
Bir kütüphane okunmadan bir kitap yazılmaz
Türk Atasözü
Yazı yazmanın kendi içinde tutarlılığı ve ciddiyeti olan, aynı zamanda yazan kişiye maddi manevi sorumluluk yükleyen bir yönü var. Akademik ilerlemenin en son safhası olan yazma, bir o kadar da zor bir eylemdir. Bir konu hakkında yorum yapmak ve onu yazıya dökmek için o alanda çok okumak ve çok farklı açılardan bilgi sahibi olmak gerekmektedir.
Bilginin hızlı geliştiği ortamlar aynı zamanda bilgi kirliliğini de beraberinde getirmekte, bir konu hakkında detaylı bilgi sahibi olmadan o konu hakkında yorum yapan kişiler, aynı zamanda duyup ya da okudukları bilgilerin doğruluğunu araştırmayan, o bilgiye hemen inanan bireyler olmaktadırlar. Bu durum yanlış, eksik bilgilerin yayılmasına, toplumda güvensizlik ortamının oluşmasına zemin hazırlamaktadır.
Milyonlarca eksik ve yanlış bilginin dolaştığı sanal alem ortamından doğru bilgiyi seçebilen, ya da kullandığı bilginin kaynağına dikkat eden kişiler için “bilgi okuryazarı” tanımı kullanılmakta, toplumlar bireylerini okullarda “bilgi okuryazarı” olabilecek tarzda mezun etme çabasını ortaya koymaktadırlar. Böylece bireylerin sürü psikolojisi hâlinde hareket etmelerinin önüne geçebileceklerini düşünmektedirler.
Bu gün hacimli bir kitabın sonuç cümlesini yazan usta bir yazardan daha iddialı fikirleri bir çırpıda facebook veya twitter ortamında paylaşan binlerce kişiye rastlamaktayız. Bu paylaşımların bazısı cahillikten; bazısı ise art niyetten kaynaklanmaktadır. Bu kişiler kes, kopyala, yapıştır mantığı ile yanlış bilgilerin virüs gibi yayılmasına neden olmaktadırlar.
Dünyaya nizam vermeyi amaçlayan büyük devletler, karışıklık çıkarmak istedikleri devletlerdeki GSM operatörlerinden facebook veya twitter hesaplarına giriş ücretlerinin düşük tutmalarını istedikleri, arada oluşacak maddi kaybı ise gizli hesaplar ile ödedikleri, bu yöntemle ülke insanını yanılttıkları ya da kendi lehlerine olacak fikir etrafında topladıkları, hatta bu ortamları tarayarak kişilerin karakterlerini, siyasi görüşlerini belirledikleri, suçlu kişileri bu ortamda takip ettikleri, aynı zamanda kullanılan kelimeleri süzerek insanların ihtiyacını belirleyip reklam şirketlerini ilgili bölgelere yönelttikleri bilinmektedir.
15 Temmuz darbe girişiminin planının whatsapp üzerinden yapıldığını ve yine Cumhurbaşkanı’nın da görüntülü telefon bağlantısı ile halkı sokaklara yönlendirerek darbeye engel olduğu gerçeği ortadır.
Büyük devletler satın aldıkları veya kandırdıkları (Fetö gibi) insanları kendi emelleri için direkt olarak kullanmakta, ulaşamadığı diğer kişileri de etkilemek için de sosyal medya imkânlarından yararlanmaktadırlar.
Ülkemizin içinde bulunmuş olduğu hassas dönem göz önünde bulundurulduğunda, sanal ortamın ülke menfaatine olacak şekilde iyi yönlendirilmediği görülmektedir. Hükümetin sanal ortamlardaki paylaşımları takibe alması doğru bir hareket olmakla birlikte yeterli bir eylem değildir. Burada en büyük sorumluluk bilinçli, sorumluluk sahibi aydınlara düşmektedir. Geniş kitlelere ulaşma imkânı olan kişilerin sanal ortamı aktif bir şekilde kullanması, takipçilerini uyararak, onların doğru bilgi ile buluşmalarına imkân sağlayacak paylaşımlarda bulunması gerekmektedir.
Bugün birçok basın yayın kuruluşu, televizyonlar bazı bilgilere sanal alem vasıtası ile erişebilmektedirler. Dünyanın gelmiş olduğu ortam, yasaklamaya değil, bu ortamı faydalı kullanma becerisini geliştirme mantığına dayanmaktadır. Birçok seçmeli dersin verildiği okullarda medya okuryazarlığı dersi, bilgi okuryazarı nesillerin yetişmesine imkân sağlayacak şekilde verilmeli, herkesin memleketin içinde bulunduğu ortamı da dikkate alarak sosyal medyayı aktif şekilde kullanması, yalan ya da yanlış bilgi ile karşılaştığında muhataplarını hemen uyarması gerekmektedir.