
(Kalbi Kemiren Kurt)
İnsanların gizli kusur ve ayıplarının araştırılmasına tecessüs denilmektedir. Her ne kadar hadis metinlerinde, önemine işâret için ayrıca tehassüs kelimesiyle ifâde edilmişse de gizli konuşmaların dinlenmesi, tecessüse dâhildir. Her ikisi de haramdır. “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır. Gizlilikleri araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın; herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Bak bundan tiksindiniz! Allah’a itaatsizlikten de sakının. Allah tövbeleri çokça kabul etmektedir, rahmeti sonsuzdur”.(Hucurat,12)
Zan, kesin bilgi olmadan öyle veya böyle tahminde bulunmak ve buna dayanarak hüküm vermek demektir. İyi tahmine hüsnüzan, kötü tahmin ve düşünmeye de sûizan denilmektedir. Burada kendisinden uzak durulması istenilen, kötü zandır. Zanla konuşulduğu veya zan herhangi bir şekilde açıklandığı zaman sorumluluk sebebi olur. Hüsnüzan etmek kişiye herhangi bir vebal yüklemez. Bu sebeple gerçeğin öğrenilemediği yerlerde müslümanlara düşen ahlaki ilke Efendimizin şu hadisi şerifine göre hareket etmek esas olmalıdır. "Hüsnüzan, iman gereğidir." (Ebû Dâvûd, Cenâiz 13, Edeb 81)
Peygamber Efendimiz (sav), "Kim istemedikleri ya da ısrarla kaçındıkları halde bir grubun konuşmalarına kulak kabartırsa, kıyamet günü kulağına kurşun dökülür ."( Buhar,Ta'bir,45) buyurarak, başkalarının konuşmalarını gizlice dinlemenin ahiretteki cezasının şiddetine vurgu yapmaktadır. İnsanların ayıp ve kusurlarını araştırmak kimsenin görevi değildir. İnsanın işlemiş olduğu hata ve günahlar kul ile Allah arasındadır. Bunu kimsenin araştırmaya hakkı yoktur. Hz. İsa, "Kendinizi rab gibi görüp insanların günahlarını araştırmayın. Kendinizi kul gibi görüp kendi günahlarınıza bakın!"(Muvatta', Kelam,3) buyurarak insanların hata ve günahlarının kimseyi ilgilendirmeyeceğini, bunun sadece Allah'ın konumuna has bir bilgi olduğunu ifade etmektedir. Allah her insanın kusur ve ayıplarını görüp bildiğine göre insanların bunları tekrar araştırıp gün yüzüne çıkarması gibi bir vazifeyi üstlenmesine gerek yoktur.
Hz. Ömer zaman zaman geceleri Medine sokaklarına teftişe çıkmaktadır. Yine böyle bir gece sokakları kolaçan ederken evlerden birinde bir adamın şarkı söylediğini duyar. Hemen evin duvarına tırmanır ve içeride gördüğü nahoş durum karşısında şöyle seslenir: "Ey Allah'ın düşmanı! O'nun yasakladığı bir şeyi işlediğin halde Allah'ın senin (günahını) gizleyeceğini mi sandın?" Bunun üzerine içerideki adam "Ve sen ey Müminlerin emiri! Hakkımda (karar vermek için) acele etme! Ben bir konuda Allah'a karşı geldiysem, sen Allah'a üç konuda karşı geldin. Allah Teala, 'Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. (Hucurat, 12) buyuruyor sen araştırdın. Allah, 'Evlere kapılarından girin.'(Bakara,189) buyuruyor, sen duvarıma tırmandın. Ve sen izin almadan evime girdin. Hâlbuki Allah, 'Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selam vermeden girmeyin.'(Nur, 27)buyuruyor." Bu sözler üzerine Hz. Ömer "Yönetici, halka su-i zan ile muamele ederse onları yoldan çıkarır."( Ebu Davud, Edeb. 37.) buyurarak bu konudaki ölçüyü bize açıklamaktadır.
Dolayısıyla yapılacak araştırmalar kesin sonuçlara ulaşmadan kişilerin zan altında bırakılmaması dikkat edilmesi gereken önemli bir husustur. Yine Allah Teâla, "Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur."(İsra,136.) buyurarak kesin bilgi sahibi olunmadan kişileri töhmet altında bırakmanın vebaline dikkat çekmektedir.
İslam, tecessüsü yasaklamakla birlikte, kişinin elinde olmayan sebeplerle başkasının ayıp ve kusurlarına şahit olması durumunda bile onları örtmesini öğütlemektedir. Peygamber Efendimiz (sav), "Bir kul bir başka kulun(ayıbını) dünyada örterse, Allah da kıyamet günü onun (ayıbını) örter."( Müslim. Birr, 72 ) buyurarak ayıpların üzerinin örtülerek gizli kalmasını tavsiye etmektedir.
FIKIH KÖŞEMİZ
444 veya 4444 gibi belli sayıda dua yapma uygulamasının dini bir dayanağı var mıdır?
Duaların kabulü için samimiyet önemli olup, belirli sayılarda okunması/yapılması şart değildir (Mü’min, 40/65; Tirmizî, Deavât, 66). Salât-ı tefriciyenin ya da herhangi bir duanın 4444 defa veya belli zamanlarda okunması şart olmadığı gibi okunduğunda muhakkak kabul olunacağını ifade eden herhangi bir ayet ve hadis bulunmamaktadır. Kişinin, bir isteğinin yerine gelmesini Allah’tan isteyeceği vakit, iki rekât namaz kılması (İbn Mâce, Dua, 13), Allah’a hamd edip Hz. Peygamber (s.a.s.)’e salât-u selamda bulunması (Ebû Dâvud, Salât, 358), duadan önce tevbe-istiğfar etmesi tavsiye edilir (Müslim, Zekât, 19).
İnsanların gizli kusur ve ayıplarının araştırılmasına tecessüs denilmektedir. Her ne kadar hadis metinlerinde, önemine işâret için ayrıca tehassüs kelimesiyle ifâde edilmişse de gizli konuşmaların dinlenmesi, tecessüse dâhildir. Her ikisi de haramdır. “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır. Gizlilikleri araştırmayın, birbirinizin gıybetini yapmayın; herhangi biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Bak bundan tiksindiniz! Allah’a itaatsizlikten de sakının. Allah tövbeleri çokça kabul etmektedir, rahmeti sonsuzdur”.(Hucurat,12)
Zan, kesin bilgi olmadan öyle veya böyle tahminde bulunmak ve buna dayanarak hüküm vermek demektir. İyi tahmine hüsnüzan, kötü tahmin ve düşünmeye de sûizan denilmektedir. Burada kendisinden uzak durulması istenilen, kötü zandır. Zanla konuşulduğu veya zan herhangi bir şekilde açıklandığı zaman sorumluluk sebebi olur. Hüsnüzan etmek kişiye herhangi bir vebal yüklemez. Bu sebeple gerçeğin öğrenilemediği yerlerde müslümanlara düşen ahlaki ilke Efendimizin şu hadisi şerifine göre hareket etmek esas olmalıdır. "Hüsnüzan, iman gereğidir." (Ebû Dâvûd, Cenâiz 13, Edeb 81)
Peygamber Efendimiz (sav), "Kim istemedikleri ya da ısrarla kaçındıkları halde bir grubun konuşmalarına kulak kabartırsa, kıyamet günü kulağına kurşun dökülür ."( Buhar,Ta'bir,45) buyurarak, başkalarının konuşmalarını gizlice dinlemenin ahiretteki cezasının şiddetine vurgu yapmaktadır. İnsanların ayıp ve kusurlarını araştırmak kimsenin görevi değildir. İnsanın işlemiş olduğu hata ve günahlar kul ile Allah arasındadır. Bunu kimsenin araştırmaya hakkı yoktur. Hz. İsa, "Kendinizi rab gibi görüp insanların günahlarını araştırmayın. Kendinizi kul gibi görüp kendi günahlarınıza bakın!"(Muvatta', Kelam,3) buyurarak insanların hata ve günahlarının kimseyi ilgilendirmeyeceğini, bunun sadece Allah'ın konumuna has bir bilgi olduğunu ifade etmektedir. Allah her insanın kusur ve ayıplarını görüp bildiğine göre insanların bunları tekrar araştırıp gün yüzüne çıkarması gibi bir vazifeyi üstlenmesine gerek yoktur.
Hz. Ömer zaman zaman geceleri Medine sokaklarına teftişe çıkmaktadır. Yine böyle bir gece sokakları kolaçan ederken evlerden birinde bir adamın şarkı söylediğini duyar. Hemen evin duvarına tırmanır ve içeride gördüğü nahoş durum karşısında şöyle seslenir: "Ey Allah'ın düşmanı! O'nun yasakladığı bir şeyi işlediğin halde Allah'ın senin (günahını) gizleyeceğini mi sandın?" Bunun üzerine içerideki adam "Ve sen ey Müminlerin emiri! Hakkımda (karar vermek için) acele etme! Ben bir konuda Allah'a karşı geldiysem, sen Allah'a üç konuda karşı geldin. Allah Teala, 'Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. (Hucurat, 12) buyuruyor sen araştırdın. Allah, 'Evlere kapılarından girin.'(Bakara,189) buyuruyor, sen duvarıma tırmandın. Ve sen izin almadan evime girdin. Hâlbuki Allah, 'Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selam vermeden girmeyin.'(Nur, 27)buyuruyor." Bu sözler üzerine Hz. Ömer "Yönetici, halka su-i zan ile muamele ederse onları yoldan çıkarır."( Ebu Davud, Edeb. 37.) buyurarak bu konudaki ölçüyü bize açıklamaktadır.
Dolayısıyla yapılacak araştırmalar kesin sonuçlara ulaşmadan kişilerin zan altında bırakılmaması dikkat edilmesi gereken önemli bir husustur. Yine Allah Teâla, "Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur."(İsra,136.) buyurarak kesin bilgi sahibi olunmadan kişileri töhmet altında bırakmanın vebaline dikkat çekmektedir.
İslam, tecessüsü yasaklamakla birlikte, kişinin elinde olmayan sebeplerle başkasının ayıp ve kusurlarına şahit olması durumunda bile onları örtmesini öğütlemektedir. Peygamber Efendimiz (sav), "Bir kul bir başka kulun(ayıbını) dünyada örterse, Allah da kıyamet günü onun (ayıbını) örter."( Müslim. Birr, 72 ) buyurarak ayıpların üzerinin örtülerek gizli kalmasını tavsiye etmektedir.
FIKIH KÖŞEMİZ
444 veya 4444 gibi belli sayıda dua yapma uygulamasının dini bir dayanağı var mıdır?
Duaların kabulü için samimiyet önemli olup, belirli sayılarda okunması/yapılması şart değildir (Mü’min, 40/65; Tirmizî, Deavât, 66). Salât-ı tefriciyenin ya da herhangi bir duanın 4444 defa veya belli zamanlarda okunması şart olmadığı gibi okunduğunda muhakkak kabul olunacağını ifade eden herhangi bir ayet ve hadis bulunmamaktadır. Kişinin, bir isteğinin yerine gelmesini Allah’tan isteyeceği vakit, iki rekât namaz kılması (İbn Mâce, Dua, 13), Allah’a hamd edip Hz. Peygamber (s.a.s.)’e salât-u selamda bulunması (Ebû Dâvud, Salât, 358), duadan önce tevbe-istiğfar etmesi tavsiye edilir (Müslim, Zekât, 19).