
Biz, üstümüze başımıza, evimize bahçemize, arabamıza bisikletimize pek önem veririz. Özen göstermeyelim mi, temiz olmasın mı giydiklerimiz, kullandıklarımız, çevremiz? Bize ait her şeyden sorumluyuz. Her şeyimiz temiz ve tertipli olmalı elbet. Fakat farkındalığımız sadece dışımızla sınırlı kalmamalı. Bedendeki Ben’i (ruh) değerine ulaştırmak için, maddi ve manevi varlığımızı bütüncül görüp Ben’i içten ve dıştan kavramamız gerekir.
İçimizden ve dışımızdan mesulüz. Öncelikle özen göstermemiz gereken yönümüz iç dünyamız. Bu yazı serisinde vurgulandığı üzere ruh iman nuruyla iç aydınlığını gerçekleştirmekte. Ruh çocukları, Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak iç enerjilerini yükseltir ve böylece iç aydınlanmaları artar. Ruh çocukları, nefs-i emmare karanlığında kaldıkça, evin yahut şehrin ışıkları, içteki karanlığı gideremez. Ben, nefis cehenneminde kaldığından cennete doğru gelişip iç huzuru bulamaz.
Anlayarak Kuran okumak, huzur içinde namaz kılmak, samimi dua etmek, neşeli bir kalp ve yüzle oruç tutmak, severek zekât ve sadaka vermek, helal kazanmak, değerli kitapları okumak ve düşünmek, az yemek, az konuşmak, gece ibadetine kalkmak, Rabbin karşısında kendini eleştirmek ve başkasını yargılamamak vb. ibadetler, kişinin manevi alanını içten başlayarak dışa doğru genişletir ve aydınlatır.
Ruh çocukları Kuran’ı hayatlarına uygulamadan nefs-i emmare karanlığından kurtulup ruhsal aydınlanmalarını gerçekleştiremezler. İnsanın ruhunda her şey vardır: eğer olmasaydı, insan bildiklerini bilmiyor olacaktı. İnsan, iç ve dış ibadetleri bilinçle ve ısrarla uygulayıp düzenli dua ettiğinde, ruh çocukları olgunlaşır ve insanın içinde artık bir arif/bilge kişi zuhur eder. Ruh çocuklarının, asıl amaç olan bu mertebeye ulaşmaları, ikinci paragrafta ifade edilen, amellerin yapılmasına ve duaya bağlanmıştır.
Dua her an yapılabilir. Müslümanların her gün kılmakla sorumlu tutuldukları beş vakit namaz (sabah, öğlen, ikindi, akşam ve yatsı namazları) sonrası yapılan tespihatın ardı dua zamanı vaktidir. Önce namaz kılınması ardından tespihatın yapılması ve finalin dua ile taçlandırılması gösteriyor ki ilk iki hâl duaya bir hazırlık gibidir. Dua bu derece önemlidir. Namaza hazırlık yapıldığı gibi duaya da, maddi ve manevi hazırlık yapılmalıdır. Kuran’da peygamberlerin yaptığı dualar örneklik için açıklanmıştır. Her ruh çocuğunun, sorumluluk yaşı gelir gelmez, namaz kılmaya ve örnekliklere uygun dua etmeye alıştırılması gerekir. Duanın kabulü için ruh çocuğunun içsel ve dışsal bütünlüğü tam olmalıdır. Ağız ve kalp bütünlüğü duanın kabulü için temeldir. Ağız, Rabbine, bir şey arz edip bir şey isterken, kalp başka şeylerle meşgul olmamalı çünkü dua dilden önce kalbin konuşmasıdır. Yaratıcı, huzurunda el kaldırıp dua eden ruh çocuğunun kalıbına değil, kalbine bakar. Eğer kalp ve dil duada ihtilafa düşmezse o dua kabul edilecektir.
Son olarak şu hususu da vurgulamak isteriz: Kalp ve dilin ittifak ettiği duaya, Allah korkusunun ve Allah sevgisinin bir nişanesi olan gözyaşı eşlik etse, o ruh, nefs-i emarenin çok çok uzaklarında bir ruhtur artık. Cennet de, kişinin Ben’ine yaklaştırıldıkça yaklaştırılmıştır.
İçimizden ve dışımızdan mesulüz. Öncelikle özen göstermemiz gereken yönümüz iç dünyamız. Bu yazı serisinde vurgulandığı üzere ruh iman nuruyla iç aydınlığını gerçekleştirmekte. Ruh çocukları, Allah’ın emir ve yasaklarına uyarak iç enerjilerini yükseltir ve böylece iç aydınlanmaları artar. Ruh çocukları, nefs-i emmare karanlığında kaldıkça, evin yahut şehrin ışıkları, içteki karanlığı gideremez. Ben, nefis cehenneminde kaldığından cennete doğru gelişip iç huzuru bulamaz.
Anlayarak Kuran okumak, huzur içinde namaz kılmak, samimi dua etmek, neşeli bir kalp ve yüzle oruç tutmak, severek zekât ve sadaka vermek, helal kazanmak, değerli kitapları okumak ve düşünmek, az yemek, az konuşmak, gece ibadetine kalkmak, Rabbin karşısında kendini eleştirmek ve başkasını yargılamamak vb. ibadetler, kişinin manevi alanını içten başlayarak dışa doğru genişletir ve aydınlatır.
Ruh çocukları Kuran’ı hayatlarına uygulamadan nefs-i emmare karanlığından kurtulup ruhsal aydınlanmalarını gerçekleştiremezler. İnsanın ruhunda her şey vardır: eğer olmasaydı, insan bildiklerini bilmiyor olacaktı. İnsan, iç ve dış ibadetleri bilinçle ve ısrarla uygulayıp düzenli dua ettiğinde, ruh çocukları olgunlaşır ve insanın içinde artık bir arif/bilge kişi zuhur eder. Ruh çocuklarının, asıl amaç olan bu mertebeye ulaşmaları, ikinci paragrafta ifade edilen, amellerin yapılmasına ve duaya bağlanmıştır.
Dua her an yapılabilir. Müslümanların her gün kılmakla sorumlu tutuldukları beş vakit namaz (sabah, öğlen, ikindi, akşam ve yatsı namazları) sonrası yapılan tespihatın ardı dua zamanı vaktidir. Önce namaz kılınması ardından tespihatın yapılması ve finalin dua ile taçlandırılması gösteriyor ki ilk iki hâl duaya bir hazırlık gibidir. Dua bu derece önemlidir. Namaza hazırlık yapıldığı gibi duaya da, maddi ve manevi hazırlık yapılmalıdır. Kuran’da peygamberlerin yaptığı dualar örneklik için açıklanmıştır. Her ruh çocuğunun, sorumluluk yaşı gelir gelmez, namaz kılmaya ve örnekliklere uygun dua etmeye alıştırılması gerekir. Duanın kabulü için ruh çocuğunun içsel ve dışsal bütünlüğü tam olmalıdır. Ağız ve kalp bütünlüğü duanın kabulü için temeldir. Ağız, Rabbine, bir şey arz edip bir şey isterken, kalp başka şeylerle meşgul olmamalı çünkü dua dilden önce kalbin konuşmasıdır. Yaratıcı, huzurunda el kaldırıp dua eden ruh çocuğunun kalıbına değil, kalbine bakar. Eğer kalp ve dil duada ihtilafa düşmezse o dua kabul edilecektir.
Son olarak şu hususu da vurgulamak isteriz: Kalp ve dilin ittifak ettiği duaya, Allah korkusunun ve Allah sevgisinin bir nişanesi olan gözyaşı eşlik etse, o ruh, nefs-i emarenin çok çok uzaklarında bir ruhtur artık. Cennet de, kişinin Ben’ine yaklaştırıldıkça yaklaştırılmıştır.