
Ruhunu tanımak isteyen eylemlerini analiz etmelidir. Duygu, düşünce, tutum ve davranış, kişinin ruh çocuğunun, sağlıklı mı sağlıksız mı büyüdüğünü gösterir.
Mesela, bir kişi sadece zenginlerle, itibarlı ve gösterişli kimselerle oturup kalkıyorsa o ruh bir nefs-i emmare ruhudur: gönlü katı, dili acı, nefsini ilah yerine koyduğundan o bir zalim. Böylesi bir ruh, dine imana kulak asmaz; toplumu kendi için kullanan bir ego insanı, bir bencildir o.
Kişi, para pul, makam mevki sahibiyse çevresinde de kendine benzer insanlar yer alır. Fakat o, aynı zamanda, nefs-i levvame mertebesine ulaşmış, Yaratıcıyla birlikte olduğunu anlamış mümin bir kişi olarak, ekonomik ve sosyal durumu kendisinden düşük kimselerle, somut bir ilişki geliştirerek, gariplerin, fakir fukaranın, dulun yetimin, muhacirin, yola düşmüşün, kaçkının yardımcısı da olacaktır. O, bilir ki, mazlumun, mahzunun gönlü kırıktır; kırığı tamir etmek de onun görevidir: tatlı dili, tebessümlü yüzü ve cömert eli yaralıların yarasına merhemdir. Böylesi bir ruhun rol modeli de, garibin, fakirin, yetimin sorup sual edicisi, görüp gözeticisi, Hazreti Muhammed (sev)’dir.
Garibi, fakiri, yetimi, dulu, kaçkını gözeten ne kadar ayet ve hadis var? Rabbimiz, insanın ruh çocuğunu bu sosyal yapılarla pişirir; mahzun kişinin ruh çocuğu hüzün ateşiyle pişerken; iyilik insanının şefkat ve merhamet eli de, başkasına merhem olup yüz güldürmekle, kendi ruh çocuğunu olgunlaştırır.
Akıllı adamın ruh çocuğu gariplerin gönlünü avlar, hatta yardım etmek için kapı kapı sokak sokak mahalle mahalle dolaşıp yetim arar. Bu haller başladı mı o kişinin ruh çocuğu halis muhlis insan mertebesine doğru yürür. Ruh çocuğu halis muhlis sıfatlarını kazanınca o artık, muhatabı kâfir olsa, Peygamberi gibi davranıp kimseyi incitmez, merheme kimin ihtiyacı varsa merhem olup ona yâr olur.
Nefs-i emmare mertebesinde kalan ruh çocuğu kendini geliştirecek imkânlardan mahrum kaldığından ömrü söğüt ağacı gibi meyvesiz sona erer. Nefs-i emmare gaflet ağacıdır ve gaflet ağacında da amel meyvesi yetişmez.
Kişi ahir ömründe bir şeyler hissetse de, gözden dizden kuvvet gittiğinden, duyulan pişmanlık da çoğu kez fayda vermez.
Dünya, insanların ruh çocuklarının, nefs-i emmareden başlayıp nefs-i kâmileye ulaşıp cennete dönebilmeleri için hazırlanmış ilahi bir okuldur. Dünya okulunun zorunlu öğrencileri olarak, imkânları kullanıp ruhlarını geliştiremeyen ve ruh çocuklarını cehenneme giden ‘amelsizler kervanına’ yolcu yapanlarda herkes gibi, ölecekler; fakat mezuniyet diplomalarını almadan, ölecekler! Diploması olmayanı cennete koymayacaklar. İşte bir ömür yaşayıp da cennet diploması alamayan ruh çocuklarına maddi-manevi yardım etmeli ve onlara çok acımalı…
Mesela, bir kişi sadece zenginlerle, itibarlı ve gösterişli kimselerle oturup kalkıyorsa o ruh bir nefs-i emmare ruhudur: gönlü katı, dili acı, nefsini ilah yerine koyduğundan o bir zalim. Böylesi bir ruh, dine imana kulak asmaz; toplumu kendi için kullanan bir ego insanı, bir bencildir o.
Kişi, para pul, makam mevki sahibiyse çevresinde de kendine benzer insanlar yer alır. Fakat o, aynı zamanda, nefs-i levvame mertebesine ulaşmış, Yaratıcıyla birlikte olduğunu anlamış mümin bir kişi olarak, ekonomik ve sosyal durumu kendisinden düşük kimselerle, somut bir ilişki geliştirerek, gariplerin, fakir fukaranın, dulun yetimin, muhacirin, yola düşmüşün, kaçkının yardımcısı da olacaktır. O, bilir ki, mazlumun, mahzunun gönlü kırıktır; kırığı tamir etmek de onun görevidir: tatlı dili, tebessümlü yüzü ve cömert eli yaralıların yarasına merhemdir. Böylesi bir ruhun rol modeli de, garibin, fakirin, yetimin sorup sual edicisi, görüp gözeticisi, Hazreti Muhammed (sev)’dir.
Garibi, fakiri, yetimi, dulu, kaçkını gözeten ne kadar ayet ve hadis var? Rabbimiz, insanın ruh çocuğunu bu sosyal yapılarla pişirir; mahzun kişinin ruh çocuğu hüzün ateşiyle pişerken; iyilik insanının şefkat ve merhamet eli de, başkasına merhem olup yüz güldürmekle, kendi ruh çocuğunu olgunlaştırır.
Akıllı adamın ruh çocuğu gariplerin gönlünü avlar, hatta yardım etmek için kapı kapı sokak sokak mahalle mahalle dolaşıp yetim arar. Bu haller başladı mı o kişinin ruh çocuğu halis muhlis insan mertebesine doğru yürür. Ruh çocuğu halis muhlis sıfatlarını kazanınca o artık, muhatabı kâfir olsa, Peygamberi gibi davranıp kimseyi incitmez, merheme kimin ihtiyacı varsa merhem olup ona yâr olur.
Nefs-i emmare mertebesinde kalan ruh çocuğu kendini geliştirecek imkânlardan mahrum kaldığından ömrü söğüt ağacı gibi meyvesiz sona erer. Nefs-i emmare gaflet ağacıdır ve gaflet ağacında da amel meyvesi yetişmez.
Kişi ahir ömründe bir şeyler hissetse de, gözden dizden kuvvet gittiğinden, duyulan pişmanlık da çoğu kez fayda vermez.
Dünya, insanların ruh çocuklarının, nefs-i emmareden başlayıp nefs-i kâmileye ulaşıp cennete dönebilmeleri için hazırlanmış ilahi bir okuldur. Dünya okulunun zorunlu öğrencileri olarak, imkânları kullanıp ruhlarını geliştiremeyen ve ruh çocuklarını cehenneme giden ‘amelsizler kervanına’ yolcu yapanlarda herkes gibi, ölecekler; fakat mezuniyet diplomalarını almadan, ölecekler! Diploması olmayanı cennete koymayacaklar. İşte bir ömür yaşayıp da cennet diploması alamayan ruh çocuklarına maddi-manevi yardım etmeli ve onlara çok acımalı…