
Bir Davanın Ortaya Çıkması, Gelişmesi ya da Bozulmasına Etki Eden Faktörler - II -
Giriş:
Bir davanın, ortaya çıktığı andan itibaren gelişmesine veya bozulmasına üç faktör etki eder. Bunlar, ‘Kolektif hafıza’-ortak geçmiş imajı, ‘misyon’-özel görev ve ‘vizyon’dur. Bu faktörleri analiz edersek konu daha iyi anlaşılır.
1- Kolektif hafıza’-Ortak Geçmiş İmajı ve Dava’nın Gelişmesine ya da Bozulmasına Etkisi:
‘Kolektif hafıza’ ya da ortak geçmiş imajı’ kavramı, bir davanın hem içinde doğduğu kültür veya medeniyetinin, hem de davanın kendi geçmişini ve tarihini ifade eder. Bu kavramlar, tarih gibi görünürler, ancak tarih değildirler. ‘Tarih’ ile bu kavramlar aralarındaki fark: Tarih, bize sadece, tarihi kayıt ve vesikalar üzerinden ulaşan, ancak uzmanlarının ilgilendiği, öğrendiği, bizim hayatımızın önemli bir parçası olmayan, zaman zaman hatırlanmakta olan geçmiştir. Her hangi bir organik bağımızın olmadığı bir alandır. ‘Kolektif hafıza’ ya da ‘ortak geçmiş imajı’ ise, vesika ve kayıtların varlığıyla beraber, daha çok, eğitim-öğretimle gündemde olan, dilden dile konuşulan, anlatılan, aktarılan; aktif, hareketli, diri ve canlı olan, esas itibariyle de insanlara dava şuuru kazandıran, onların dava kimliklerini besleyen, geliştiren ve şekillendiren geçmiş demektir.
Kolektif hafıza, bir dava grubunu oluşturan bireylerin, kendi geçmiş imajları sayesinde, kendi birlik ve özgünlüklerinin bilincine varmalarını sağlar ve bu gruba bağlı olan bireyleri ortak hareket etmeye yönlendirir. Kolektif hafızayla-ortak geçmişle, insanlar bağını kuvvetlendirdikçe dava, dava şuuru ve dava insanının özgüveni ve öz-yeterlilik duygusu gelişir, güçlenir; Bunlar unutuldukça ya da bozuldukça da, kolektif hafıza, kaçınılmaz bir biçimde tarihe dönüşür, artık davayı, dava ruhunu ve dava insanlarını besleyemez olur. Buradan beslenemeyen dava, dava ruhu ve dava insanları da zayıflamağa, yaşadığı günlerini değerlendirmede zaafa düşmeğe ve giderek bozulmağa başlarlar. Bunun aksine tarihin herhangi bir dönemine ait kayıt ve vesikalarla bağımızı kuvvetlendirdiğimiz oranda da tarih, toplumsal hafızaya ve ortak geçmiş imajına dönüşür, kimliğimizi inşa etmeğe, günümüzü daha iyi değerlendirmeğe ve geliştirmeğe başlar.
Müslüman âlimlerin, sürekli olarak tarihimizi ve ortak geçmişimizi bize anlatmaları, bizim de bu sütunlarda, aylardır İSLAMİ YÜRÜYÜŞÜN 50 YILLIK TARİHİNİ sözlü ya da yazılı olarak gündemde tutmamız, bizim için kolektif hafızaya çevirme gayretlerimizdendir.
Şöyle bir sosyo-politik kural vardır: toplum üyelerinin sahip olduğu ortak geçmiş imajının yani kolektif hafızanın güçlü olma düzeyi ile o insanların sergilediği davaya bağlılık, bugünü iyi değerlendirme, toplum içi yardımlaşma ve dayanışma düzeyi doğru orantılıdır. Kolektif hafıza güçlü ise, grup içi dayanışma ve yardımlaşma güçlü; zayıf ise, grup içi dayanışma ve yardımlaşma da zayıf olur. Bu durum ise, daha fazla yabancılaşmayı, davadan ve dava insanlarından uzaklaşmayı ve toplumsal hafıza kaybını beraberinde getirmektedir.
Bu açılardan baktığımızda
1- Hem bir davanın ortaya çıktığı dünya görüşü ya da medeniyetin, hem de davanın kendi geçmişi olan Kolektif hafıza ya da ortak geçmiş imajı, doğru olmak şartıyla sürekli işlenmeli, gündemde tutulmalıdır. Hakkında yazılar yazılarak, konferanslar verilerek, paneller oluşturularak ya da bugünkü anlamda görsel, yazılı ve sosyal medyada sürekli döndürülmelidir. Aile ve okul ortamlarında sürekli konuşulmalıdır, anlatılmalıdır. Çünkü bu, hem davayı, hem dava ruhunu, hem de dava insanlarını besleyen, geliştiren, güçlendiren bir husustur,
2- Dünü (kolektif hafızayı), bugünü (misyonu) ve geleceği (vizyonu) birlikte ele almak en doğru olandır. Bununla beraber bilgi, deneyim ve yaşantılarından yararlanmak için, geçmişi bugüne taşımak esas olmalıdır.
3- Bir dine, bir medeniyete ve bir davaya yapılabilecek en büyük kötülük, onların toplumsal hafızalarının/ortak geçmiş imajlarının zedelenmesine, bozulmasına ve deformasyona uğramasına çalışmaktır. Bu açıdan, Cumhuriyetin kuruluşundan beri hem İslam Tarihinin, hem de onun içinden çıkmış olan İslamcılığın tarihinin, ters yüz edilerek halka olumsuz bir imajla gösterilmeğe çalışıldığı açık bir gerçektir. Böylece bugünün Müslümanlarının hem Müslüman Milletimizden, O’nun inancından, tarihinden ve kültüründen, hem de O’nun seçkin evlatları olan İslamcılardan uzaklaşmalarının sağlanması hedef edinilmiştir.
4- Ancak, önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi, İSLAMCILAR’ın siyasete girmeleri sonucu, bu oyun bozulmuş ve artık milletimiz, hem İslam Tarihini, hem de onun içindeki İslamcılar’ın Tarihini daha doğru bir şekilde öğrenmeğe başlamıştır. Milletimiz Onu öğrendikçe de hem Milli Kimliğini bulacak, hem de geçmişteki gibi, davaya daha çok sahip çıkacaktır.
Bu açıdan, okullarda tarih dersini seçmeli ders yapmayı planlayan bugünkü Milli Eğitim Bakanı’nın neye ve kimlere hizmet ettiğini hem sizin, hem de kendisinin düşünmesini öneriyorum.
5- Bir davanın, özellikle kendi kolektif hafızasını çok iyi koruması, bugünkü nesle çok iyi bir şekilde aktarması şarttır. Bunun da iki yolu vardır:
a- Kolektif hafızanın, dışarıdan veya kendi içinden gelebilecek saldırılara karşı tedbir alınarak iyi korunması ve doğru bir şekilde bugüne aktarılması gerekir.
b- Süreç içerisinde davanın kendisi ve diğer boyutları canlı tutularak, dava ruhunda ve dava insanlarında bir bozulma olmamasına dikkat edilmelidir.
Yarın devam edelim.
Giriş:
Bir davanın, ortaya çıktığı andan itibaren gelişmesine veya bozulmasına üç faktör etki eder. Bunlar, ‘Kolektif hafıza’-ortak geçmiş imajı, ‘misyon’-özel görev ve ‘vizyon’dur. Bu faktörleri analiz edersek konu daha iyi anlaşılır.
1- Kolektif hafıza’-Ortak Geçmiş İmajı ve Dava’nın Gelişmesine ya da Bozulmasına Etkisi:
‘Kolektif hafıza’ ya da ortak geçmiş imajı’ kavramı, bir davanın hem içinde doğduğu kültür veya medeniyetinin, hem de davanın kendi geçmişini ve tarihini ifade eder. Bu kavramlar, tarih gibi görünürler, ancak tarih değildirler. ‘Tarih’ ile bu kavramlar aralarındaki fark: Tarih, bize sadece, tarihi kayıt ve vesikalar üzerinden ulaşan, ancak uzmanlarının ilgilendiği, öğrendiği, bizim hayatımızın önemli bir parçası olmayan, zaman zaman hatırlanmakta olan geçmiştir. Her hangi bir organik bağımızın olmadığı bir alandır. ‘Kolektif hafıza’ ya da ‘ortak geçmiş imajı’ ise, vesika ve kayıtların varlığıyla beraber, daha çok, eğitim-öğretimle gündemde olan, dilden dile konuşulan, anlatılan, aktarılan; aktif, hareketli, diri ve canlı olan, esas itibariyle de insanlara dava şuuru kazandıran, onların dava kimliklerini besleyen, geliştiren ve şekillendiren geçmiş demektir.
Kolektif hafıza, bir dava grubunu oluşturan bireylerin, kendi geçmiş imajları sayesinde, kendi birlik ve özgünlüklerinin bilincine varmalarını sağlar ve bu gruba bağlı olan bireyleri ortak hareket etmeye yönlendirir. Kolektif hafızayla-ortak geçmişle, insanlar bağını kuvvetlendirdikçe dava, dava şuuru ve dava insanının özgüveni ve öz-yeterlilik duygusu gelişir, güçlenir; Bunlar unutuldukça ya da bozuldukça da, kolektif hafıza, kaçınılmaz bir biçimde tarihe dönüşür, artık davayı, dava ruhunu ve dava insanlarını besleyemez olur. Buradan beslenemeyen dava, dava ruhu ve dava insanları da zayıflamağa, yaşadığı günlerini değerlendirmede zaafa düşmeğe ve giderek bozulmağa başlarlar. Bunun aksine tarihin herhangi bir dönemine ait kayıt ve vesikalarla bağımızı kuvvetlendirdiğimiz oranda da tarih, toplumsal hafızaya ve ortak geçmiş imajına dönüşür, kimliğimizi inşa etmeğe, günümüzü daha iyi değerlendirmeğe ve geliştirmeğe başlar.
Müslüman âlimlerin, sürekli olarak tarihimizi ve ortak geçmişimizi bize anlatmaları, bizim de bu sütunlarda, aylardır İSLAMİ YÜRÜYÜŞÜN 50 YILLIK TARİHİNİ sözlü ya da yazılı olarak gündemde tutmamız, bizim için kolektif hafızaya çevirme gayretlerimizdendir.
Şöyle bir sosyo-politik kural vardır: toplum üyelerinin sahip olduğu ortak geçmiş imajının yani kolektif hafızanın güçlü olma düzeyi ile o insanların sergilediği davaya bağlılık, bugünü iyi değerlendirme, toplum içi yardımlaşma ve dayanışma düzeyi doğru orantılıdır. Kolektif hafıza güçlü ise, grup içi dayanışma ve yardımlaşma güçlü; zayıf ise, grup içi dayanışma ve yardımlaşma da zayıf olur. Bu durum ise, daha fazla yabancılaşmayı, davadan ve dava insanlarından uzaklaşmayı ve toplumsal hafıza kaybını beraberinde getirmektedir.
Bu açılardan baktığımızda
1- Hem bir davanın ortaya çıktığı dünya görüşü ya da medeniyetin, hem de davanın kendi geçmişi olan Kolektif hafıza ya da ortak geçmiş imajı, doğru olmak şartıyla sürekli işlenmeli, gündemde tutulmalıdır. Hakkında yazılar yazılarak, konferanslar verilerek, paneller oluşturularak ya da bugünkü anlamda görsel, yazılı ve sosyal medyada sürekli döndürülmelidir. Aile ve okul ortamlarında sürekli konuşulmalıdır, anlatılmalıdır. Çünkü bu, hem davayı, hem dava ruhunu, hem de dava insanlarını besleyen, geliştiren, güçlendiren bir husustur,
2- Dünü (kolektif hafızayı), bugünü (misyonu) ve geleceği (vizyonu) birlikte ele almak en doğru olandır. Bununla beraber bilgi, deneyim ve yaşantılarından yararlanmak için, geçmişi bugüne taşımak esas olmalıdır.
3- Bir dine, bir medeniyete ve bir davaya yapılabilecek en büyük kötülük, onların toplumsal hafızalarının/ortak geçmiş imajlarının zedelenmesine, bozulmasına ve deformasyona uğramasına çalışmaktır. Bu açıdan, Cumhuriyetin kuruluşundan beri hem İslam Tarihinin, hem de onun içinden çıkmış olan İslamcılığın tarihinin, ters yüz edilerek halka olumsuz bir imajla gösterilmeğe çalışıldığı açık bir gerçektir. Böylece bugünün Müslümanlarının hem Müslüman Milletimizden, O’nun inancından, tarihinden ve kültüründen, hem de O’nun seçkin evlatları olan İslamcılardan uzaklaşmalarının sağlanması hedef edinilmiştir.
4- Ancak, önceki yazılarımızda belirttiğimiz gibi, İSLAMCILAR’ın siyasete girmeleri sonucu, bu oyun bozulmuş ve artık milletimiz, hem İslam Tarihini, hem de onun içindeki İslamcılar’ın Tarihini daha doğru bir şekilde öğrenmeğe başlamıştır. Milletimiz Onu öğrendikçe de hem Milli Kimliğini bulacak, hem de geçmişteki gibi, davaya daha çok sahip çıkacaktır.
Bu açıdan, okullarda tarih dersini seçmeli ders yapmayı planlayan bugünkü Milli Eğitim Bakanı’nın neye ve kimlere hizmet ettiğini hem sizin, hem de kendisinin düşünmesini öneriyorum.
5- Bir davanın, özellikle kendi kolektif hafızasını çok iyi koruması, bugünkü nesle çok iyi bir şekilde aktarması şarttır. Bunun da iki yolu vardır:
a- Kolektif hafızanın, dışarıdan veya kendi içinden gelebilecek saldırılara karşı tedbir alınarak iyi korunması ve doğru bir şekilde bugüne aktarılması gerekir.
b- Süreç içerisinde davanın kendisi ve diğer boyutları canlı tutularak, dava ruhunda ve dava insanlarında bir bozulma olmamasına dikkat edilmelidir.
Yarın devam edelim.