
‘Bir dal kırılmış, ne çıkar! Yeter ki çınarın gövdesi sağlam kalsın...’ demiş Cengiz Aytmatov (12 Aralık 1928, Kırgızistan - 10 Haziran 2008, Almanya)…
Büyük söz, muhteşem bir anlatım, deha seviyesinde bir yazar…
★★
1992’de bir festivale katılmak için İstanbul’a geldiğinde tanışmıştım Cengiz Aytmatov’la. Dışarıda hava berbattı. Galata civarında bir salonda, otuz kırk kişilik küçük bir söyleşi grubuyla bir araya gelmişti. Büyük sahne söyleşisinin iptal edilmemesini, mümkünse daha samimi bir odaya geçilmesini kendisi özellikle istemişti. Ben de orada bulunan çok şanslı insanlardan biriydim.
Müthiş, tarif edilemez güzellikte bir deneyimdi benim için…
Kırgız Türkçesi, Rusça, İngilizce ve Türkiye Türkçesine çeviri arasında gezinen iki saatlik o çok dilli söyleşinin özeti şuydu:
Edebiyat eşittir hayat…
Ve Aytmatov eşittir evrensel kültür…
Öte yandan genel Türk kültürü açısından öyle bir evlada sahip olmak muazzam, tarifsiz bir onur…
★★
Geçtiğimiz yıl 9 Haziran günü, Cengiz Aytmatov’un ölüm yıldönümüne NTV’nin konuya ilişkin haberinde şu ifadeler geçmiş, not almışım:
“Kırgız yerel edebiyatının yanı sıra Rus ve Türk edebiyatında da önde gelen isimlerden biri olan Aytmatov, Beyaz Gemi, Cemile, Selvi Boylum Al Yazmalım, Gün Olur Asra Bedel, Cengiz Han'a Küsen Bulut, Elveda Gülsarı, Dişi Kurdun Rüyaları ve Toprak Ana adlı unutulmaz edebiyat yapıtlarına imza attı…
Aytmatov, devlet adamı Törekul Aytmatov ile Tatar asıllı tiyatro sanatçısı ve öğretmen Nagima Aytmatov'un çocuğu olarak 12 Aralık 1928'de dünyaya geldi. Aytmatov'un babası, 1937'de tutuklandı ve bir yıl sonra dönemin Sovyet iktidarı tarafından idam edildi. Cengiz Aytmatov da bunun üzerine henüz 14 yaşında hayata atılmak zorunda kaldı; vergi tahsildarlığı, tarım makineleri sayımcılığı, 20’sinden sonra da Rusça öğretmenliği yaptı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra 1946'da ailesiyle Cambul'a taşınan Aytmatov, Veteriner Teknik Okuluna girdi ve yüksek öğrenimini 1953'te Bişkek'teki Tarım Enstitüsü’nde tamamladı.
Usta edebiyatçı, 1952'de kaleme aldığı Gazeteci Cyuda adlı öyküde, savaş sonrası açlık ve sefalet çeken Japon çocuklarının yaşamlarını anlattı. Yazarlık kariyerine Moskova'da başlayan Aytmatov, 1956-1958 arasında Rusya'nın başkenti Moskova'daki Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsünde eğitimine devam etti. Kırgızistan'ın folklorik hikayelerini modern edebiyatla harmanlayan usta yazar, eserleriyle 1957’de Sovyet Yazarlar Birliği'ne kabul edildi, 1963'te ise Lenin Ödülü'ne layık görüldü.
Yazar Aytmatov, edebi çalışmalarına ek olarak, Sovyetler Birliği Parlamentosunda milletvekili olarak da görev yaptı.”
★★
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin eski Devlet Başkanı ve son lideri Mihail Gorbaçov'un danışmanlığını yapan beş kişiden biri olan Aytmatov, ülkesinde o kadar çok seviliyordu ki devleti bu sevgiye duyarsız kalamadı. Zaman zaman muhalif çıkışları olmasına karşın 1996'da Kırgızistan Cumhurbaşkanı Askar Akayev tarafından ‘Kültür Elçisi’ sıfatıyla Kırgızistan'ın UNESCO temsilciliğine tayin edildi (anımsayacağınız üzere aynı yıl Türkiye’yi UNESCO’da Zülfü Livaneli Kültür Elçisi olarak temsil etmeye başlayacak ve Livaneli, 2016 UNESCO’nun kültürel ilkelerinden saptığını söyleyerek bu görevinden istifa edecekti).
(Devamı yarın…)
*: Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız dergisi Haziran-2021 sayısındaki yazısından alıntıdır.
Büyük söz, muhteşem bir anlatım, deha seviyesinde bir yazar…
★★
1992’de bir festivale katılmak için İstanbul’a geldiğinde tanışmıştım Cengiz Aytmatov’la. Dışarıda hava berbattı. Galata civarında bir salonda, otuz kırk kişilik küçük bir söyleşi grubuyla bir araya gelmişti. Büyük sahne söyleşisinin iptal edilmemesini, mümkünse daha samimi bir odaya geçilmesini kendisi özellikle istemişti. Ben de orada bulunan çok şanslı insanlardan biriydim.
Müthiş, tarif edilemez güzellikte bir deneyimdi benim için…
Kırgız Türkçesi, Rusça, İngilizce ve Türkiye Türkçesine çeviri arasında gezinen iki saatlik o çok dilli söyleşinin özeti şuydu:
Edebiyat eşittir hayat…
Ve Aytmatov eşittir evrensel kültür…
Öte yandan genel Türk kültürü açısından öyle bir evlada sahip olmak muazzam, tarifsiz bir onur…
★★
Geçtiğimiz yıl 9 Haziran günü, Cengiz Aytmatov’un ölüm yıldönümüne NTV’nin konuya ilişkin haberinde şu ifadeler geçmiş, not almışım:
“Kırgız yerel edebiyatının yanı sıra Rus ve Türk edebiyatında da önde gelen isimlerden biri olan Aytmatov, Beyaz Gemi, Cemile, Selvi Boylum Al Yazmalım, Gün Olur Asra Bedel, Cengiz Han'a Küsen Bulut, Elveda Gülsarı, Dişi Kurdun Rüyaları ve Toprak Ana adlı unutulmaz edebiyat yapıtlarına imza attı…
Aytmatov, devlet adamı Törekul Aytmatov ile Tatar asıllı tiyatro sanatçısı ve öğretmen Nagima Aytmatov'un çocuğu olarak 12 Aralık 1928'de dünyaya geldi. Aytmatov'un babası, 1937'de tutuklandı ve bir yıl sonra dönemin Sovyet iktidarı tarafından idam edildi. Cengiz Aytmatov da bunun üzerine henüz 14 yaşında hayata atılmak zorunda kaldı; vergi tahsildarlığı, tarım makineleri sayımcılığı, 20’sinden sonra da Rusça öğretmenliği yaptı. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra 1946'da ailesiyle Cambul'a taşınan Aytmatov, Veteriner Teknik Okuluna girdi ve yüksek öğrenimini 1953'te Bişkek'teki Tarım Enstitüsü’nde tamamladı.
Usta edebiyatçı, 1952'de kaleme aldığı Gazeteci Cyuda adlı öyküde, savaş sonrası açlık ve sefalet çeken Japon çocuklarının yaşamlarını anlattı. Yazarlık kariyerine Moskova'da başlayan Aytmatov, 1956-1958 arasında Rusya'nın başkenti Moskova'daki Maksim Gorki Edebiyat Enstitüsünde eğitimine devam etti. Kırgızistan'ın folklorik hikayelerini modern edebiyatla harmanlayan usta yazar, eserleriyle 1957’de Sovyet Yazarlar Birliği'ne kabul edildi, 1963'te ise Lenin Ödülü'ne layık görüldü.
Yazar Aytmatov, edebi çalışmalarına ek olarak, Sovyetler Birliği Parlamentosunda milletvekili olarak da görev yaptı.”
★★
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'nin eski Devlet Başkanı ve son lideri Mihail Gorbaçov'un danışmanlığını yapan beş kişiden biri olan Aytmatov, ülkesinde o kadar çok seviliyordu ki devleti bu sevgiye duyarsız kalamadı. Zaman zaman muhalif çıkışları olmasına karşın 1996'da Kırgızistan Cumhurbaşkanı Askar Akayev tarafından ‘Kültür Elçisi’ sıfatıyla Kırgızistan'ın UNESCO temsilciliğine tayin edildi (anımsayacağınız üzere aynı yıl Türkiye’yi UNESCO’da Zülfü Livaneli Kültür Elçisi olarak temsil etmeye başlayacak ve Livaneli, 2016 UNESCO’nun kültürel ilkelerinden saptığını söyleyerek bu görevinden istifa edecekti).
(Devamı yarın…)
*: Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız dergisi Haziran-2021 sayısındaki yazısından alıntıdır.