
Sözlükte “bir şeyi anmak, hatırlamak” anlamındaki zikir (zikr) kelimesi (çoğulu zükûr, ezkâr) dinî literatürde; “Allah’ı anmak ve unutmamak suretiyle gafletten ve nisyandan kurtuluş” anlamında kullanılır. Zikir dil veya kalp ya da her ikisiyle beraber yapılır; bu ise ya unutulan bir şeyi hatırlama ya da hatırda olanı muhafaza etme şeklinde olur. (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “ẕikr” md.) Zikir, sürekli, Allah’ı hatırında tutmak ve devamlı Yüce Yaratanın gözetiminde olduğunun bilincinde olmaktır. Allah’ı zikretmek, inanan kalbin gıdası, derdin devası, kurtuluş vesilesidir. Zikir kalplerin neşesi, ıstıraplı gönüllerin huzur kaynağıdır. İlahi fermanda Rabbimin de buyurduğu üzere; “Bilin ki, kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzur bulur. “(Ra’d/28 ) manevi huzura açılan kapının anahtarıdır.
Sabah akşam Allah'ı zikrediyor olmak için (Ahzap/41-42) sadece Allah'ı zihinde tutmak ve dil ile zikir cümlelerini tekrarlamak yeterli değildir. Hz. Peygamber'in, ''Allah'a itaat eden Allah'ı zikretmiş olur."(Beyhaki, Şuabul iman 1.452 ) gerçeğinden hareketle Kur'an ve sünnete uygun bir hayat sürmedikçe, dinin vecibelerini yerine getirip, yasaklarından kaçınarak Rabbin ismini gönle nakşetmedikçe zikir kemale ermez. Bizi en güzel şekilde yaratıp başta akıl olmak üzere her türlü nimet ile donatan Rabbimizi zikretmemek yani O'nu unutmak ise nankörlüktür, en masum ifadeyle gaflettir. Yüce Rabbimiz bir ayette, "Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah'ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlarınta kendileridir. "(Münafikun/9) diye seslenerek dünya meşguliyetlerinin aldatıcı rolüne işaret etmiştir. Her hal ve şartta Allah 'ı zikretmekle sorumlu olan mümini Allah 'ın zikrinden alıkoyacak hiçbir sebep olamaz, olmamalıdır. Çünkü zikirsiz bir hayat inanan insan için ölümdür, hayatın anlamını yitirmesi demektir. “Rabbini zikreden kimse ile zikretmeyen kimsenin misali diri ile ölüm misali gibidir”.(Buhari, Deavat,66)
“O gün, ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah’a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).” (Şuarâ, 88-89). Bu dünyâ hayâtında Rabbimizi kaç kerre zikredersek, yarın ahirette ilâhî vuslata o nisbette nâil olacağız. “Virdi olmayanın vâridi olmaz” demişlerdir. Allah’ı unutarak yaşayanları Allah da hem dünyada hem de ahirette unutacaktır. Bu dünyada kendisine nankörlük edenleri Allah, o büyük günde rahmetinden mahrum bırakacaktır. Dünyanın esiri olanlara, Allah’ın merhametinden başka hiç bir sığınağın olmadığı mahşer gününde şöyle seslenilecektir: “Siz bu günü yaşayacağınızı nasıl unuttuysanız biz de bugün sizi unutuyoruz. Şüphesiz varacağınız yer, ateştir. Size yardım edecek kimse de yoktur.” (Câsiye, /34.) Sen Allah'ı unutursan Allah da seni unutur, hem de kendi kendini unutursun belki de bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket bu olsa gerek! İlahi ferman böyle “Allâh’ı unutan ve bu yüzden Allâh’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” (Haşr, 19)
Bütün kötülüklerin başı Allah Teâlâ’yı unutmaktır. Allah’ı hatırlamayan, O’nun kulları için hazırladığı hayat ölçülerine değer vermeyen kimseler, kendi basit zevk ve çıkarlarının içinde boğulmaları sebebiyle kendilerinden başkasını düşünmezler. Hâlbuki insan yaratıcısını ne kadar çok hatırlayıp anarsa, davranışlarına o nisbette çeki düzen verir ve O’nun rızâsını kazanmaya bakar. İyi bir insan olmanın, dolayısıyla hem dünyada hem âhirette mutlu olmanın yolu her fırsatta Allah Teâlâ’yı anmaktır. Şüphesiz zikirlerin en üstünü Allah’ın kelâmı olan Kur’an-ı Kerîm’dir. Onu okumak ve onu anlayıp hayatımıza tatbik edip hayatımızı ona göre dizayn ederek Rabbimizin rızasına uygun bir hayat yaşamaktır. Onun zikrinden uzak olanın en yakınındaki kişinin şeytan olacağını Kerim kitabımız şöyle ifade eder. “Kim Rahmân´ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz” (Zuhruf/36). Allah’ım! Seni anıp zikretmek, nimetlerine şükretmek, sana en güzel şekilde kulluk etmek için bizlere yardım eyle! ( AMİN )
FIKIH KÖŞEMİZ
Nazardan nasıl korunulur, nazar duası var mıdır?
Nazarın mahiyeti ve nasıl olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, bazı kimselerin bakışlarıyla olumsuz etkiler meydana getirebildikleri dinen de kabul edilmektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerîm’de: “İnkâr edenler Kur’an’ı dinlediklerinde, neredeyse seni gözleriyle yıkıp devireceklerdi.” (Kalem; 68/51-52) buyurulmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.): “Göz (nazar) haktır.” (Buhârî, Tıb, 35) buyurmuş; yüzünde sarılık gördüğü biri için; “Bunun için dua edin, çünkü kendisinde nazar var.” (Buhârî, Tıb, 34) demiştir.
Rasûlüllah’ın (s.a.s.) nazar değmesine karşı Muavvizeteyn (Felâk ve Nâs) sûrelerini okuduğu; ashabına da bunları okumalarını tavsiye ettiği rivayet edilmektedir (Tirmizî, Tıb, 16; İbn Mâce, Tıb, 32). Hz. Peygamber (s.a.s.)’in torunları Hasan ve Hüseyin’i nazar ve benzeri olumsuzluklardan korumak için onlara şu duayı okurdu: “Sizi her türlü şeytan ve zehirli hayvanlardan ve bütün kem gözlerden Allah’ın eksiksiz kelimelerine ısmarlarım.” (İbn Mâce, Tıb, 36). Yine Peygamberimiz (s.a.s.): “Kim hoşuna giden bir şey görür de; ‘MaşaAllahu la kuvvete illa billahi’ (Allah’ın dilediği olur. Ondan başka kuvvet ve kudret sahibi yoktur) derse, ona hiçbir şey zarar vermez.” (Beyhakî, Şuabu’l-İman, IV, 90) buyurmuştur.
Sabah akşam Allah'ı zikrediyor olmak için (Ahzap/41-42) sadece Allah'ı zihinde tutmak ve dil ile zikir cümlelerini tekrarlamak yeterli değildir. Hz. Peygamber'in, ''Allah'a itaat eden Allah'ı zikretmiş olur."(Beyhaki, Şuabul iman 1.452 ) gerçeğinden hareketle Kur'an ve sünnete uygun bir hayat sürmedikçe, dinin vecibelerini yerine getirip, yasaklarından kaçınarak Rabbin ismini gönle nakşetmedikçe zikir kemale ermez. Bizi en güzel şekilde yaratıp başta akıl olmak üzere her türlü nimet ile donatan Rabbimizi zikretmemek yani O'nu unutmak ise nankörlüktür, en masum ifadeyle gaflettir. Yüce Rabbimiz bir ayette, "Ey iman edenler! Mallarınız ve evlatlarınız sizi, Allah'ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlarınta kendileridir. "(Münafikun/9) diye seslenerek dünya meşguliyetlerinin aldatıcı rolüne işaret etmiştir. Her hal ve şartta Allah 'ı zikretmekle sorumlu olan mümini Allah 'ın zikrinden alıkoyacak hiçbir sebep olamaz, olmamalıdır. Çünkü zikirsiz bir hayat inanan insan için ölümdür, hayatın anlamını yitirmesi demektir. “Rabbini zikreden kimse ile zikretmeyen kimsenin misali diri ile ölüm misali gibidir”.(Buhari, Deavat,66)
“O gün, ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah’a kalb-i selîm (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).” (Şuarâ, 88-89). Bu dünyâ hayâtında Rabbimizi kaç kerre zikredersek, yarın ahirette ilâhî vuslata o nisbette nâil olacağız. “Virdi olmayanın vâridi olmaz” demişlerdir. Allah’ı unutarak yaşayanları Allah da hem dünyada hem de ahirette unutacaktır. Bu dünyada kendisine nankörlük edenleri Allah, o büyük günde rahmetinden mahrum bırakacaktır. Dünyanın esiri olanlara, Allah’ın merhametinden başka hiç bir sığınağın olmadığı mahşer gününde şöyle seslenilecektir: “Siz bu günü yaşayacağınızı nasıl unuttuysanız biz de bugün sizi unutuyoruz. Şüphesiz varacağınız yer, ateştir. Size yardım edecek kimse de yoktur.” (Câsiye, /34.) Sen Allah'ı unutursan Allah da seni unutur, hem de kendi kendini unutursun belki de bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket bu olsa gerek! İlahi ferman böyle “Allâh’ı unutan ve bu yüzden Allâh’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” (Haşr, 19)
Bütün kötülüklerin başı Allah Teâlâ’yı unutmaktır. Allah’ı hatırlamayan, O’nun kulları için hazırladığı hayat ölçülerine değer vermeyen kimseler, kendi basit zevk ve çıkarlarının içinde boğulmaları sebebiyle kendilerinden başkasını düşünmezler. Hâlbuki insan yaratıcısını ne kadar çok hatırlayıp anarsa, davranışlarına o nisbette çeki düzen verir ve O’nun rızâsını kazanmaya bakar. İyi bir insan olmanın, dolayısıyla hem dünyada hem âhirette mutlu olmanın yolu her fırsatta Allah Teâlâ’yı anmaktır. Şüphesiz zikirlerin en üstünü Allah’ın kelâmı olan Kur’an-ı Kerîm’dir. Onu okumak ve onu anlayıp hayatımıza tatbik edip hayatımızı ona göre dizayn ederek Rabbimizin rızasına uygun bir hayat yaşamaktır. Onun zikrinden uzak olanın en yakınındaki kişinin şeytan olacağını Kerim kitabımız şöyle ifade eder. “Kim Rahmân´ı zikretmekten gafil olursa, yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallat ederiz” (Zuhruf/36). Allah’ım! Seni anıp zikretmek, nimetlerine şükretmek, sana en güzel şekilde kulluk etmek için bizlere yardım eyle! ( AMİN )
FIKIH KÖŞEMİZ
Nazardan nasıl korunulur, nazar duası var mıdır?
Nazarın mahiyeti ve nasıl olduğu kesin olarak bilinmemekle beraber, bazı kimselerin bakışlarıyla olumsuz etkiler meydana getirebildikleri dinen de kabul edilmektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerîm’de: “İnkâr edenler Kur’an’ı dinlediklerinde, neredeyse seni gözleriyle yıkıp devireceklerdi.” (Kalem; 68/51-52) buyurulmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.): “Göz (nazar) haktır.” (Buhârî, Tıb, 35) buyurmuş; yüzünde sarılık gördüğü biri için; “Bunun için dua edin, çünkü kendisinde nazar var.” (Buhârî, Tıb, 34) demiştir.
Rasûlüllah’ın (s.a.s.) nazar değmesine karşı Muavvizeteyn (Felâk ve Nâs) sûrelerini okuduğu; ashabına da bunları okumalarını tavsiye ettiği rivayet edilmektedir (Tirmizî, Tıb, 16; İbn Mâce, Tıb, 32). Hz. Peygamber (s.a.s.)’in torunları Hasan ve Hüseyin’i nazar ve benzeri olumsuzluklardan korumak için onlara şu duayı okurdu: “Sizi her türlü şeytan ve zehirli hayvanlardan ve bütün kem gözlerden Allah’ın eksiksiz kelimelerine ısmarlarım.” (İbn Mâce, Tıb, 36). Yine Peygamberimiz (s.a.s.): “Kim hoşuna giden bir şey görür de; ‘MaşaAllahu la kuvvete illa billahi’ (Allah’ın dilediği olur. Ondan başka kuvvet ve kudret sahibi yoktur) derse, ona hiçbir şey zarar vermez.” (Beyhakî, Şuabu’l-İman, IV, 90) buyurmuştur.