
İslam aleminin en ciddi sorunu sürekli eline, yüzüne bulaşıyor!
Bu bir sorudan çok çeşitli kesimlerin oluşturduğu kafa karışıklığı nedeniyle, maalesef soruna dönüşmüş.
Sorun şu…
Peygamberimize nasıl sahip çıkmalıyız?
Cevaplar çoktan seçmeli…
Elbette her çoktan seçmeli de olduğu gibi mutlaka sizin seçtiğiniz değil sadece bir tanesi doğru seçenek.
Seçenekleri görelim…
Peygamberimize karşı tavrımızı kerim kitabımızın gösterdiği yol belirlesin…
Peygamberimizin yaşadığı dönemde kendisine bizzat uygulanan zülümler karşısında takındığı tavra benzer tavırlar sergilensin. Bu konuda en bariz örnek olarak Taif seferinde yaşananlar belirleyici olsun…
Peygamberimizin hadislerinden gerçeğe, doğal olarak Kur’an’i tavra uygun olanlar bir kenera bırakılsın, uydurulduğu Allah’ın emirleriyle ve Peygamberin davranışlarıyla apaçık ortada olan şiddet içerikli bir şeyler bulunup marjinal eylemlere kılıf uydurulsun…
Peygamberimizin adı kullanılarak gerekçe merekçe aramaya da gerek duymadan, Müslümanların sevgisi kan dökülmeye alet edilsin…
Şiddetten başka çıkar yollar olduğunu düşünecek kadar bile sağduyu hakim bırakılmasın…
Şıkların bazıları bunlar, seçebilirsiniz!
Siz şiddete dayanan ve çok başka merkezlerin değirmenine su taşıyan her şıkkı seçtikçe, Peygamberi sevmeyen hatta ondan nefret eden kimi mahfillerin sevinçle ellerini ovuşturduğunu görmek istemeseniz de hâl böyledir.
Taif’te, çocuklara arkasından bağırtılan, taş yağmuruna tutulan, boynuna işkembe geçirilen Peygamberimizin tavrıyla örtüşmeyen bir seçenekle meseleyi hakkıyla halletmiş olamayacağınızı bilmemek yaptığınızı haklı göstermez…
Elinizi dokundurmasanız bile bu tavra arka çıkmaz, sanki çözüm buradaymış gibi şiddeti teşvik edici hallerle hallenmek suça ortak olmaya tam olarak denk düşer…
Ne demişti tek sığınağı olan Rabbimize yönelerek Peygamberimiz; “Bilmiyorlar Allah’ım, bilseler böyle yapmazlardı.”
Neyi bilmediklerini hiç düşünmeden şiddetin çözüm olduğunu söylemek Peygamberi sevmeye denk düşmez!
Hemen meseleyi günümüze getirmek gerekirse, o zavallı zalimler bugünde bilmiyorlar! Bilseler durum böyle olmazdı.
Yok yahu bilseler de bir şey değişmez diyenleri yeniden bir kendine gelip akıllarını başlarına toplamaya davet ederim, zira Allah’ın vaaz ettiği sistemi kim gerçekten anlamaya çalışırsa o insanlığın iftihar tablosunda yerini alır. Geçmişi ne kadar karanlık olursa olsun!
Bir örnek verelim siz ardını binlerle doldurabilirsiniz, Hazreti Ömer! Bir barbarın nasıl insan-ı kamil olabileceğinin bize kadar en ince ayrıntısıyla gelmiş örneğidir. Buradan sakın Ömer’in günahsız, kusursuz, hatasız olduğu sonucu çıkmasın. Zaten bu neticenin üzerinde göründüğü canlıya insan denmiyor. İradesi olan herkesin Tevvab olan Allah’a işi düşmelidir ve düşer de!
Meseleye dönersek, İslam dünyasında kağıda çizilen iğrenç provakasyondan çok daha sıkıntılı anlayışlarla Peygamberimiz örnek olmaktan çıkarılmaya çalışılıyor.
Bütün bunları Müslüman olduklarını ve Peygamberimizi kabul ettiklerini söyleyenler işliyor.
Peygambere, Allah’ın verdiği yetki ve konumu onu güya yüceltmek gayesiyle de olsa yükseltmeye çalışmanın Efendimizi fiili karikatürleştirmekten başka bir anlama gelmediğini kavrayamayan bir sevgi ancak zehirli bir sevgi olabilir.
Buna hizmet edenler de maalesef zehirlenmiş olanlar grubundan kendilerini kurtaramazlar.
Zira Rahman, El-Vedud’dur hiç bir yaratılmış onun kadar sevemez ve onun kadar sevgiye layık olamaz.
İfrat ve tefritten uzak durmayı emreden ve masun bir insanı öldürmeyi bütün insanlığı öldürmek gibi kabul eden bir dine mensup olanların şiddetle aralarındaki mesafeyi çok iyi ayarlamaları gerekir.
Milyonlarca mazlum Müslümanın hali düşünülmeden atılan adımlarla, ümmetini çok seven Peygamberimizin memnuniyetine ve esasen Allah’ın rızasına müteallik olunamayacağı da çok açıktır.