla birlikte hepsinin canının yanabileceğini, hepsinin bir ananın ve babanın gözbebeği olduğunu ya da kendilerinin yolu gözlenen bir anne veya baba olabileceğini anımsayasınız; iki teker üstündeki herkesin hız tutkunu, berduş, ayyaş, ipsiz sapsız kimseler olmadığını anlayasınız diye öneririm Fallaci’nin kitabını ve o kitaptaki öğüdü okumanızı...
Ve tabii tenzih ederim ki bunları zaten bilenleriniz var.
Ama az, maalesef bilenler çok az!
***
Yeri gelmişken tam da bu vesileyle; Alanya Demiratlılar Motorsiklet Kulübü’ne, kulübümüze üye birbirinden değerli motorsiklet kullanıcısı dostlarıma buradan selamlarımı ve sağlık dileklerimi göndermek isterim.
Benim az önce kırpa kırpa 410 sözcükten oluşan bir yazıya sığdırmaya çalıştığım her şeyi, Alanya Demiratlılar’ın kurucusu ve onursal başkanı çok değerli ağabeyim İsmail Hakkı Erdağ, geçtiğimiz günlerde Sonçağ Yayınları’ndan çıkan ‘Motorcunun Yol Notları’ adlı kitabında tam 410 sayfa ile anlatmış.
Elbette benim kısa yazımdaki anlatımdan çok daha geniş, daha derin ve daha keyifli bir anlatımla…
Bizde bu tür kitapların örnekleri çok çok az.
O nedenle İsmail Hakkı Erdağ’ın ürünü öyle sıradan bir ürün değil, sıradışı bir örnek.
Motor tutkusu olanlara; işin felsefi ve entelektüel boyutuyla ilgilenenlere, bir motorsikletin sizi götürebileceği soyut-somut bütün uzak yerleri merak edenlere bu muhteşem kitabı okumalarını öneririm.
Kitap internette, bir tık ötenizde…
Gönül rahatlığıyla söylediklerini onaylarım…
Zira çocukluğumdan beri ben de hep iki teker üzerinde oldum.
Ömrümün son otuz yılında motorsikletlerimin bana kattıklarına, bana öğrettiklerine, bana hissettirdiklerine asla paha biçemem…
Bir bisikletin, mobiletin veya heybetli bir motorsikletin üzerinde olamadığım zamanlarda ise yeniden, hem de en kısa zamanda nasıl iki tekerlekli bir taşıta, daha doğrusu bir ‘yeni yoldaşa’ kavuşabileceğimin hesaplarını yaptım.
Şimdi, 49 yaşındayken bile öyleyim.
Hâlâ her gün hesap yaparım…
Ama yine de oğlum veya kızım, bugün yaşadığımız metropolde motorsiklet kullanmaya niyetlense muhtemelen ilk başta ‘Hayatta olmaz!’ der, en sert tepkiyi gösteririm.
Üzerinden birkaç saat geçince belki…
‘Belkisi’ az evvel dediğim gibi işte; bu öğüdün altına imzamı atarım:
“Sevgili evladım,
Kendi deneyim durumuna uygun bir motorsiklet al; onu kurallarına uygun kullan ve mutlaka bir motosiklet grubuna katıl.
Varsa kulüp yeleği, mutlaka giy ve o yeleği gururla taşı.
Motosiklet grubunun içerisindeki kavgalara ise asla girme. İnsanın olduğu yerde sevgi de kavga da mutlaka vardır ama sen kavgayı asla içselleştirme!
Toplumdan soyut yaşama, yolu paylaş; ama kimliğini de asla kaybetme, yolunu şaşırma!
Toplumun içinde ol; ama tek başına ayakta dur, sonuçta yol yalnız senin yolun, unutma!
Günlük hayatında herkesle konuştuğun gibi, yolda da her tip motora bin, tutucu olma!
‘Chopper gitmiyor, tekeri iyi dönmüyor’ diyenleri takma, altındaki V motorun ritmiyle dans etmeden isyanın ruhunu asla anlayamazsın…
Sıkı bir enduroyla off-road yapmadan da kendini doğayla tam anlamıyla kavuşmuş sayamazsın…
(…)
Herkesi dinle ama hiç kimseye kendinden vazgeçecek denli kulak asma!
Motosiklet türlerinin her biri farklı amaçlarla üretilmiştir, sen özellikle birini seçebilirsin; seç ama sen hepsiyle barışık ol, hiçbirinin körü körüne fanatiği olma!”
***
Oriana Fallaci’nin (1929-2006) 1997’de Can Yayınları’ndan çıkmış Lettera a Un Bambino Mai Nato (Doğmamış Çocuğa Mektup) adlı kitabında geçiyor bu öğüt.
Ve tabii bugün internette, kaynak belirtmeden alıntı yapmakta hiçbir sakınca görmeyen milyonlarca ‘nakledicinin’ sayfalarında…
Kitabı ya da en azından benim kısaltarak -ve egomu yenip kaynak göstererek- alıntıladığım bu çarpıcı öğüdün tamamını okumanızı öneririm.
***
Niye öneririm?
Çocuğunuza hemen bir motorsiklet alasınız diye değil tabii.
O ayrı bir tercih.
Ama dört tekerlekli bir taşıt kullanırken yollarda rastladığınız motorcuları daha iyi anlayasınız diye öneririm…
Onların çoğunun bir felsefesi olduğunu, bununla birlikte hepsinin canının yanabileceğini, hepsinin bir ananın ve babanın gözbebeği olduğunu ya da kendilerinin yolu gözlenen bir anne veya baba olabileceğini anımsayasınız; iki teker üstündeki herkesin hız tutkunu, berduş, ayyaş, ipsiz sapsız kimseler olmadığını anlayasınız diye öneririm Fallaci’nin kitabını ve o kitaptaki öğüdü okumanızı...
Ve tabii tenzih ederim ki bunları zaten bilenleriniz var.
Ama az, maalesef bilenler çok az!
***
Yeri gelmişken tam da bu vesileyle; Alanya Demiratlılar Motorsiklet Kulübü’ne, kulübümüze üye birbirinden değerli motorsiklet kullanıcısı dostlarıma buradan selamlarımı ve sağlık dileklerimi göndermek isterim.
Benim az önce kırpa kırpa 410 sözcükten oluşan bir yazıya sığdırmaya çalıştığım her şeyi, Alanya Demiratlılar’ın kurucusu ve onursal başkanı çok değerli ağabeyim İsmail Hakkı Erdağ, geçtiğimiz günlerde Sonçağ Yayınları’ndan çıkan ‘Motorcunun Yol Notları’ adlı kitabında tam 410 sayfa ile anlatmış.
Elbette benim kısa yazımdaki anlatımdan çok daha geniş, daha derin ve daha keyifli bir anlatımla…
Bizde bu tür kitapların örnekleri çok çok az.
O nedenle İsmail Hakkı Erdağ’ın ürünü öyle sıradan bir ürün değil, sıradışı bir örnek.
Motor tutkusu olanlara; işin felsefi ve entelektüel boyutuyla ilgilenenlere, bir motorsikletin sizi götürebileceği soyut-somut bütün uzak yerleri merak edenlere bu muhteşem kitabı okumalarını öneririm.
Kitap internette, bir tık ötenizde…