
Tarihin en eski kavimlerinden bir olan Türkler yüzyıllarca bağımsız bir devlet olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Türk milleti esareti kabullenmektense ölümü seçip şehitlik mertebesine erişmeyi bilen ender topluluklardan biridir. Devlet uğruna, vatan uğruna, bayrak uğruna kısaca kutsiyetine inandıkları değerlere sıkı sıkı bağlanmış ondan daha sevgili bir şey görmemiştir. Devletini sadece kurmakla kalmayan Türk devlet adamları ve halkı toprak uğrunda canlarını vermeyi canı gönülden kabul etmişlerdir. Yeri gelmiş Mete Han, Yüeçilere bir karış toprak vermem demiş, yeri gelmiş Sultan İkinci Abdülhamit bütün borçlarının silinmesi vaadine rağmen Osmanlıdan bir karış toprağı Yahudilere vermeyerek vatanın sadece bir toprak parçası olmadığını göstermişlerdir. Toprak ancak kanla kazanılmış, kan dökülerek verilir sözü talepte bulunanların yüzüne şamar gibi inmiştir
Millet olma şuuru ve devlet olma kabiliyeti Türklerde çok eski tarihlerde başlayıp daha sonraki kurulan devletlere de örnek teşkil etmiştir. Çin sarayında başlayan Kürşat İsyanı, Birinci Dünya Savaşında Çanakkale Muharebesi ve akabinde yapılan Kurtuluş Savaşı hep vatan için, bayrak için yapılmış sayısız şehit verilmiştir. Orta Asya da başlayan bu bilinç Anadolu’da zirvelere taşınmıştır. Malazgirt Meydan Muharebesiyle kendisine Anadolu’yu yurt edinen Türk milleti bu uğurda nice canlar vermiştir.Yeni kazanılan coğrafya vatan olmuş, candan aziz tutulmuştur.Vatan edilmek istenen toprak buna karşı bedel istercesine hep kan kokmuştur. Türkler bu bedeli kah Haçlı seferlerinde Kumdanlıda kah Şark Meselesinde kah Çanakkale’de kahta Sakarya’da, Büyük Taarruzda vermiştir. Hele bunlardan Çanakkale ve Sarıkamış vardır ki anlatmak değil bunu hissetmek gerekir içimizde. Daha tüyü çıkmamış gençlerin koşarak gittiği bir Çanakkale, eksi kırk derece soğuğa aldırmadan Allahüekber dağlarına tırmanan Mehmetçiğin destan yazdığı Sarıkamış. Hüzün vardır Allahüekber dağlarında , hem de destansı bir hüzün. Vatan sevdasının yansımasıdır karlar üzerinde yatan Mehmetçiğin bedeni. Öyle bir yatıştır ki uyudun uyanamadın misali. Onlardı karlar üzerinde sonsuza uyuyanlar yani Mehmetçikler. Çanakkale kan kokar her karış toprağında. Seyit Onbaşılar gülümser o sıcak vatan toprağında.Yedi düvelin hücum ettiği nice canların param parça toprağa karıştığı bir mana alemiydi Çanakkale. Vatan savunulmasının altın harflerle yazılacak sayfasıydı Çanakkale. Onu anlatmaya ne kalemlerin gücü yetebilir nede kelimelerin gücü.Yer ve göğün ölüm püskürdüğü yerden Türk’ün vatan sevdası yeşermiştir o kara toprakta. Çanakkale içinde vurdular beni ölmeden mezara koydular beni diyordu yanık bir sesle Mehmetçik. Hangi millet hangi er ve erat ölüme gülerek koşmuş ona sevdalanmıştır.Var mıdır dünyada bunun eşi ve benzeri.
Anaların oğullarını kına yakarak yolladığı, komutanlarının ''Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum'.' dediği Çanakkale hep vatan toprağından bir karış toprağın verilmemesinin mücadelesidir. Osmanlıyı paylaşma adına Türkleri Anadolu’dan atma gayesiyle çıkarılan Birinci Dünya Savaşı vatan evlatlarının ölüme gülerek gitmesine neden olan başka bir gelişme olmuştur. Mondros Ateşkes Anlaşmasının imzalanmasıyla başlayan işgaller halkı derinden etkilemiş hüzünlü geceler başlamıştı. Hele de birde Yunanın İzmir’i işgali en çokta ay yıldızlı bayrağın yere atılıp üzerinden geçilmesi yürekleri sızlatmış mücadele için bir kıvılcım beklenmiştir. Maraş ta cami imamı olan Rıdvan Hoca: “ Burçlarında Fransız bayrağı asılı olan bir ülkede cuma namazı kılınmaz.”, diyor, Antende Şahin Bey şahlanıyor diğer tarafta Sütçü İmam Fransızlara Türk’ün kim olduğunu haykırıyordu. Anadolu’nun başka bir köşesinde ise bir güneş doğuyor bağımsızlığını arıyan uluslara örnek teşkil ediyordu. Mustafa Kemal geliyordu Türk’ün kaderi değişiyordu. İşgalleri görüyor halkın bir an önce teşkilatlanmasını istiyordu paşa. Samsun’a ayak basar basmaz düşüncelerini açıklamış canını kaybetmek olsa da sonunda. Vatan diyor başka söze hacet bırakmıyordu. Vatan bir bütündür bölünemez tek düşüncesi oluyor bu uğurda çok sevdiği askerliği bile bırakıyordu Mustafa Kemal. Havzada halkı bilinçlendiriyor, Amasya’da İstanbul Hükümetine vatanın bütünlüğü için çağrılarda bulunuyordu. Tek çare halktı paşada bunu çok iyi biliyordu. Türk’ün esarete tahammülü olmadığını bağımsızlığını her şeyden üstün tutacağına herkesten daha çok emindi. Çağrısı karşılık buluyor ve Türk milleti mitingler yaparak işgalcilere gözdağı veriyordu. Aramıza giren vatan düşmanları boş durmuyor bayrağın dalgalanmaması için işgalcilerle işbirliği dahi yapıyorlardı. Bu şartlar altında dahi vatan savunmasına koşarak gidiliyor ölümden zerre dahi olsun korkulmuyordu. Cepheye gelen zaten ya şehit ol ya gazi ol diye gönderildiğinin farkında değil miydi? Çok değil bundan yıllar önce kimi babasını Balkan Savaşlarında kimi Birinci Dünya Savaşında bu uğurda kaybetmemişimiydi. Doğuda Ermenisi, güneyde Fransızsı batıda arkasında İngiliz desteğiyle Yunanı hep bu vatanda toprak almak için gelmiş Mehmetçiğin iman dolu göğsüne çarparak geri dönmek zorunda kalmamış mıydı? Yokluk içinde varlık mücadelesi veren asil Türk milleti dünyaya millet olmanın ne demek olduğunu göstermiş bayrağını asılı duran yerden indirtmemiştir. O bayrak ki bağımsızlığın, millet olmanın sembolüdür. Şairin dediği gibi:
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı!
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı
Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı;
Verme; dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Yaşlısı, genci, erkeği ve kadını hep bu duygularla hareket eden bir neslin torunlarız. Doğuda dadaşıyla ve batıda efesiyle tek yürek tek bilek olan bir şahlanışın emanet ettiği bir vatan üzerindeyiz. Türkiye bulunduğu coğrafi konumu nedeniyle hep ilgi odağı olmuş kanlı savaşlara ev sahipliği yapmıştır. Bu savaşlar hep bizi bu topraklardan atmak vatansız bırakmak için yapılmıştır. Toplarıyla, tüfekleriyle gelenlere hep vatan sevgisinden, bayrak aşkından örülü duvarlara çarparak geri dönmüşlerdir. Nene Hatunlar, Gazi Osman Paşalar, Mustafa Kemaller çelikten bir set olmuş bağımsızlığın kaybedilmemesi için dimdik ayakta kalmışlardır. Geçmişte olduğu gibi yarında bizi vatanımızdan ayırmak isteyen güçler olacaktır. Bunlara karşı hep birlikte olup onların emellerini gerçekleştirmelerine izin vermemeliyiz. Biz aynı toprak üzerinde yaşayan bütün insanlarla bir bütünüz. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi: “Ne Mutlu Türk’üm Diyene.”
Millet olma şuuru ve devlet olma kabiliyeti Türklerde çok eski tarihlerde başlayıp daha sonraki kurulan devletlere de örnek teşkil etmiştir. Çin sarayında başlayan Kürşat İsyanı, Birinci Dünya Savaşında Çanakkale Muharebesi ve akabinde yapılan Kurtuluş Savaşı hep vatan için, bayrak için yapılmış sayısız şehit verilmiştir. Orta Asya da başlayan bu bilinç Anadolu’da zirvelere taşınmıştır. Malazgirt Meydan Muharebesiyle kendisine Anadolu’yu yurt edinen Türk milleti bu uğurda nice canlar vermiştir.Yeni kazanılan coğrafya vatan olmuş, candan aziz tutulmuştur.Vatan edilmek istenen toprak buna karşı bedel istercesine hep kan kokmuştur. Türkler bu bedeli kah Haçlı seferlerinde Kumdanlıda kah Şark Meselesinde kah Çanakkale’de kahta Sakarya’da, Büyük Taarruzda vermiştir. Hele bunlardan Çanakkale ve Sarıkamış vardır ki anlatmak değil bunu hissetmek gerekir içimizde. Daha tüyü çıkmamış gençlerin koşarak gittiği bir Çanakkale, eksi kırk derece soğuğa aldırmadan Allahüekber dağlarına tırmanan Mehmetçiğin destan yazdığı Sarıkamış. Hüzün vardır Allahüekber dağlarında , hem de destansı bir hüzün. Vatan sevdasının yansımasıdır karlar üzerinde yatan Mehmetçiğin bedeni. Öyle bir yatıştır ki uyudun uyanamadın misali. Onlardı karlar üzerinde sonsuza uyuyanlar yani Mehmetçikler. Çanakkale kan kokar her karış toprağında. Seyit Onbaşılar gülümser o sıcak vatan toprağında.Yedi düvelin hücum ettiği nice canların param parça toprağa karıştığı bir mana alemiydi Çanakkale. Vatan savunulmasının altın harflerle yazılacak sayfasıydı Çanakkale. Onu anlatmaya ne kalemlerin gücü yetebilir nede kelimelerin gücü.Yer ve göğün ölüm püskürdüğü yerden Türk’ün vatan sevdası yeşermiştir o kara toprakta. Çanakkale içinde vurdular beni ölmeden mezara koydular beni diyordu yanık bir sesle Mehmetçik. Hangi millet hangi er ve erat ölüme gülerek koşmuş ona sevdalanmıştır.Var mıdır dünyada bunun eşi ve benzeri.
Anaların oğullarını kına yakarak yolladığı, komutanlarının ''Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum'.' dediği Çanakkale hep vatan toprağından bir karış toprağın verilmemesinin mücadelesidir. Osmanlıyı paylaşma adına Türkleri Anadolu’dan atma gayesiyle çıkarılan Birinci Dünya Savaşı vatan evlatlarının ölüme gülerek gitmesine neden olan başka bir gelişme olmuştur. Mondros Ateşkes Anlaşmasının imzalanmasıyla başlayan işgaller halkı derinden etkilemiş hüzünlü geceler başlamıştı. Hele de birde Yunanın İzmir’i işgali en çokta ay yıldızlı bayrağın yere atılıp üzerinden geçilmesi yürekleri sızlatmış mücadele için bir kıvılcım beklenmiştir. Maraş ta cami imamı olan Rıdvan Hoca: “ Burçlarında Fransız bayrağı asılı olan bir ülkede cuma namazı kılınmaz.”, diyor, Antende Şahin Bey şahlanıyor diğer tarafta Sütçü İmam Fransızlara Türk’ün kim olduğunu haykırıyordu. Anadolu’nun başka bir köşesinde ise bir güneş doğuyor bağımsızlığını arıyan uluslara örnek teşkil ediyordu. Mustafa Kemal geliyordu Türk’ün kaderi değişiyordu. İşgalleri görüyor halkın bir an önce teşkilatlanmasını istiyordu paşa. Samsun’a ayak basar basmaz düşüncelerini açıklamış canını kaybetmek olsa da sonunda. Vatan diyor başka söze hacet bırakmıyordu. Vatan bir bütündür bölünemez tek düşüncesi oluyor bu uğurda çok sevdiği askerliği bile bırakıyordu Mustafa Kemal. Havzada halkı bilinçlendiriyor, Amasya’da İstanbul Hükümetine vatanın bütünlüğü için çağrılarda bulunuyordu. Tek çare halktı paşada bunu çok iyi biliyordu. Türk’ün esarete tahammülü olmadığını bağımsızlığını her şeyden üstün tutacağına herkesten daha çok emindi. Çağrısı karşılık buluyor ve Türk milleti mitingler yaparak işgalcilere gözdağı veriyordu. Aramıza giren vatan düşmanları boş durmuyor bayrağın dalgalanmaması için işgalcilerle işbirliği dahi yapıyorlardı. Bu şartlar altında dahi vatan savunmasına koşarak gidiliyor ölümden zerre dahi olsun korkulmuyordu. Cepheye gelen zaten ya şehit ol ya gazi ol diye gönderildiğinin farkında değil miydi? Çok değil bundan yıllar önce kimi babasını Balkan Savaşlarında kimi Birinci Dünya Savaşında bu uğurda kaybetmemişimiydi. Doğuda Ermenisi, güneyde Fransızsı batıda arkasında İngiliz desteğiyle Yunanı hep bu vatanda toprak almak için gelmiş Mehmetçiğin iman dolu göğsüne çarparak geri dönmek zorunda kalmamış mıydı? Yokluk içinde varlık mücadelesi veren asil Türk milleti dünyaya millet olmanın ne demek olduğunu göstermiş bayrağını asılı duran yerden indirtmemiştir. O bayrak ki bağımsızlığın, millet olmanın sembolüdür. Şairin dediği gibi:
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı!
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı
Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı;
Verme; dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Yaşlısı, genci, erkeği ve kadını hep bu duygularla hareket eden bir neslin torunlarız. Doğuda dadaşıyla ve batıda efesiyle tek yürek tek bilek olan bir şahlanışın emanet ettiği bir vatan üzerindeyiz. Türkiye bulunduğu coğrafi konumu nedeniyle hep ilgi odağı olmuş kanlı savaşlara ev sahipliği yapmıştır. Bu savaşlar hep bizi bu topraklardan atmak vatansız bırakmak için yapılmıştır. Toplarıyla, tüfekleriyle gelenlere hep vatan sevgisinden, bayrak aşkından örülü duvarlara çarparak geri dönmüşlerdir. Nene Hatunlar, Gazi Osman Paşalar, Mustafa Kemaller çelikten bir set olmuş bağımsızlığın kaybedilmemesi için dimdik ayakta kalmışlardır. Geçmişte olduğu gibi yarında bizi vatanımızdan ayırmak isteyen güçler olacaktır. Bunlara karşı hep birlikte olup onların emellerini gerçekleştirmelerine izin vermemeliyiz. Biz aynı toprak üzerinde yaşayan bütün insanlarla bir bütünüz. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi: “Ne Mutlu Türk’üm Diyene.”