
Ermenilerin dünyaya sözde soykırımı kabul ettirmek için 100.yıl safsatasına sarılacağı biliniyordu. Hamlenin ABD Başkanı Barack Obama’dan gelmesi bekleniyordu ki ses Vatikan’dan geldi. Gerçi Obama’nın ne diyeceği ise 24 Nisan günü belli olacak.
Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francis Ermeni din adamlarıyla yaptığı görüşmede 1915 olaylarını 'soykırım' olarak nitelendirdi.
Bu açıklamanın ardından Türkiye’de kıyametin kopması bekleniyordu ama öyle olmadı. Yapılan diplomatik atakların ardından hükümet, muhalefet ve Diyanet İşleri açıklamayı talihsizlik olarak değerlendirdi. Ermenilerin en fazla katliam yaptığı Doğu’da ise bazı dernek ve tarihçiler basın aracılığı ile açıklamayı kınadı. Ancak verilen tepkiler sözü edilen ‘soykırım’ açıklamasının yanında cılız kaldı.
Oysa bu mesele Türkiye’nin batı ile arasındaki en önemli meseledir. Zira ne zaman Türkiye başını kaldırsa masaya hep bu ‘soykırım’ tehdidi konuyor.
Ermeni mezalimini en fazla yaşamış bölge olan Doğu Anadolu’da yazık ki birçok meselede olduğu gibi Ermeni meselesinde de yeteri kadar öne çıkıp, dünyanın dikkatini çekecek adımlar atılmamıştır.
Devlet arşivleri, toplu mezarlar gün gibi ortada iken mağdur olduğumuz bir konuda haklılığımızı ortaya koyacağımız atılım yapamadık, yapmadık.
Oysa bu meseleyi anlatan sayısız sinema filmi yapabilirdik. O toplu mezarların kayıtlarını dünya çapındaki toplantılarda gündeme getirebilirdik. Her konuda olduğu gibi ‘işi devletten bekleme’ olgusu bu meselede de kendini göstermiştir.
Sosyal medyada Papa’nın bu salvosuna karşı, “Türkiye Ayasofya’yı cami olarak ibadete açsın” talepleri yayılıyor. Hükümet böyle bir resti masaya getirir mi bilinmez ama ben bu meseleyi sarı öküz davasına benzetiyorum. Eğer bugün bilmem ne karşılığında Vatikan ‘soykırım’ kelimesini ağzına alıyorsa misli ile cevap verilmeli ki başka ittifakçılarda ayağını denk alsın.
Ermeni meselesi yalnızca bir devlet ve hükümet sorunu değildir. Bu ülkede, bu topraklarda yaşayan her kesimin sorunu olmalıdır. Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi bu mezalimden payına düşeni almıştır.
Ankara’da yaşayan Fehmi Pekmezci isimli emekli bir hakim bu işi öylesine kendine dert edinmiş ki; Tüm masraflarını cebinden karşılamak sureti ile gazetelere şu ilanı vermiş:
Pusula Gazetesi’nde bu ve benzeri ilanlar yaklaşık bir haftayı aşkın süredir yayınlıyor.
Sayın Pekmezci’nin tek başına sergilediği tavır takdire şayan. Tepkimizi öyle göstermeliyiz ki Ermeni diasporasının yalanlarına inanmasa da sırf Türkiye’yi sanık sandalyesine oturtmak isteyenler bu işe cesaret dahi edemesin. Bu mesele hamaset meselesi değildir, tarihi bir gerçektir. Eğer o gün halk duyarlı olmasa, vatanına sahip çıkmasaydı bugün Türkiye diye bir ülke olmayacaktı.
Ermenistan’da Türk düşmanlığı öylesine diri tutuluyor ki ilkokul ders kitaplarında ‘soykırım’ yalanı aşılanıyor küçük beyinlere. Kilise korolarında yaşları henüz 7-8 olan minik çocuklara Türk düşmanlığı ile alakalı şarkılar ezberletiliyor. Her yıl yüz binlerce Ermeni 24 Nisan’da Erivan’daki sözde soykırım anıtında toplanıp hep birlikle ilahi adı altında Türkiye’ye küfrediyor.
Ermenistan’da görev yaptığım sürede bu törenlerde bayrağımızın ayaklar altında çiğnenerek ateşe verilmesine bizzat şahit oldum. Soykırımın belgeleri diye sergilenen resimlerin ülkemizdeki toplu mezar kazılarının fotoğrafları olduğunu görünce şok yaşamıştım. Öyle ya Ermenilerin elinde sözde soykırıma ait hiçbir delil yoktu ve kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri fotoğraflar, Müslümanlara karşı yapılan katliamın kalıntılarıydı.
Türk düşmanlığı ve sözde soykırım yalanları Ermenistan’ın devlet politikası. Biz toplumsal ayrılıklar ve düşmanlığı, kini körüklemeyelim dedikçe diaspora yüz alıyor. Elbette kimseye savaş açalım demiyorum ama haklılığımızı her fırsatta ortaya koyalım, değil mi?
Anadolu’da Ruslarla yapılan savaşlar malum, sadece Sarıkamış’ta bile binlerce şehidimiz var. Ancak değişen dünya da turizm gelirlerimizin hatırı sayılır kısmı bir zamanlar savaştığımız insanların torunlarından karşılanıyor. Kimse Ruslara kin beslemiyor, aksine iki ülke arasında ticaret esas alınıyor. Hatta Rus gelinlerimiz bile var.
Ermenilerin bu işi diri tutmasının en büyük nedeni Türkiye’den talep edeceği toprak ve tazminat hayalidir. Bu istekte hayalden öteye gidemeyecektir.
Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francis Ermeni din adamlarıyla yaptığı görüşmede 1915 olaylarını 'soykırım' olarak nitelendirdi.
Bu açıklamanın ardından Türkiye’de kıyametin kopması bekleniyordu ama öyle olmadı. Yapılan diplomatik atakların ardından hükümet, muhalefet ve Diyanet İşleri açıklamayı talihsizlik olarak değerlendirdi. Ermenilerin en fazla katliam yaptığı Doğu’da ise bazı dernek ve tarihçiler basın aracılığı ile açıklamayı kınadı. Ancak verilen tepkiler sözü edilen ‘soykırım’ açıklamasının yanında cılız kaldı.
Oysa bu mesele Türkiye’nin batı ile arasındaki en önemli meseledir. Zira ne zaman Türkiye başını kaldırsa masaya hep bu ‘soykırım’ tehdidi konuyor.
Ermeni mezalimini en fazla yaşamış bölge olan Doğu Anadolu’da yazık ki birçok meselede olduğu gibi Ermeni meselesinde de yeteri kadar öne çıkıp, dünyanın dikkatini çekecek adımlar atılmamıştır.
Devlet arşivleri, toplu mezarlar gün gibi ortada iken mağdur olduğumuz bir konuda haklılığımızı ortaya koyacağımız atılım yapamadık, yapmadık.
Oysa bu meseleyi anlatan sayısız sinema filmi yapabilirdik. O toplu mezarların kayıtlarını dünya çapındaki toplantılarda gündeme getirebilirdik. Her konuda olduğu gibi ‘işi devletten bekleme’ olgusu bu meselede de kendini göstermiştir.
Sosyal medyada Papa’nın bu salvosuna karşı, “Türkiye Ayasofya’yı cami olarak ibadete açsın” talepleri yayılıyor. Hükümet böyle bir resti masaya getirir mi bilinmez ama ben bu meseleyi sarı öküz davasına benzetiyorum. Eğer bugün bilmem ne karşılığında Vatikan ‘soykırım’ kelimesini ağzına alıyorsa misli ile cevap verilmeli ki başka ittifakçılarda ayağını denk alsın.
Ermeni meselesi yalnızca bir devlet ve hükümet sorunu değildir. Bu ülkede, bu topraklarda yaşayan her kesimin sorunu olmalıdır. Türkü, Kürdü, Lazı, Çerkezi bu mezalimden payına düşeni almıştır.
Ankara’da yaşayan Fehmi Pekmezci isimli emekli bir hakim bu işi öylesine kendine dert edinmiş ki; Tüm masraflarını cebinden karşılamak sureti ile gazetelere şu ilanı vermiş:
Pusula Gazetesi’nde bu ve benzeri ilanlar yaklaşık bir haftayı aşkın süredir yayınlıyor.
Sayın Pekmezci’nin tek başına sergilediği tavır takdire şayan. Tepkimizi öyle göstermeliyiz ki Ermeni diasporasının yalanlarına inanmasa da sırf Türkiye’yi sanık sandalyesine oturtmak isteyenler bu işe cesaret dahi edemesin. Bu mesele hamaset meselesi değildir, tarihi bir gerçektir. Eğer o gün halk duyarlı olmasa, vatanına sahip çıkmasaydı bugün Türkiye diye bir ülke olmayacaktı.
Ermenistan’da Türk düşmanlığı öylesine diri tutuluyor ki ilkokul ders kitaplarında ‘soykırım’ yalanı aşılanıyor küçük beyinlere. Kilise korolarında yaşları henüz 7-8 olan minik çocuklara Türk düşmanlığı ile alakalı şarkılar ezberletiliyor. Her yıl yüz binlerce Ermeni 24 Nisan’da Erivan’daki sözde soykırım anıtında toplanıp hep birlikle ilahi adı altında Türkiye’ye küfrediyor.
Ermenistan’da görev yaptığım sürede bu törenlerde bayrağımızın ayaklar altında çiğnenerek ateşe verilmesine bizzat şahit oldum. Soykırımın belgeleri diye sergilenen resimlerin ülkemizdeki toplu mezar kazılarının fotoğrafları olduğunu görünce şok yaşamıştım. Öyle ya Ermenilerin elinde sözde soykırıma ait hiçbir delil yoktu ve kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri fotoğraflar, Müslümanlara karşı yapılan katliamın kalıntılarıydı.
Türk düşmanlığı ve sözde soykırım yalanları Ermenistan’ın devlet politikası. Biz toplumsal ayrılıklar ve düşmanlığı, kini körüklemeyelim dedikçe diaspora yüz alıyor. Elbette kimseye savaş açalım demiyorum ama haklılığımızı her fırsatta ortaya koyalım, değil mi?
Anadolu’da Ruslarla yapılan savaşlar malum, sadece Sarıkamış’ta bile binlerce şehidimiz var. Ancak değişen dünya da turizm gelirlerimizin hatırı sayılır kısmı bir zamanlar savaştığımız insanların torunlarından karşılanıyor. Kimse Ruslara kin beslemiyor, aksine iki ülke arasında ticaret esas alınıyor. Hatta Rus gelinlerimiz bile var.
Ermenilerin bu işi diri tutmasının en büyük nedeni Türkiye’den talep edeceği toprak ve tazminat hayalidir. Bu istekte hayalden öteye gidemeyecektir.