
Millî Savunma Bakanlığı'nın verdiği izinle çalışan fabrikada tabanca, tüfek, havan topu mermisinin yanı sıra gaz maskesi ile başka askerî malzemeler de yapılıyordu. Paşa fabrikasının ürünlerini orduya da satıyordu. İmal edilen askerî malzemenin çoğu yurtdışına, talep eden memleketlere göndermeye başlandı. Nuri Killigil’in bu başarıları, Türkiye’nin milli ve yerli bir savunma sanayisi olmasını istemeyenleri rahatsız etti.
Bir süre sonra Killigil, baskılardan dolayı fabrikasında silah üretilmeyeceğini açıkladı. Fakat üretim gizlice devam ediyordu. İkinci Dünya Savaşı'nın patlaması ve Alman birliklerinin önce Avrupa'da, ardından da Rusya içlerinde ilerlemeye başlaması üzerine, Nuri Paşa silâh işinin yanı sıra başka bir alanda daha faaliyet göstermeye başladı. Almanlar'ın desteği ile Kafkaslar'da, özellikle Azerbaycan'da Türk kökenli askerlerden ve Sovyet ordusunda savaşırken Almanlar'a esir düşen Tatar Türkleri ile Azerbaycan Türklerinden meydana gelecek yepyeni bir ordu kurmaktı. Bu ordu ile Sovyet birliklerine karşı savaşmak, askerî faaliyeti daha sonra Orta Asya'ya doğru genişletip oralarda oluşturulacak yeni birlikler sayesinde bütün Türk boylarını birleştirmek, yani "Turan’a giden ilk adımı atmaktı.
1949'a gelindiğinde, bazı Arap ülkelerinden ve Pakistan'dan siparişler almaya başladı.
O günlerde yeni kurulmuş olan İsrail ile savaş halinde olan Mısır, Suriye ve İngiliz hâkimiyetinin sona ermesi ile Hindistan'dan ayrılıp devlet olarak ortaya çıkan Pakistan silâh bulmaya uğraşıyor ve Sütlüce'deki fabrika BM Güvenlik Konseyi, Mısır ile Suriye'ye silâh satışını yasaklamıştı ama sevkiyat yasağa rağmen devam etti...
2 Mart 1949'da, öğleden sonra saat beşi on geçe, Sütlüce'deki fabrikada ard arda patlamalar meydana geldi ve neredeyse tamamı havaya uçtu. İlk patlama atölyede olmuş, daha sonra cephane deposu da yok olmuştu ve patlamalar iki gün boyunca devam etti. Nuri Paşa da o sırada fabrikada idi... Ceset parçaları Sütlüce'nin yüzlerce metre ilerisine yayılmıştı ama günlerce aranmasına rağmen Nuri Paşa'nın cesedine ait hiçbir şey bulunamadı.
Kaç kişinin can verdiği bile belirlenemedi, ölü sayısı resmî raporlara "27" olarak geçti. Nuri Paşa'nın yerine sembolik olarak boş bir tabut defnedildi. Soruşturmanın ardından hazırlanan raporda patlamalara laboratuvardaki bazı maddelere sıçrayan elektrik kıvılcımının sebep olduğu yazılıydı ama ortada çeşit çeşit söylenti vardı.
Halk, Nuri Paşa'nın Mısır ile Suriye'ye silâh satması yüzünden, fabrikanın bu memleketlerin düşmanları tarafından hazırlanan bir sabotaja uğradığına inanıyordu.
Konu daha sonra Meclis'e de intikal etti ve görüşmeler sırasında bazı milletvekilleri de "hadisenin örtbas edildiğini" söylediler. Halk arasındaki iddialara göre; hükümet, İsrail siyaseti gereği Nuri Killigil’in cenazesine de tavır almıştı.
Bir süre sonra Killigil, baskılardan dolayı fabrikasında silah üretilmeyeceğini açıkladı. Fakat üretim gizlice devam ediyordu. İkinci Dünya Savaşı'nın patlaması ve Alman birliklerinin önce Avrupa'da, ardından da Rusya içlerinde ilerlemeye başlaması üzerine, Nuri Paşa silâh işinin yanı sıra başka bir alanda daha faaliyet göstermeye başladı. Almanlar'ın desteği ile Kafkaslar'da, özellikle Azerbaycan'da Türk kökenli askerlerden ve Sovyet ordusunda savaşırken Almanlar'a esir düşen Tatar Türkleri ile Azerbaycan Türklerinden meydana gelecek yepyeni bir ordu kurmaktı. Bu ordu ile Sovyet birliklerine karşı savaşmak, askerî faaliyeti daha sonra Orta Asya'ya doğru genişletip oralarda oluşturulacak yeni birlikler sayesinde bütün Türk boylarını birleştirmek, yani "Turan’a giden ilk adımı atmaktı.
1949'a gelindiğinde, bazı Arap ülkelerinden ve Pakistan'dan siparişler almaya başladı.
O günlerde yeni kurulmuş olan İsrail ile savaş halinde olan Mısır, Suriye ve İngiliz hâkimiyetinin sona ermesi ile Hindistan'dan ayrılıp devlet olarak ortaya çıkan Pakistan silâh bulmaya uğraşıyor ve Sütlüce'deki fabrika BM Güvenlik Konseyi, Mısır ile Suriye'ye silâh satışını yasaklamıştı ama sevkiyat yasağa rağmen devam etti...
2 Mart 1949'da, öğleden sonra saat beşi on geçe, Sütlüce'deki fabrikada ard arda patlamalar meydana geldi ve neredeyse tamamı havaya uçtu. İlk patlama atölyede olmuş, daha sonra cephane deposu da yok olmuştu ve patlamalar iki gün boyunca devam etti. Nuri Paşa da o sırada fabrikada idi... Ceset parçaları Sütlüce'nin yüzlerce metre ilerisine yayılmıştı ama günlerce aranmasına rağmen Nuri Paşa'nın cesedine ait hiçbir şey bulunamadı.
Kaç kişinin can verdiği bile belirlenemedi, ölü sayısı resmî raporlara "27" olarak geçti. Nuri Paşa'nın yerine sembolik olarak boş bir tabut defnedildi. Soruşturmanın ardından hazırlanan raporda patlamalara laboratuvardaki bazı maddelere sıçrayan elektrik kıvılcımının sebep olduğu yazılıydı ama ortada çeşit çeşit söylenti vardı.
Halk, Nuri Paşa'nın Mısır ile Suriye'ye silâh satması yüzünden, fabrikanın bu memleketlerin düşmanları tarafından hazırlanan bir sabotaja uğradığına inanıyordu.
Konu daha sonra Meclis'e de intikal etti ve görüşmeler sırasında bazı milletvekilleri de "hadisenin örtbas edildiğini" söylediler. Halk arasındaki iddialara göre; hükümet, İsrail siyaseti gereği Nuri Killigil’in cenazesine de tavır almıştı.