
Geçtiğimiz hafta sonu bütün bir günümü Prof. Dr. Canan Karatay’ı anlamak için harcadım.
Beceremedim tabii.
Daha doğrusu Canan hanımı anlamasına anladım da söylediklerini içselleştirmek, uygulamaya geçirmek konusunda bir adım atamadım.
O biraz zor…
Neyse ki Mustafa var, imdadıma yetişti, içinden çıkamadığım, çıkamadıkça da kendime soğuduğum bu konuyu başka bir mecraya çekti. ‘Ne yapıyorsun?’ diye sordu, ‘Canan Karatay’ı izliyorum’ dedim. Sağolsun, bana gözümden yaş gelene kadar güleceğim bir hafta sonu iletisi gönderdi.
Sizinle paylaşacağım.
Ama lütfen bu yazıyı, ileri seviyede mizah içerdiğini aklınızdan çıkarmadan okuyun ve sakın dürümcünün biz azıcık gülümseyelim diye önerdiklerini uygulamaya çalışmayın:
“Şişli de bir dürümcünün duvarında asılıymış bu yazı:
Diyet, perhiz, rejim gibi faaliyetler hedefte Türk delikanlılarının ve genelde de Türk milletinin devamını engellemek için dış mihraklar tarafından gündeme getirilmiş şuurlu bir düzmecedir.
Gaye; eskiden bir koyunu, tek oturuşta götüren dev gibi babayiğit atalarımızı ve tarlada doğum yaptıktan sonra bebeğini kundaklayıp, elde orak tarlada çalışmaya devam eden fedakâr Türk kadınlarını; kalori hesaplayan, hapşırınca yatağa giren, fitnes ve aerobik yapan çıtkırıldım tiplere dönüştürmek ve necip Türk ırkını Çinliler, Japonlar gibi sıska, zayıf ve sağlıksız bir ırk haline getirmektir.
İcabı halinde 240 kiloluk top mermisini tek başına namluya süren bir babayiğidin, kalori hesaplayan, yoğurtlu kebabı reddeden bir züppe haline getirilmesinden daha büyük bir soykırım olabilir mi?
İç yağının, kuyruk yağlarının, anamızın Vita yağının kolesterol yaptığı palavradır. Kolesterol, kebapları yedikten sonra iki şişe soda içerek ayarlanabilecek bir gaz durumudur. Sakın bu oyuna düşmeyin!
Feminizm, kadın hakları, çevre şuuru ve eşitlik adı altında Türk kızlarının akılları çelinerek, yemek yapmayı bilmeyen, bizim istikbalimiz olan yavrularını, abuk subuk yiyeceklerle yetiştirecek, damak zevki gelişmemiş, sunta kılıklı diyet bisküvilerini yiyecek sanan bir hale getirmişlerdir.
Ayrıca kör olası dış mihraklar, bizim kızlarımıza; kebap, soğan, çiğ köfte vb. lezzetlerden hazeden, üstüne bardak bardak acılı şalgam suyu içen yiğitlerimize ‘hanzo, kıro’ gibi galiz sıfatlar takmayı öğretmişlerdir. Bu kültürel imha değil de nedir?
Ayrıca son yıllarda moda gibi gösterilmeye çalışılan ve adına ‘Çin mutfağı’ denilen şey, esasen yoktur! Bu sözde mutfak, acaip zerzevat ile acaip mahlukatın, wog adı verilen bir tencerede yarı pişmiş yarı çiğ olarak hazırlanıp insanlara eziyet olsun diye sopalarla yedirilmesinden ibaret bir hokkabazlıktır.
Sakın kanmayın, sakın yemeyin. Helal değildir!
Ve asla unutmayın:
Su uyur, düşman uyumaz!”
***
Kalp ve iç hastalıkları uzmanıymış Profesör Canan Karatay. Dikkat edin, çift ihtisas yapmış. Bunu biliyor muydunuz?
Ben, şahsen bilmiyordum.
Ama hangi konuda eğitim almış olursa olsun, bizim iyiliğimizi düşündüğü ve doğru şeyler söylediği ve sesini toplumun derin katmanlarına ulaştırmak için dövündüğü muhakkak.
Öyleyse özet ve sonuç şu:
Şişli’deki o muzip dürümcünün söylediklerini ciddiye almayın, sadece gülümseyin. Ve illa ikisinden birinin sözünü dinleyecekseniz de bence Canan hocayı dinleyin.
Ne diyor o?
‘Yeni bir şey demiyorum ki… Ben size asırlardır söylenenleri bir kere daha söylüyorum!’
Beceremedim tabii.
Daha doğrusu Canan hanımı anlamasına anladım da söylediklerini içselleştirmek, uygulamaya geçirmek konusunda bir adım atamadım.
O biraz zor…
Neyse ki Mustafa var, imdadıma yetişti, içinden çıkamadığım, çıkamadıkça da kendime soğuduğum bu konuyu başka bir mecraya çekti. ‘Ne yapıyorsun?’ diye sordu, ‘Canan Karatay’ı izliyorum’ dedim. Sağolsun, bana gözümden yaş gelene kadar güleceğim bir hafta sonu iletisi gönderdi.
Sizinle paylaşacağım.
Ama lütfen bu yazıyı, ileri seviyede mizah içerdiğini aklınızdan çıkarmadan okuyun ve sakın dürümcünün biz azıcık gülümseyelim diye önerdiklerini uygulamaya çalışmayın:
“Şişli de bir dürümcünün duvarında asılıymış bu yazı:
Diyet, perhiz, rejim gibi faaliyetler hedefte Türk delikanlılarının ve genelde de Türk milletinin devamını engellemek için dış mihraklar tarafından gündeme getirilmiş şuurlu bir düzmecedir.
Gaye; eskiden bir koyunu, tek oturuşta götüren dev gibi babayiğit atalarımızı ve tarlada doğum yaptıktan sonra bebeğini kundaklayıp, elde orak tarlada çalışmaya devam eden fedakâr Türk kadınlarını; kalori hesaplayan, hapşırınca yatağa giren, fitnes ve aerobik yapan çıtkırıldım tiplere dönüştürmek ve necip Türk ırkını Çinliler, Japonlar gibi sıska, zayıf ve sağlıksız bir ırk haline getirmektir.
İcabı halinde 240 kiloluk top mermisini tek başına namluya süren bir babayiğidin, kalori hesaplayan, yoğurtlu kebabı reddeden bir züppe haline getirilmesinden daha büyük bir soykırım olabilir mi?
İç yağının, kuyruk yağlarının, anamızın Vita yağının kolesterol yaptığı palavradır. Kolesterol, kebapları yedikten sonra iki şişe soda içerek ayarlanabilecek bir gaz durumudur. Sakın bu oyuna düşmeyin!
Feminizm, kadın hakları, çevre şuuru ve eşitlik adı altında Türk kızlarının akılları çelinerek, yemek yapmayı bilmeyen, bizim istikbalimiz olan yavrularını, abuk subuk yiyeceklerle yetiştirecek, damak zevki gelişmemiş, sunta kılıklı diyet bisküvilerini yiyecek sanan bir hale getirmişlerdir.
Ayrıca kör olası dış mihraklar, bizim kızlarımıza; kebap, soğan, çiğ köfte vb. lezzetlerden hazeden, üstüne bardak bardak acılı şalgam suyu içen yiğitlerimize ‘hanzo, kıro’ gibi galiz sıfatlar takmayı öğretmişlerdir. Bu kültürel imha değil de nedir?
Ayrıca son yıllarda moda gibi gösterilmeye çalışılan ve adına ‘Çin mutfağı’ denilen şey, esasen yoktur! Bu sözde mutfak, acaip zerzevat ile acaip mahlukatın, wog adı verilen bir tencerede yarı pişmiş yarı çiğ olarak hazırlanıp insanlara eziyet olsun diye sopalarla yedirilmesinden ibaret bir hokkabazlıktır.
Sakın kanmayın, sakın yemeyin. Helal değildir!
Ve asla unutmayın:
Su uyur, düşman uyumaz!”
***
Kalp ve iç hastalıkları uzmanıymış Profesör Canan Karatay. Dikkat edin, çift ihtisas yapmış. Bunu biliyor muydunuz?
Ben, şahsen bilmiyordum.
Ama hangi konuda eğitim almış olursa olsun, bizim iyiliğimizi düşündüğü ve doğru şeyler söylediği ve sesini toplumun derin katmanlarına ulaştırmak için dövündüğü muhakkak.
Öyleyse özet ve sonuç şu:
Şişli’deki o muzip dürümcünün söylediklerini ciddiye almayın, sadece gülümseyin. Ve illa ikisinden birinin sözünü dinleyecekseniz de bence Canan hocayı dinleyin.
Ne diyor o?
‘Yeni bir şey demiyorum ki… Ben size asırlardır söylenenleri bir kere daha söylüyorum!’