Bazı sanatçılar vardır insana aile fertlerinden biriymiş gibi gelen.
Mesela Adile Naşit, Hulusi Kentmen, Zeki Alasya, Barış Manço filan.
Mehmet Ali Ünal, Erzurum’da onu tanıyanlar tarafından akraba gibi yakın hissedilen isimlerden biriydi.
Kimin babası, kiminin amcası, kiminin dayısı, kiminin de ağabeyi idi.
Çoğunun da zaten arkadaşı.
Dün sabah hacdan dönen TRT Haber Müdürü Müslim Demirci’yi ziyaretim sırasında Mehmet Ali Ünal’ın vefat ettiğini öğrenince koca Erzurum’da onca insanın bir an yetim kaldığını düşündüm.
Çünkü biliyorum ki geride yaslı binlerce arkadaş, yeğen, tanıdık insan bırakıyordu..
***
Bazen ölüm sonrasında laf olsun diye cümleler kurulur, tanımlar yapılır.
Lütfen Mehmet Ali Ünal’ı ‘iyi adam’ diye tanımlarken öyle laf olsun diye söylediğimi düşünmeyesiniz.
O bu şehirde sahadayken tanıdığım en iyi adamlardan biriydi.
Yaşamışlıklarım olduğu için, bende de ‘iz bırakan’ bir ağabeydi.
Daha 1980’li yılların en başlarında Fen İşleri Müdürü iken tanıdığım Mehmet Ali Ünal ile normal tanışıklığımız vardı ama en çok 1989 yılında belediye başkanı seçildiğinde samimiyetimiz artmıştı.
Laf aramızda, tarafsız kalmamız gerekirken ben o seçimlerde açık söylüyorum, o’nu, yani DYP’nin adayını destekliyordum.
O konuda gayretim de vardı ve o dönem çalıştığım Türkiye Gazetesi’nde de genel politikanın aksine ben onu destekleyen haber ve yorumlarda bulunuyordum.
Mesai arkadaşım İrfan Tarakçıoğlu yeniden aday olan ANAP’lı Necati Güllülü’yü açıktan desteklerken ben de Ünal’dan yana saf tutmuştum ve bunu hiç de saklamıyordum.
Hatta öylesine Mehmet Ali Ünal taraftarıydım ki o dönemler gazetenin sahibi rahmetli Enver Ören’in bile azarıyla karşılaşmıştım!
Erzurum Matbaasının o gün açılışına gelen Enver Ören, tören sonrasında beni yanına çağırdı ve uygun bir dille gazetenin ANAP adaylarını desteklerken benim bir DYP adayını açıktan destekliyor olmamdan duyduğu rahatsızlığı dile getirmişti.
O an kıpkırmızı olmuştum, ne söyleyeceğimi bilemiyordum, ‘Anladın herhalde, şimdi işinin başına dön!’ demişti, biraz da kovmadığı için sevinmiştim.
Hiç önemli değil, olsundu.
Mehmet Ali Ünal sevgimin bir bedeliydi o fırça ve hayatım boyunca da unutamayacağım bir anı olarak bende kalmıştı.
***
Belki şaşırtıcı gelebilir ama ben gibi bir çok arkadaşımın da aynı zamanda bu meslekte ‘acemiliğini üzerinde attığı’ bir isimdi Mehmet Ali Ünal.
İlk ciddi röportajımızı yaptığımız belediye başkanı oldu.
Siyasete yakın durmamız gerektiğini, bunun çok da kötü olmadığını anlatan isim oldu.
Bir çoklarının aksine bize siyaseti, daha doğrusu siyaseti yazıp-çizmeye özendiren adamdı.
Onun döneminde siyaset bir başka güzeldi, keyifti adeta.
Sorun, o günki RP’li, MHP’li Vedat Özcan, Nevzat Altınkeser, Cezmi Polat, Selami Akpınar gibi meclis üyeleri de aynı şeyi söylerler.
Kulis haberciliğini onun döneminde öğrendik, siyasi haberlerin ne denli ciddiye alınıp okunduğunu ve bu sayede gazetelerin tiraj aldığını onun sayesinde anladık.
***
Çoğu kez onu o dönemin önemli siyasi figürlerinden olan kendi partisinden milletvekili İsmail Köse ile kavgasına çok şahit olduk.
Hem de aynı köyden, Karagöbek’den iki aynı partiden siyasi, günlerce manşet konumuz olmuştu.
Belki parti içi çekişmeler kendilerine zarar veriyordu ama o kavgaları bir renkti.
Aslında barışcı, sabırlı, merhametli bir adamdı ama kavgacı ve mücadeleci yönünü de yeri geldiğinde göstermekten geri kalmazdı.
Onu, görevi bıraktıktan, siyasetten elini eteğini çektikten sonra çok aradık.
Ama bulamadık.
Belki gelir dedik ama ı-ıhh!
O bir gitti pir gitti.
Daha da siyaset sahnesinde hiç olmadı
***
Mehmet Ali Ünal denilince akla birkaç şey gelir.
Birincisi çok tanıdığının olması, 7’den 70’e şehirdeki herkesi tanımışlığı.
İkincisi, yüzlerce işsize iş imkanı sağlaması, kısıtlı bütçeye rağmen bine yakın insanı belediyede işe alması..
Üçüncüsü, bir dönem belediye başkanlığı yaptıktan sonra, ‘aday değilim’ diyerek çekilmesi.
Bir siyasinin çekilebilmesi..
Hiç alışık bir durum değildi o makamda oturup da görev süresi bittiğinde koltuğu bırakmak.
Ama o hiç hırs yapmadı, ‘yokum’ dedi ve bir daha da hiç olmadı.
Arkasına dönüp bir gün dahi bakmadı.
Sözünün eri, herif adamdı vesselam!
***
Ha, bir de Mehmet Ali Ünal denilince bende çağrıştıran şey, ‘parti içi demokrasi’ kavramı!
Hele bugünün siyasetinde adı olan ama kendisi olmayan o lafta kavram.
28 Mart 1989 yılında yapılan Mahalli İdareler Genel seçiminde Mehmet Ali Ünal Doğru Yol Partisi’nden aday gösterildi ama öyle tepeden gösterilmedi.
Ön seçimle geldi.
Hem de Sadullah Kara, Turan Çınar, Niyazi Katkat gibi partinin bir çok ağır toplarının da aday olduğu bir önseçimle liste bir oldu da aday edildi.
O gün Şair Nefi Ortaokulu’nda yapılan kıran kırana seçimi kazanan Mehmet Ali Ünal, genel merkezin de onayı ile aday gösterilmişti.
Parti içi demokrasi oydu ve aslında orada çıkan karar ve sonrasında da yapılan uygulamanın geçen onca zaman sonrasında tekrarlanmaması hep tarihe kazılan ilginç detaylar olarak kaldı.
***
Çay ve sigara tiryakiliği, babacan tavrı, önden iki düğmesi illa ki açık beyaz gömleği ve Demirel’i de andıran siması, artı göbeği ile hafızalardan hiç kazınmayacak olan Mehmet Ali Ünal’ı dün son yolculuğuna uğurlarken, Gürcükapı Camiinde cenaze namazını kıldıran hocanın helallık istediği an geldi aklıma valla.
Varsa haklarınızı helal edin dedi ya hoca, ben şöyle etrafıma baktım, hep onun tanıdıkları.
Var mıdır gerçekten o cemaatin hakkı Mehmet Ali beyin üzerinde.
Sanmam valla, varsa da zaten herkes illa ki helal etmiştir, edecektir.
Ama ya onun hakkı.
O acaba ben dahil, orada bulunan cemaate o hakkını helal edecek mi, etti mi?
Onu düşündüm bir süre.
İnanıyorum ki herkes de bir hakkı vardır Mehmet Ali Ünal’ın.
Ben kendi adıma diyorum, helal etmiş midir acaba hakını?
İnşallah etmiştir.
Çünkü biliyorum ki aynı zamanda Mehmet Ali Ünal tanıdığım en mert insanlardan da biriydi.
Olan hakkını hem de çoktan helal etmiştir, düşünmeme bile gerek yok.
Rabbim onu rahmetiyle muhafaza eylesin.
O cömert oğlu cömertti.
Ve biliyorum ki rabbim cömertleri sever..
---
Mesela Adile Naşit, Hulusi Kentmen, Zeki Alasya, Barış Manço filan.
Mehmet Ali Ünal, Erzurum’da onu tanıyanlar tarafından akraba gibi yakın hissedilen isimlerden biriydi.
Kimin babası, kiminin amcası, kiminin dayısı, kiminin de ağabeyi idi.
Çoğunun da zaten arkadaşı.
Dün sabah hacdan dönen TRT Haber Müdürü Müslim Demirci’yi ziyaretim sırasında Mehmet Ali Ünal’ın vefat ettiğini öğrenince koca Erzurum’da onca insanın bir an yetim kaldığını düşündüm.
Çünkü biliyorum ki geride yaslı binlerce arkadaş, yeğen, tanıdık insan bırakıyordu..
***
Bazen ölüm sonrasında laf olsun diye cümleler kurulur, tanımlar yapılır.
Lütfen Mehmet Ali Ünal’ı ‘iyi adam’ diye tanımlarken öyle laf olsun diye söylediğimi düşünmeyesiniz.
O bu şehirde sahadayken tanıdığım en iyi adamlardan biriydi.
Yaşamışlıklarım olduğu için, bende de ‘iz bırakan’ bir ağabeydi.
Daha 1980’li yılların en başlarında Fen İşleri Müdürü iken tanıdığım Mehmet Ali Ünal ile normal tanışıklığımız vardı ama en çok 1989 yılında belediye başkanı seçildiğinde samimiyetimiz artmıştı.
Laf aramızda, tarafsız kalmamız gerekirken ben o seçimlerde açık söylüyorum, o’nu, yani DYP’nin adayını destekliyordum.
O konuda gayretim de vardı ve o dönem çalıştığım Türkiye Gazetesi’nde de genel politikanın aksine ben onu destekleyen haber ve yorumlarda bulunuyordum.
Mesai arkadaşım İrfan Tarakçıoğlu yeniden aday olan ANAP’lı Necati Güllülü’yü açıktan desteklerken ben de Ünal’dan yana saf tutmuştum ve bunu hiç de saklamıyordum.
Hatta öylesine Mehmet Ali Ünal taraftarıydım ki o dönemler gazetenin sahibi rahmetli Enver Ören’in bile azarıyla karşılaşmıştım!
Erzurum Matbaasının o gün açılışına gelen Enver Ören, tören sonrasında beni yanına çağırdı ve uygun bir dille gazetenin ANAP adaylarını desteklerken benim bir DYP adayını açıktan destekliyor olmamdan duyduğu rahatsızlığı dile getirmişti.
O an kıpkırmızı olmuştum, ne söyleyeceğimi bilemiyordum, ‘Anladın herhalde, şimdi işinin başına dön!’ demişti, biraz da kovmadığı için sevinmiştim.
Hiç önemli değil, olsundu.
Mehmet Ali Ünal sevgimin bir bedeliydi o fırça ve hayatım boyunca da unutamayacağım bir anı olarak bende kalmıştı.
***
Belki şaşırtıcı gelebilir ama ben gibi bir çok arkadaşımın da aynı zamanda bu meslekte ‘acemiliğini üzerinde attığı’ bir isimdi Mehmet Ali Ünal.
İlk ciddi röportajımızı yaptığımız belediye başkanı oldu.
Siyasete yakın durmamız gerektiğini, bunun çok da kötü olmadığını anlatan isim oldu.
Bir çoklarının aksine bize siyaseti, daha doğrusu siyaseti yazıp-çizmeye özendiren adamdı.
Onun döneminde siyaset bir başka güzeldi, keyifti adeta.
Sorun, o günki RP’li, MHP’li Vedat Özcan, Nevzat Altınkeser, Cezmi Polat, Selami Akpınar gibi meclis üyeleri de aynı şeyi söylerler.
Kulis haberciliğini onun döneminde öğrendik, siyasi haberlerin ne denli ciddiye alınıp okunduğunu ve bu sayede gazetelerin tiraj aldığını onun sayesinde anladık.
***
Çoğu kez onu o dönemin önemli siyasi figürlerinden olan kendi partisinden milletvekili İsmail Köse ile kavgasına çok şahit olduk.
Hem de aynı köyden, Karagöbek’den iki aynı partiden siyasi, günlerce manşet konumuz olmuştu.
Belki parti içi çekişmeler kendilerine zarar veriyordu ama o kavgaları bir renkti.
Aslında barışcı, sabırlı, merhametli bir adamdı ama kavgacı ve mücadeleci yönünü de yeri geldiğinde göstermekten geri kalmazdı.
Onu, görevi bıraktıktan, siyasetten elini eteğini çektikten sonra çok aradık.
Ama bulamadık.
Belki gelir dedik ama ı-ıhh!
O bir gitti pir gitti.
Daha da siyaset sahnesinde hiç olmadı
***
Mehmet Ali Ünal denilince akla birkaç şey gelir.
Birincisi çok tanıdığının olması, 7’den 70’e şehirdeki herkesi tanımışlığı.
İkincisi, yüzlerce işsize iş imkanı sağlaması, kısıtlı bütçeye rağmen bine yakın insanı belediyede işe alması..
Üçüncüsü, bir dönem belediye başkanlığı yaptıktan sonra, ‘aday değilim’ diyerek çekilmesi.
Bir siyasinin çekilebilmesi..
Hiç alışık bir durum değildi o makamda oturup da görev süresi bittiğinde koltuğu bırakmak.
Ama o hiç hırs yapmadı, ‘yokum’ dedi ve bir daha da hiç olmadı.
Arkasına dönüp bir gün dahi bakmadı.
Sözünün eri, herif adamdı vesselam!
***
Ha, bir de Mehmet Ali Ünal denilince bende çağrıştıran şey, ‘parti içi demokrasi’ kavramı!
Hele bugünün siyasetinde adı olan ama kendisi olmayan o lafta kavram.
28 Mart 1989 yılında yapılan Mahalli İdareler Genel seçiminde Mehmet Ali Ünal Doğru Yol Partisi’nden aday gösterildi ama öyle tepeden gösterilmedi.
Ön seçimle geldi.
Hem de Sadullah Kara, Turan Çınar, Niyazi Katkat gibi partinin bir çok ağır toplarının da aday olduğu bir önseçimle liste bir oldu da aday edildi.
O gün Şair Nefi Ortaokulu’nda yapılan kıran kırana seçimi kazanan Mehmet Ali Ünal, genel merkezin de onayı ile aday gösterilmişti.
Parti içi demokrasi oydu ve aslında orada çıkan karar ve sonrasında da yapılan uygulamanın geçen onca zaman sonrasında tekrarlanmaması hep tarihe kazılan ilginç detaylar olarak kaldı.
***
Çay ve sigara tiryakiliği, babacan tavrı, önden iki düğmesi illa ki açık beyaz gömleği ve Demirel’i de andıran siması, artı göbeği ile hafızalardan hiç kazınmayacak olan Mehmet Ali Ünal’ı dün son yolculuğuna uğurlarken, Gürcükapı Camiinde cenaze namazını kıldıran hocanın helallık istediği an geldi aklıma valla.
Varsa haklarınızı helal edin dedi ya hoca, ben şöyle etrafıma baktım, hep onun tanıdıkları.
Var mıdır gerçekten o cemaatin hakkı Mehmet Ali beyin üzerinde.
Sanmam valla, varsa da zaten herkes illa ki helal etmiştir, edecektir.
Ama ya onun hakkı.
O acaba ben dahil, orada bulunan cemaate o hakkını helal edecek mi, etti mi?
Onu düşündüm bir süre.
İnanıyorum ki herkes de bir hakkı vardır Mehmet Ali Ünal’ın.
Ben kendi adıma diyorum, helal etmiş midir acaba hakını?
İnşallah etmiştir.
Çünkü biliyorum ki aynı zamanda Mehmet Ali Ünal tanıdığım en mert insanlardan da biriydi.
Olan hakkını hem de çoktan helal etmiştir, düşünmeme bile gerek yok.
Rabbim onu rahmetiyle muhafaza eylesin.
O cömert oğlu cömertti.
Ve biliyorum ki rabbim cömertleri sever..
---