
TRT’nin eski Başspikeri Şener Mete, şimdilerde Türkiye’nin en saygın diksiyon hocalarından biri. Sayın Mete, öğrencilerinden arta kalan zamanlarında eğitim konusuna değinen kitaplar yazıyor; sözlük ve yazım kılavuzu çalışmaları yapıyor. O, kendini Türkçeye, Türkçenin doğru ve etkileyici kullanımına adamış gerçek bir usta…
Kendisini yaşam deneyiminden, dil becerisinden ve önerdiği yaşam felsefesinden ötürü ‘bilgelik’ düzeyinde gördüğüm bu efsane sunucu, sosyal medyada da oldukça etkin:
2019 yazında, Ankara’da vişne dallarıyla öpüşen bir balkonda onun sosyal medyadaki çarpıcı paylaşımlarını okudum ve notlar aldım. Nerede kullanacağımı tam olarak bilmeden aldığım bu notların Türkçeyle ilgilenmekten haz duyan öğretmenlere, akademisyenlere, araştırmacılara ya da sadece Türkçeyi aşka kullananlara eriştirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Dahası, Sayın Mete her akşam bir kanalda ana haber bülteninden önce televizyona çıkıp 15 dakika dilimiz hakkında konuşsa inanın yeridir. Dilden kültüre, folklordan insanı insan yapan değerlere, bin bir kanatlı yelpazesini sallayarak ruhumuzu serinletse toplum üzerinde sihirli bir etki oluşturabilir.
Bu fikir ütopya olarak kalsa da Şener Mete’nin kendi sosyal medya sayfası aracılığıyla geniş kitlelere eriştiğini biliyorum. Benim bu satırlarla yapmaya çalıştığım şeyse o bilge insanın çabasının, sesinin, mesajının Doğu Anadolu’da, Pusula’nın ulaştığı yerlere eriştirmesine bir edebiyatçı ve bir yazar olarak omuz vermek…
O, çok önemli şeylerden söz ediyor.
Önemli konular, önemli teoriler, önemli hayat hikayeleri ve anekdotlar…
İşte o anekdotlardan biri, Şener Mete anlatıyor:
‘Meslek hayatımda çok değerli kişileri tanıdım, az ya da çok birlikte oldum. Türkiye'nin Sesi Radyosu'nda çalışırken, Johann Vandevalle'yi 35 yaşımdayken tanıdım.
TÖMER o tarihlerde yeni yeni kuruluş aşamasındaydı. Mehmet Hengirmen de doktor idi. Bir program için geldi ve bana Johan Vandewalle'den kısaca bahsetti, konferansına davet etti. Yanlış hatırlamıyorsam, Hukuk Fakültesi salonundaki konferansa gittim.
Vandewalle, akıcı bir Türkçeyle konuşuyordu. Konferansın bitiminde Mehmet Hengirmen, beni onunla tanıştırdı. Aldım, kendisini TRT Türkiye’nin Sesi Radyosu'na getirdim. Doğruca Türkçe yayınlar müdürü Nejat Subaşı'nın yanına çıktık. Kendisini tanıttım, Belçikalı olduğunu, Türkçe dahil 30'dan fazla dil bildiğini söyledim. Nejat Bey, inanmadı. Alaylı bir biçimde, "Yok yaa" dedi, "benim dilimi de çözer mi?" diye sordu gülerek. "Efendim, Türkçe de biliyor" deyince hafiften bozuldu ama belli etmedi. Baktı ki Türkçe biliyor, "buyurun, oturun" deyip yer gösterdi. Biraz sohbet etti, Sonra birkaç yabancı dilciyi çağırdı. Tanıyıp tanımadıklarını sordu. Kimse adamı tanımıyor, 35 dil bildiğine de kimse inanamıyor. Arapçacı geldi Vandewalle konuştu, Farsçacı geldi konuştu, Yunancacı geldi konuştu, Fransızcacı, İngilizceci, Arnavutçacı, Bulgarcacı.... Hepsiyle ayrı ayrı ve derinlemesine konuştu. Tam 35 dil biliyor. Türkçenin hemen tüm lehçelerine hakim. Sonra Vandewalle hemen stüdyoya alındı ve kendisiyle önce benle, sonra da diğer birkaç dilde röportaj yapıldı.
Bir iki kez mesajlaştık, daha sonra devam edemedik.
Bu Belçikalı, Türk dostudur.
Buradan sevgilerimi gönderiyorum...’
Bu notlar, Ayten Güven’in 6 Temmuz 2013’te Şener Mete ile gerçekleştirdiği ‘Türkçe Hakkındaki Görüşlerim’ başlıklı röportajda yer alıyordu.
Geçtiğimiz yaz ortasında okuduğum sosyal medya notlarında Sayın Mete, Vandewalle’den alıntılanmış bir metni de ‘bizzat Vandewalle tarafından ve Türkçe yazıldığı’ şerhiyle paylaşıyordu:
‘(…) Anadili Türkçe olan bir kişinin, kısa cümlelerle düşündüğü, konuşma anında ise bu kısa cümleleri çeşitli yollarla birbirine bağlayarak karmaşık (anlamsal) yapılar kurduğu görüşündeyim. Bu ‘cümle bağlama eğilimi’, bazı konuşurlarda zayıf, bazılarında ise adeta bir hastalık derecesinde güçlü olabilir. Bu son durumda ortaya çıkan dilsel yapılar, insan zihninin üstün olanaklarını en güzel şekilde yansıtıyor. Farklı dil gruplarına ait birçok dili incelediğim halde şimdiye kadar hiçbir dilde beni Türkçedeki karmaşık cümle yapıları kadar büyüleyen bir yapıya rastlamadığımı söyleyebilirim. Biraz duygusal olmama izin verirseniz, bazen kendime “Keşke Chomsky de gençliğinde Türkçe öğrenmiş olsaydı… “ diyorum. Eminim o zaman çağdaş dilbilim İngilizceye göre değil, Türkçeye göre şekillenmiş olurdu…’
Ve Sayın Mete, Türkçeyi hak ettiği biçimiyle tanımlayan bu paragrafın üzerine diyor ki ‘Johan Vandewalle, çağımız dilbilimcilerinden Belçikalı bir dilbilimcidir. 35 dil ve lehçe bilmektedir. Gelmiş geçmiş en çok dil bilen Belçikalıdır’.
Türkçeyle ilgili nesnel ve doğru saptamayı sıradan bir insanın değil, diller konusunda gerçek bir uzmanın yaptığını nazikçe vurguluyor böylelikle.
Kendisini yaşam deneyiminden, dil becerisinden ve önerdiği yaşam felsefesinden ötürü ‘bilgelik’ düzeyinde gördüğüm bu efsane sunucu, sosyal medyada da oldukça etkin:
2019 yazında, Ankara’da vişne dallarıyla öpüşen bir balkonda onun sosyal medyadaki çarpıcı paylaşımlarını okudum ve notlar aldım. Nerede kullanacağımı tam olarak bilmeden aldığım bu notların Türkçeyle ilgilenmekten haz duyan öğretmenlere, akademisyenlere, araştırmacılara ya da sadece Türkçeyi aşka kullananlara eriştirilmesi gerektiğine inanıyorum.
Dahası, Sayın Mete her akşam bir kanalda ana haber bülteninden önce televizyona çıkıp 15 dakika dilimiz hakkında konuşsa inanın yeridir. Dilden kültüre, folklordan insanı insan yapan değerlere, bin bir kanatlı yelpazesini sallayarak ruhumuzu serinletse toplum üzerinde sihirli bir etki oluşturabilir.
Bu fikir ütopya olarak kalsa da Şener Mete’nin kendi sosyal medya sayfası aracılığıyla geniş kitlelere eriştiğini biliyorum. Benim bu satırlarla yapmaya çalıştığım şeyse o bilge insanın çabasının, sesinin, mesajının Doğu Anadolu’da, Pusula’nın ulaştığı yerlere eriştirmesine bir edebiyatçı ve bir yazar olarak omuz vermek…
O, çok önemli şeylerden söz ediyor.
Önemli konular, önemli teoriler, önemli hayat hikayeleri ve anekdotlar…
İşte o anekdotlardan biri, Şener Mete anlatıyor:
‘Meslek hayatımda çok değerli kişileri tanıdım, az ya da çok birlikte oldum. Türkiye'nin Sesi Radyosu'nda çalışırken, Johann Vandevalle'yi 35 yaşımdayken tanıdım.
TÖMER o tarihlerde yeni yeni kuruluş aşamasındaydı. Mehmet Hengirmen de doktor idi. Bir program için geldi ve bana Johan Vandewalle'den kısaca bahsetti, konferansına davet etti. Yanlış hatırlamıyorsam, Hukuk Fakültesi salonundaki konferansa gittim.
Vandewalle, akıcı bir Türkçeyle konuşuyordu. Konferansın bitiminde Mehmet Hengirmen, beni onunla tanıştırdı. Aldım, kendisini TRT Türkiye’nin Sesi Radyosu'na getirdim. Doğruca Türkçe yayınlar müdürü Nejat Subaşı'nın yanına çıktık. Kendisini tanıttım, Belçikalı olduğunu, Türkçe dahil 30'dan fazla dil bildiğini söyledim. Nejat Bey, inanmadı. Alaylı bir biçimde, "Yok yaa" dedi, "benim dilimi de çözer mi?" diye sordu gülerek. "Efendim, Türkçe de biliyor" deyince hafiften bozuldu ama belli etmedi. Baktı ki Türkçe biliyor, "buyurun, oturun" deyip yer gösterdi. Biraz sohbet etti, Sonra birkaç yabancı dilciyi çağırdı. Tanıyıp tanımadıklarını sordu. Kimse adamı tanımıyor, 35 dil bildiğine de kimse inanamıyor. Arapçacı geldi Vandewalle konuştu, Farsçacı geldi konuştu, Yunancacı geldi konuştu, Fransızcacı, İngilizceci, Arnavutçacı, Bulgarcacı.... Hepsiyle ayrı ayrı ve derinlemesine konuştu. Tam 35 dil biliyor. Türkçenin hemen tüm lehçelerine hakim. Sonra Vandewalle hemen stüdyoya alındı ve kendisiyle önce benle, sonra da diğer birkaç dilde röportaj yapıldı.
Bir iki kez mesajlaştık, daha sonra devam edemedik.
Bu Belçikalı, Türk dostudur.
Buradan sevgilerimi gönderiyorum...’
Bu notlar, Ayten Güven’in 6 Temmuz 2013’te Şener Mete ile gerçekleştirdiği ‘Türkçe Hakkındaki Görüşlerim’ başlıklı röportajda yer alıyordu.
Geçtiğimiz yaz ortasında okuduğum sosyal medya notlarında Sayın Mete, Vandewalle’den alıntılanmış bir metni de ‘bizzat Vandewalle tarafından ve Türkçe yazıldığı’ şerhiyle paylaşıyordu:
‘(…) Anadili Türkçe olan bir kişinin, kısa cümlelerle düşündüğü, konuşma anında ise bu kısa cümleleri çeşitli yollarla birbirine bağlayarak karmaşık (anlamsal) yapılar kurduğu görüşündeyim. Bu ‘cümle bağlama eğilimi’, bazı konuşurlarda zayıf, bazılarında ise adeta bir hastalık derecesinde güçlü olabilir. Bu son durumda ortaya çıkan dilsel yapılar, insan zihninin üstün olanaklarını en güzel şekilde yansıtıyor. Farklı dil gruplarına ait birçok dili incelediğim halde şimdiye kadar hiçbir dilde beni Türkçedeki karmaşık cümle yapıları kadar büyüleyen bir yapıya rastlamadığımı söyleyebilirim. Biraz duygusal olmama izin verirseniz, bazen kendime “Keşke Chomsky de gençliğinde Türkçe öğrenmiş olsaydı… “ diyorum. Eminim o zaman çağdaş dilbilim İngilizceye göre değil, Türkçeye göre şekillenmiş olurdu…’
Ve Sayın Mete, Türkçeyi hak ettiği biçimiyle tanımlayan bu paragrafın üzerine diyor ki ‘Johan Vandewalle, çağımız dilbilimcilerinden Belçikalı bir dilbilimcidir. 35 dil ve lehçe bilmektedir. Gelmiş geçmiş en çok dil bilen Belçikalıdır’.
Türkçeyle ilgili nesnel ve doğru saptamayı sıradan bir insanın değil, diller konusunda gerçek bir uzmanın yaptığını nazikçe vurguluyor böylelikle.