
Güneş de özgür değil insan kalbi de özgür değil. Tabiatın özgürlüğü yok, sadece insan ruhu tabiat karşısında özgür. Tabiat insan karşısında statik, döngüsel, insan ruhu tabiat karşısında aktif. Ruh, bedeni kullanarak çevrede eylemlerde bulunur, fakat bedenin tabii fonksiyonlarına sözü geçmez. Kalp, böbrek, ciğer, mide özgür mü, göz, kulak, dil, burun özgür mü? Hayır! Her duygu ve her organ ne için yaratılmışsa sadece o fonksiyonu yerine getirir.
O halde soralım: insan özgürlüğü nedir, sınırları var mı? İnsan duyular yoluyla aldığı hazların nesnelerini seçer: şu insanla değil bu insanla arkadaşlık eder. Elma yerine armut yer. Beyaz gömlek yerine siyah gömlek giyer. O çarşıya değil bu çarşıya gider. O yazarı değil bu yazarı okur. O partiyi değil bu partiyi destekler. O takımı değil bu takımı tutar. O ülkeye değil bu ülkeye seyahat eder. Vb. Bu çevrede seçim yapmaktır.
Her ruh, bir aile ortamında hayata başlar, apartman, mahalle, köy, ilçe, şehir, anakent vb. bir sosyal ortamda hayatını sürdürür. Eğitim, iş ortamı, insan ilişkileri kimi zaman özel seçimlerle çoğu kez de çeşitli zorunlulukların sonucu, kişiyi içine alır. Duygu, düşünce, tutum ve davranışlar çevrenin bir yansıması şeklinde gerçekleşir. Çevre, ruhun dış evi ve bir yönüyle kaderi fakat şansı şu ki insan sosyal ve fiziki çevreyi değiştirme özgürlüğüne sahip. Çevre değiştirerek, kendini değiştirebilen bir canlı insan. Bunu temin eden de her çevreyi kullanma yeteneğine sahip ruh.
İnsan ruhu akıl yahut sezgi yoluyla kendi varlığına şunu sorar: Dünyayı mı seçiyorsun ahireti mi, yoksa her ikisini de istiyor musun? Ortaya çıkan cevaba göre kişi çevresini düzenleyip özgür seçimine göre varoluşunu temellendirir. Seçimleri doğrultusunda evini, çevresini, iş hayatını değiştirebilir, yeni dostluklar, yeni alışkanlıklar kazanabilir; yeni seçimleri doğrultusunda hızlı şekilde gelişip değişebilir; yeni bir insan olabilir. Çevresini bulmuş bir ağaç gibi görkemli, tarlasına ekilmiş bir ekin gibi bereketli. Bilinçli seçim ve seçime uygun çevre, ruha mutluluk ve huzur sağlar; bu kesindir.
İnsan kimi neyi seçmeli? Kendisi de evren de esasen ona ait; insan Yaratıcıyı seçmeli; asıl varoluşunun nedeni budur zaten. Diğer bütün seçimler sorunludur. Ruh, hiçbirinden gerçek anlamda mutlu olmaz. Ömür, geçici hazların ve kalıcı acıların etkisi altında sona erer. Nefs-i emmare şeytanı yerine kişi özgür iradesiyle Rabbini seçerse, her iki âlemde doğru seçimi yapmış olur: “Ve Rabbinizden yarlıgama dileyin, sonra da tövbe edin ona da sizi mukadder zamana dek (ölüm) güzel bir surette geçindirsin, nimetlerinden faydalandırsın ve her ihsan sahibine ettiği lütuf ve ihsanın mükâfatını versin. Fakat döner, yüz çevirirseniz şüphe yok ki ben, o büyük günün azabına uğrayacağınızdan korkarım.” (Hûd 3)
Müslümanlar hem dünyayı ister hem de ahireti; çünkü dünya ahiretin ekeneği. Ruh, hangi çevreye ekilirse o çevrenin tabii ve sosyal özelliklerini alır. İnsan çevresini, iradi yahut tabii şekilde, seçer ve seçtiği çevrenin koşullarına göre form kazanır. Bir gencin çevresi serserilerden oluşuyorsa sonuç üç aşağı beş yukarı bellidir, çevre muhafazakâr gençlerden oluşuyorsa belli. Hazreti Ali Efendimize atfedilen sözü hatırlayalım: Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyelim.
Çevresi ne ise insan odur, yargısı çok sert bir yargı sayılmamalı. Dikkatle bakılırsa herkesin çevresine göre geliştiği gerçeği apaçık anlaşılır. İnançlı aile, manevi değerlere önem veren devlet, çocuklar ve gençler için doğru çevre oluşturabilir, onlara rehberlik edebilir.
Rabbimiz, özgürlüğümüzü kullanarak Kuranı ve sünnette göre yaşamayı seçmemizi bekliyor. Asıl işe yarar özgürlük maddi değil manevi hayatı seçmekle elde edilir. Unutmamalı: Kişi ne olmak istiyorsa ruhu çevreyi kullanarak o olmaktadır. Yaratıcı seçilmemişse çevrenin manevi kalitesi yoksa orada her ruh yaralı yahut hastadır.
O halde soralım: insan özgürlüğü nedir, sınırları var mı? İnsan duyular yoluyla aldığı hazların nesnelerini seçer: şu insanla değil bu insanla arkadaşlık eder. Elma yerine armut yer. Beyaz gömlek yerine siyah gömlek giyer. O çarşıya değil bu çarşıya gider. O yazarı değil bu yazarı okur. O partiyi değil bu partiyi destekler. O takımı değil bu takımı tutar. O ülkeye değil bu ülkeye seyahat eder. Vb. Bu çevrede seçim yapmaktır.
Her ruh, bir aile ortamında hayata başlar, apartman, mahalle, köy, ilçe, şehir, anakent vb. bir sosyal ortamda hayatını sürdürür. Eğitim, iş ortamı, insan ilişkileri kimi zaman özel seçimlerle çoğu kez de çeşitli zorunlulukların sonucu, kişiyi içine alır. Duygu, düşünce, tutum ve davranışlar çevrenin bir yansıması şeklinde gerçekleşir. Çevre, ruhun dış evi ve bir yönüyle kaderi fakat şansı şu ki insan sosyal ve fiziki çevreyi değiştirme özgürlüğüne sahip. Çevre değiştirerek, kendini değiştirebilen bir canlı insan. Bunu temin eden de her çevreyi kullanma yeteneğine sahip ruh.
İnsan ruhu akıl yahut sezgi yoluyla kendi varlığına şunu sorar: Dünyayı mı seçiyorsun ahireti mi, yoksa her ikisini de istiyor musun? Ortaya çıkan cevaba göre kişi çevresini düzenleyip özgür seçimine göre varoluşunu temellendirir. Seçimleri doğrultusunda evini, çevresini, iş hayatını değiştirebilir, yeni dostluklar, yeni alışkanlıklar kazanabilir; yeni seçimleri doğrultusunda hızlı şekilde gelişip değişebilir; yeni bir insan olabilir. Çevresini bulmuş bir ağaç gibi görkemli, tarlasına ekilmiş bir ekin gibi bereketli. Bilinçli seçim ve seçime uygun çevre, ruha mutluluk ve huzur sağlar; bu kesindir.
İnsan kimi neyi seçmeli? Kendisi de evren de esasen ona ait; insan Yaratıcıyı seçmeli; asıl varoluşunun nedeni budur zaten. Diğer bütün seçimler sorunludur. Ruh, hiçbirinden gerçek anlamda mutlu olmaz. Ömür, geçici hazların ve kalıcı acıların etkisi altında sona erer. Nefs-i emmare şeytanı yerine kişi özgür iradesiyle Rabbini seçerse, her iki âlemde doğru seçimi yapmış olur: “Ve Rabbinizden yarlıgama dileyin, sonra da tövbe edin ona da sizi mukadder zamana dek (ölüm) güzel bir surette geçindirsin, nimetlerinden faydalandırsın ve her ihsan sahibine ettiği lütuf ve ihsanın mükâfatını versin. Fakat döner, yüz çevirirseniz şüphe yok ki ben, o büyük günün azabına uğrayacağınızdan korkarım.” (Hûd 3)
Müslümanlar hem dünyayı ister hem de ahireti; çünkü dünya ahiretin ekeneği. Ruh, hangi çevreye ekilirse o çevrenin tabii ve sosyal özelliklerini alır. İnsan çevresini, iradi yahut tabii şekilde, seçer ve seçtiği çevrenin koşullarına göre form kazanır. Bir gencin çevresi serserilerden oluşuyorsa sonuç üç aşağı beş yukarı bellidir, çevre muhafazakâr gençlerden oluşuyorsa belli. Hazreti Ali Efendimize atfedilen sözü hatırlayalım: Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyelim.
Çevresi ne ise insan odur, yargısı çok sert bir yargı sayılmamalı. Dikkatle bakılırsa herkesin çevresine göre geliştiği gerçeği apaçık anlaşılır. İnançlı aile, manevi değerlere önem veren devlet, çocuklar ve gençler için doğru çevre oluşturabilir, onlara rehberlik edebilir.
Rabbimiz, özgürlüğümüzü kullanarak Kuranı ve sünnette göre yaşamayı seçmemizi bekliyor. Asıl işe yarar özgürlük maddi değil manevi hayatı seçmekle elde edilir. Unutmamalı: Kişi ne olmak istiyorsa ruhu çevreyi kullanarak o olmaktadır. Yaratıcı seçilmemişse çevrenin manevi kalitesi yoksa orada her ruh yaralı yahut hastadır.