
Neş’e tahsîl ettiğin sâgar da senden gamlıdır
Bir dokun bin âh işit kâse-i fağfûrdan
Gelibolulu Ali Bey
Öğrencilerle her daim iç içe olduğumuz için öğretmen alımlarında mülakat uygulamasının onlarda ne gibi tahribatlar oluşturduğuna çok daha yakından şahit olmaktayız.
Aday öğretmen sayısının fazla olması, onların şevkini çok ciddi şekilde kırıyor olmasına rağmen yine de “inşallah olur” niyeti ile çalışmaya devam eden öğretmen adayları, öğretmen alımına mülakatın eklenmesi ile iyice hayallerini kaybetmeye başladılar. Mülakat denilince hepsinin zihnine, adam kayırma, hak yeme önyargıları gelmekte ve onlar bu durumu da bahane ederek ders çalışmaktan ve ideallerinden hemen vazgeçmektedirler.
Eğitim fakültelerini (fen ve edebiyat fakülteleri de hemen hemen aynı) Anadolu’nun orta gelirli, sınırlı ekonomik yapıları olan, memur veya işçi sınıfın oluşturan ve dolayısıyla bürokrasi ve devlet erkânı ile bağları zayıf olan aile çocukları tercih etmektedir. Bu öğrenciler mülakatta torpil olduğunu düşünmekte, kendileri de bürokratik ve siyasi yapıya uzak oldukları için büyük bir hayal kırıklığı ve kin ile içlerine kapanmakta, yaşamış oldukları bu durumu bir türlü kabullenmemektedirler.
Avrupa’da yöneticiler herhangi bir karar alırken bu kararlarını akademik bir bilgiye dayandırmayı gelenek haline getirmişlerdir. Türk siyasi tarihinde böyle gelenek tam yerleşmediği için siyasiler üniversiteleri kontrolleri altına almaya çalışmalarına rağmen alacakları birçok kararda onların görüşüne başvurmamakta, kendi bildiklerini yapmaktadırlar.
Öğretmen alımındaki mülakat uygulaması adaylar arasında ciddi bir şekilde devlete ve millete karşı güven bunalımını doğurmaktadır. Aynı şekilde bu uygulama öğrencilerin tek başlarına karar verme, “ben yaptım, başarabildim” duygusunu yaşama imkânlarını ellerinden almakta, onların özgüven duygularını öldürmektedir. Onlar alanlarında ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar, bir gruba veya bir siyasi yapıya sırtlarını dayamadıkça, haklarını alamayacakları kanısını taşımakta, sınava girmeden torpil arama derdine düşmektedirler.
Devlet bir yandan FETÖ terör örgütünün bu kadar insanın iradesini nasıl ipotek altına aldığının sorgulamasını yaparken, yaptığı uygulamalarla da gençlerin iradelerini ellerinde tutmalarına engel olmaktadır.
Gençler enerjilerini çalışmaya değil, torpil bulmaya harcamakta, uzaktan siyasi bir tanıdığı olanlar rahat ve emin adımlarla dolaşırken, tanıdığı olmayanlar zihinlerini isyan ile meşgul etmekte, belki de alımların fazla olmaması nedeni ile atanamayacağı bu durumu torpil yokluğuna bağlayarak zihninde bir sürü nefret tohumları oluşturmaktadır.
Siyasi baskıların çarkında ezilerek öğretmen olan adaylardan, iradesini elinde tutan bireyler yetiştirmelerini beklemek onlara da haksızlık olmaktadır. Hak ettiği bir makama vesayet eli ile ulaşan ve böylece şahsiyeti kısmen ezilmiş kişilerden beklentilerin de çok olmaması gerekir.
Hükümetin bir önceki öğretmen alımlarında uygulamış olduğu mülakat sınavının yeni gelen nesillerde güven duygusunu aşırı derecede yıprattığını, onların özgüvenlerini öldürdüğünü bilmesi, öğretmen alımında ya mülakatı kaldırması ya da başarı sıralamasına etkisi olmayan, ama zihniyetinden şüphelendiği kişileri başarılı- başarısız kriterleri ile ayıran bir uygulamaya gitmesi gerekmektedir.
Bu uygulama kara propaganda için çok iyi bir malzeme oluşturmaktadır.