
“Bir zamanlar, eski Yunanistan’ın Teb şehrinde insanları isyan ettiren bir cinayet işlenmişti...
Şehrin soylu ailelerinden birinin yakışıklı, iyi eğitim almış genç oğlu, alt sınıftan çirkin, yaşlı, kambur biri tarafından şehir meydanında nedensizce ve vahşice, kafasına çekiçle vurularak öldürülmüştü.
Maktul, şehirde çok sevilen, geleceği parlak, yakışıklı kısaca herkesin imrenerek baktığı bir delikanlı idi. Belki de bu yüzden insanlar onun katledilmesine çok öfkelenmiş, isyan etmişlerdi.
Kadınlar ve genç kızlar ölünün arkasından oluk oluk gözyaşı dökmüştü. Gencin arkadaşları katili linç etmek istemişler ama Teb şehri yargıçları ve yöneticileri gelenekleri hatırlatarak adil bir yargılamanın gerekliliğini savunmuşlardı.
Katil o güne kadar kimsenin dikkatini çekmeyen kambur, bir gözü kör, bodur, çirkin az konuşan bir adammış. Daha önce hiç bir suça karışmamış silik bir adam. Şehrin meydanının köşesindeki tezgahında çarık yapıp satar, kıt kanaat geçinirmiş.
İşte bu adamı şehrin geleneklerini korumak ve gençlere öğretmek uğruna yargılamaya karar vermişler, çarıkçıyı asmadan önce usulen de olsa yargılamak gerekiyormuş.
Ama kimse mahkemede çarıkçıyı savunmak istemiyormuş.
Çaresiz Atina’dan bir avukat çağırtmışlar. Atina'dan gelen genç avukat önce olayı dinlemiş sonra da çarıkçı ile hücresinde görüşmüş ve dava gününü beklemeye başlamış.
Dava günü şehrin meydanında kurulan mahkemede önce savcı kısa bir suçlama konuşması yapmış. Halkı o denli galeyana getirmiş ki yargıç ve kolluk güçleri halkın öfkesini dindirmekte bir hayli zorlanmışlar.
Sonra söz savunmaya gelmiş.
Herkes dikkat kesilmiş. Atina'dan gelen genç avukat kürsüye çıkmış ve yüksek sesle şunu söylemiş:
-Teb şehrinin soylu ve bilge yargıçları önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin yargıçlarının selamlarını getirdim.
Bu güzel sözler, doğrusu herkesi etkilemiş ve Tebli yargıç da Atina şehrinin yargıçlarına hitaben kısa bir teşekkür konuşması yapmış.
Sonra avukat savunmasına devam etmiş:
-Teb şehrinin adil savcıları önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin savcılarının selamlarını getirdim.
Savcılar başlarını eğip selam vermişler, avukat devam etmiş:
-Teb şehrinin aziz mahkeme görevlileri önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin mahkeme görevlilerinin selamlarını getirdim…
İnsanlar bu garip savunma karşısında mırıldanmaya başlamışlar ama avukat çarıkçının iki yanındaki askerlere dönüp devam etmiş:
-Teb şehrinin aziz askerleri önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin askerlerinin selamlarını getirdim…
Mırıldanmalar homurdanmalara dönüşmüş ama avukat devam etmiş; -Teb şehrinin aziz yurttaşları önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin yurttaşlarının selamlarını getirdim…
‘Eh artık, nasılsa selam söyleyecek kimse kalmadı’ diye düşünmüş herkes dikkatle arkadan gelecekleri dinlemeye başlamışlar:
-Teb şehrinin sevgili çocukları önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin çocuklarının selamlarını getirdim…
İşte bu da bardağı taşıran damla olmuş, herkes isyan etmiş ve bağırmaya başlamış hatta bazıları avukatın başına bir şeyler atmaya bile başlamışlar.
Yargıç geleneklere rağmen çok kızdığından halkın öfkesini boşaltmasına bir süre izin verip sonra avukatı uyarmış:
-Genç dostum lütfen artık savunmanıza başlayın selam faslını keselim!
Avukat bu uyarı üstüne bir süre seslerin kesilmesini beklemiş ve sonra da kendinden emin şunları söylemiş:
-Ben zaten savunmamı yapıyorum sayın yargıç. Üstelik biraz evvel sizin de söz alıp yankı verdiğiniz üzere sadece soylu ve güzel sözler, selamlar ve sevgiler iletiyorum…
-Evet ama sıktınız artık!
diye cevap vermiş yargıç ve ilave etmiş;
-Görmüyor musunuz, sabırlar taştı halk isyan ediyor.
-Anlatmak istediğim de budur işte sayın yargıç…
demiş avukat
-Güzel ve soylu sözlerim bile tekrarlanınca sizleri sıktı ve isyana sevk etti. Yurttaşlardan bazıları ellerine fırsat geçse şu anda beni dövebilirler bile.
Sonra Avukat biraz durmuş ve yavaşça tekrarlamış
-Anlatmak istediğim de bu…
Herkes dikkat kesilince sürdürmüş konuşmasını
-Maktul, her gün yanımda oturan çarıkçının tezgahının önünden geçerdi ve bu zavallı adamı görünce onu nasıl selamlardı bilir misiniz?
İşte bu noktada avukat sesini alaycı bir tona sokmuş ve çarıkçıya dönerek:
-Hey kambur, nasılsın?
Bir an susmuş Avukat, halkı süzmüş ve ardından devam etmiş:
-Sonra maktul genç, evine dönerken her seferinde yine çarıkçının yanından geçerdi ve tekrarlardı her zamanki alaycı sesiyle:
-Hey kambur tek gözüne iyi bak ha!
O noktada işte herkes, başını önüne eğip için için ağlayan çarıkçıya bakmıştı. Avukat devam etti:
-Ve sonra başkalarının yanında şunu da derdi maktul genç: (yine kışkırtıcı bir sesle kambur çarıkçıya dönerek) Hey kambur, sen bu boyla çarıkçı olacağına baca temizleyici olmalıymışsın! Hiç olmazsa çirkin yüzünü isten görmezdik… Ha unuttum ama sen bu kamburla bacaya sığmazsın sen değil mi?
Daha neler neler söylerdi de tekrarlamaya dilim varmıyor. Sıkılırsınız biliyorum!
Artık meydandakilerden çıt çıkmıyordu.
Avukat devam etti:
-İşte böyle aşağılayıcı sözcüklerle her gün selamlanmak ne demektir bilir misiniz?
Bir an sessizlikten sonra seyircilere doğru yürüdü ve sürdürdü:
-Kaderinize küsmüş yalnız ve yoksul olduğunuzu düşünün, kimsenin bakmak istemediği kadar çirkin ve ümitsizsiniz ve sizinle her gün tek konuşan, tek selam veren kişi de bu zavallılığınızı sürekli yüzünüze vuruyor. Bir düşünün ne hissederdiniz?..
Avukat yarattığı tesirden artık emindi. Meydanda tek duyulan ses çarıkçının gizlemeye çalıştığı hıçkırıklarının sesi idi. Küskün bir sesle;
-Ben ise sizleri sadece güzel sözlerle selamlamak istemiştim. Bu bile size sıkıcı geldi, tahammül edemediniz…
Durdu, arkasını döndü ve yargıca dönüp:
-Her neyse, savunmam bu kadar sayın yargıç.
dedi.“
***
Sonucu şimdi ben de merak ettim doğrusu.
Yargıç nasıl bir karar vermiş olabilir?
Herhalde ölüm cezası vermemiştir katile…
Değerli eğitimci, sevgili ağabeyim Naci Ceylan’ın geçtiğimiz mayıs ayında yaptığı bir sosyal medya paylaşımından alıntıladım bu metni.
Tekrar, tekrar, tekrar okuduğum halde hiç sıkılmadığım için de içindeki o müthiş mesajın anlaşılması ümidiyle size aktardım.
Şehrin soylu ailelerinden birinin yakışıklı, iyi eğitim almış genç oğlu, alt sınıftan çirkin, yaşlı, kambur biri tarafından şehir meydanında nedensizce ve vahşice, kafasına çekiçle vurularak öldürülmüştü.
Maktul, şehirde çok sevilen, geleceği parlak, yakışıklı kısaca herkesin imrenerek baktığı bir delikanlı idi. Belki de bu yüzden insanlar onun katledilmesine çok öfkelenmiş, isyan etmişlerdi.
Kadınlar ve genç kızlar ölünün arkasından oluk oluk gözyaşı dökmüştü. Gencin arkadaşları katili linç etmek istemişler ama Teb şehri yargıçları ve yöneticileri gelenekleri hatırlatarak adil bir yargılamanın gerekliliğini savunmuşlardı.
Katil o güne kadar kimsenin dikkatini çekmeyen kambur, bir gözü kör, bodur, çirkin az konuşan bir adammış. Daha önce hiç bir suça karışmamış silik bir adam. Şehrin meydanının köşesindeki tezgahında çarık yapıp satar, kıt kanaat geçinirmiş.
İşte bu adamı şehrin geleneklerini korumak ve gençlere öğretmek uğruna yargılamaya karar vermişler, çarıkçıyı asmadan önce usulen de olsa yargılamak gerekiyormuş.
Ama kimse mahkemede çarıkçıyı savunmak istemiyormuş.
Çaresiz Atina’dan bir avukat çağırtmışlar. Atina'dan gelen genç avukat önce olayı dinlemiş sonra da çarıkçı ile hücresinde görüşmüş ve dava gününü beklemeye başlamış.
Dava günü şehrin meydanında kurulan mahkemede önce savcı kısa bir suçlama konuşması yapmış. Halkı o denli galeyana getirmiş ki yargıç ve kolluk güçleri halkın öfkesini dindirmekte bir hayli zorlanmışlar.
Sonra söz savunmaya gelmiş.
Herkes dikkat kesilmiş. Atina'dan gelen genç avukat kürsüye çıkmış ve yüksek sesle şunu söylemiş:
-Teb şehrinin soylu ve bilge yargıçları önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin yargıçlarının selamlarını getirdim.
Bu güzel sözler, doğrusu herkesi etkilemiş ve Tebli yargıç da Atina şehrinin yargıçlarına hitaben kısa bir teşekkür konuşması yapmış.
Sonra avukat savunmasına devam etmiş:
-Teb şehrinin adil savcıları önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin savcılarının selamlarını getirdim.
Savcılar başlarını eğip selam vermişler, avukat devam etmiş:
-Teb şehrinin aziz mahkeme görevlileri önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin mahkeme görevlilerinin selamlarını getirdim…
İnsanlar bu garip savunma karşısında mırıldanmaya başlamışlar ama avukat çarıkçının iki yanındaki askerlere dönüp devam etmiş:
-Teb şehrinin aziz askerleri önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin askerlerinin selamlarını getirdim…
Mırıldanmalar homurdanmalara dönüşmüş ama avukat devam etmiş; -Teb şehrinin aziz yurttaşları önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin yurttaşlarının selamlarını getirdim…
‘Eh artık, nasılsa selam söyleyecek kimse kalmadı’ diye düşünmüş herkes dikkatle arkadan gelecekleri dinlemeye başlamışlar:
-Teb şehrinin sevgili çocukları önünüzde saygı ile eğilirim. Sizlere Atina şehrinin çocuklarının selamlarını getirdim…
İşte bu da bardağı taşıran damla olmuş, herkes isyan etmiş ve bağırmaya başlamış hatta bazıları avukatın başına bir şeyler atmaya bile başlamışlar.
Yargıç geleneklere rağmen çok kızdığından halkın öfkesini boşaltmasına bir süre izin verip sonra avukatı uyarmış:
-Genç dostum lütfen artık savunmanıza başlayın selam faslını keselim!
Avukat bu uyarı üstüne bir süre seslerin kesilmesini beklemiş ve sonra da kendinden emin şunları söylemiş:
-Ben zaten savunmamı yapıyorum sayın yargıç. Üstelik biraz evvel sizin de söz alıp yankı verdiğiniz üzere sadece soylu ve güzel sözler, selamlar ve sevgiler iletiyorum…
-Evet ama sıktınız artık!
diye cevap vermiş yargıç ve ilave etmiş;
-Görmüyor musunuz, sabırlar taştı halk isyan ediyor.
-Anlatmak istediğim de budur işte sayın yargıç…
demiş avukat
-Güzel ve soylu sözlerim bile tekrarlanınca sizleri sıktı ve isyana sevk etti. Yurttaşlardan bazıları ellerine fırsat geçse şu anda beni dövebilirler bile.
Sonra Avukat biraz durmuş ve yavaşça tekrarlamış
-Anlatmak istediğim de bu…
Herkes dikkat kesilince sürdürmüş konuşmasını
-Maktul, her gün yanımda oturan çarıkçının tezgahının önünden geçerdi ve bu zavallı adamı görünce onu nasıl selamlardı bilir misiniz?
İşte bu noktada avukat sesini alaycı bir tona sokmuş ve çarıkçıya dönerek:
-Hey kambur, nasılsın?
Bir an susmuş Avukat, halkı süzmüş ve ardından devam etmiş:
-Sonra maktul genç, evine dönerken her seferinde yine çarıkçının yanından geçerdi ve tekrarlardı her zamanki alaycı sesiyle:
-Hey kambur tek gözüne iyi bak ha!
O noktada işte herkes, başını önüne eğip için için ağlayan çarıkçıya bakmıştı. Avukat devam etti:
-Ve sonra başkalarının yanında şunu da derdi maktul genç: (yine kışkırtıcı bir sesle kambur çarıkçıya dönerek) Hey kambur, sen bu boyla çarıkçı olacağına baca temizleyici olmalıymışsın! Hiç olmazsa çirkin yüzünü isten görmezdik… Ha unuttum ama sen bu kamburla bacaya sığmazsın sen değil mi?
Daha neler neler söylerdi de tekrarlamaya dilim varmıyor. Sıkılırsınız biliyorum!
Artık meydandakilerden çıt çıkmıyordu.
Avukat devam etti:
-İşte böyle aşağılayıcı sözcüklerle her gün selamlanmak ne demektir bilir misiniz?
Bir an sessizlikten sonra seyircilere doğru yürüdü ve sürdürdü:
-Kaderinize küsmüş yalnız ve yoksul olduğunuzu düşünün, kimsenin bakmak istemediği kadar çirkin ve ümitsizsiniz ve sizinle her gün tek konuşan, tek selam veren kişi de bu zavallılığınızı sürekli yüzünüze vuruyor. Bir düşünün ne hissederdiniz?..
Avukat yarattığı tesirden artık emindi. Meydanda tek duyulan ses çarıkçının gizlemeye çalıştığı hıçkırıklarının sesi idi. Küskün bir sesle;
-Ben ise sizleri sadece güzel sözlerle selamlamak istemiştim. Bu bile size sıkıcı geldi, tahammül edemediniz…
Durdu, arkasını döndü ve yargıca dönüp:
-Her neyse, savunmam bu kadar sayın yargıç.
dedi.“
***
Sonucu şimdi ben de merak ettim doğrusu.
Yargıç nasıl bir karar vermiş olabilir?
Herhalde ölüm cezası vermemiştir katile…
Değerli eğitimci, sevgili ağabeyim Naci Ceylan’ın geçtiğimiz mayıs ayında yaptığı bir sosyal medya paylaşımından alıntıladım bu metni.
Tekrar, tekrar, tekrar okuduğum halde hiç sıkılmadığım için de içindeki o müthiş mesajın anlaşılması ümidiyle size aktardım.