Sırrı fâş eylemez nâdâna hîç
Câhile pür-derd ü pür gamdır kitâb
Mehmet Şemseddin Efendi
Son yapılan araştırmalarda halkımızın günde altı saatini televizyonun karşısında geçirdiği, kitap okumaya ise yılda sadece altı saat ayırdığı görülmektedir. Yani bir kişi kitap okumak için ayırmış olduğu zamanın üç yüz altmış beş katını televizyon izlemeye ayırmaktaymış. Bu verilerin doğruluğu tartışılır olmakla birlikte bazı gerçeklerin ipucunu vermektedir.
Kültürel süreçler ardışıklık ilkesi üzerine işler. Arada yapılan atlamamlar sağlıksız, hormonlu nesillerin yetişmesine neden olarak davranış bozukluğu olan binlerce kişi ile toplum içinde karşılaşmamızı kaçınılmaz kılmaktadır.
Avrupa toplumları sözlü kültür, yazılı kültür, görsel kültür ve şimdi de teknolojik kültür süreçleri (sosyal medya da dahil) ile yüzleşti. Bu süreçlerin hepsini de içselleştirerek başarı ile atlattılar.
Batı toplumu matbaa ile birlikte sözlü kültür sürecinden yazılı kültür sürecine geçti. 16-17. Yüzyıllarda baskısı beş yüz binleri bulan eserler ortaya çıkardı, halkın okuryazar oranını artırdı. Matbaa ile birlikte kitabın fiyatında üç yüz kat düşüş oldu. Fakir halk kitap ile tanışarak kitap okuma alışkanlığını edindi. Eleştirel düşünme becerisini geliştirerek birey olmanın keyfini tattı. Batılılar yazılı kültür sürecini çok iyi yaşayarak görsel kültür sürecine geçti. Halkta okuma alışkanlığı olduğu için televizyondan çok fazla olumsuz manada etkilenmediler. Televizyon izlerken kitap okumayı ihmal etmediler, sinemalara koştular, fikri olan filmlerle karşılaştılar.
Matbaanın Osmanlı’ya Avrupa’dan yaklaşık üç yüz yıl geç gelmesi bizim yaşadığımız en büyük talihsizliğimiz oldu ve hatta şu anda yaşadığımız sıkıntıların ana kaynağını bu geç kalma oluşturmaktadır. Matbaanın geç gelmesi ile kitabın elit kesimden halka inmesi gecikti. Böylece sözlü kültürden yazılı kültüre geçişimizde sancılar oluşmaya başladı. Matbaa ile birlikte kitap ucuzlayıp tam halka ulaşmaya başladığı dönemlerde görsel kültür unsurlarından televizyona çok hazırlıksız bir şekilde yakalandık.
Eskiden halk camide hocaları, hatipleri, tekkede şeyhleri takip ederek, onları dinleyerek bir şeyler öğrenirken televizyonla birlikte onların takip yönleri değişti. Halkın hocası televizyondaki evlendirme ve magazin programları olmaya başladı. Halk böylece eğlenceyi tercih etti. Halk her şeyi gözü ile görmeye alıştığı için beynini çalıştırmamaya, olaylar arasında bağlantı kurmamaya başladı.
Kültürlerin de genlerimiz gibi insandan çocuğuna geçtiği konusunun tartışıldığı günümüzde kişilerin televizyon bağımlılığı ailelerde bulaşıcı bir hal aldı. Evde dizi izleyen bir annenin ders çalışan, okuyan kızının olması elbette beklenemez. Ananın talihi kızına cehiz olur, atasözümüzde olduğu gibi bu gerçeğe maalesef şahit olmaktayız.
Bütün bu olumsuzluklar yetmezmiş gibi okullarda tablet dağıtılmaya başlandı. Gençler telefonlarla birlikte tabletleri de oyun aracına dönüştürdüler. Keşke tablet yerine o çocuklara kitaplar versek, sürekli takip edecekleri dergilere abone etseydik. Eğitimde beklediğimiz başarı daha fazla olurdu.
Aslında bütün bu olumsuzluklara rağmen gençleri kurtarmak o kadar da zor bir durum değil. TEOG, YGS, LYS sınavlarında iki tane paragraf yazma sorusu soralım, tablet yerine o paralarla gençleri kitap okumaya yönlendirelim beş yılda gençliğin çehresinin daha farklı bir renge bürüneceğini görmüş oluruz.
Okumanın önemini anlamak için de okumaya ihtiyacımız var.