Devlet mekanizmasının işlemesi ile ilgili şikâyet edilen mevzular, temelde sistem hatasından kaynaklanıyor. Halkın seçtiği kişilerin, yürütmeyi oluşturduğu bir sistem. Aksaklık da tam buradan ileri geliyor.
Ehil yöneticiler görev başına gelebilmeleri için ehil kişilerce seçilmelidir. Etrafımıza baktığımız da hepimiz ailelerini, çocuklarını, apartmanlarını ve hatta hayvan emanet etseniz onları dahi idare edemeyen pek çok vatandaş görebiliriz. Eğitim sistemimiz ise müfredatıyla konusunda uzman fertler yerine her şeyden az miktarda bilgisi ama her konuda fikri olan fertler yetiştirerek bu seçmen kitlesinin ehil yönetici seçmesini iyice zora sokmaktadır. Yarım doktor candan, yarım imam dinden eder misali. Bu durum yakın geçmişte köfte-ekmek dağıtan bir partinin nerdeyse barajı geçmesine sebep oluyordu.
Halka sorsanız vergi koymanızı istemez ama hizmet ister. Bu ve bu gibi yönetim konuları halka sorulamaz. ‘Halk kendine yönetim hizmeti sunanları seçmeli.’ diyenlere şunu sormak gerekir; Halk sağlık, adalet, güvenlik, din hizmetleri de alıyor ama kimin doktor, kimin savcı, kimin Türk milleti adına karar veren hakim, kimin subay, kimin imam olacağı dönüp halka sorulmuyor. Bu meslekler donanım, bilgi birikimi, formasyon gerektiren meslekler. Yöneticilik de bu meslekler gibi uzmanlık hatta profesyonellik gerektiriyor.
Ayrıca, ‘Halk yöneticileri seçenleri seçiyor’ diyerek esas sorunu perdelemek de cevap değil. Üniversite eğitimimizde bize kutsanan demokrasinin vazgeçilmezi olarak sunulan, tek lider diktası altında, kitleleri birbirine rakip değil düşman eden anti-demokratik partiler mi doğru olan seçenek? Üstelik yerel yönetimlerde de çift başlılığa neden olmuyorlar mı?
Sistemi kopyaladığımız ülkede, İngiltere’de yerel secim katılım oranı yaklaşık %35, Amerika ve Rusya’da genel seçimlerde %60, İtalya’da %50 civarında. Aslında ilk bakışta garipsediğimiz bu durum gelişmiş ülkelerde halkın yöneticileri seçmeye isteksizliğini de göstermektedir.
Eşit olalım derken adalet kantarının topuzu kaçıyor. Şu kesinliği kabul etmek gerekir; Her eşitlik adalet getirmez. Fakir hanelere birer ton kömür, bir paket gıda, aynı miktarda para dağıtılsa eşitlik sağlanır. Ama bir hanede tek başına bir kadın diğer hanede beş çocuklu bir dul yaşasa eşitliği sağlar ama adaleti sağlamamış oluruz. Duruşma salonlarında yazdığı gibi devlet varlığı adaleti sağlamasına bağlıdır. Osmanlı Balkanlar’daki uzun süren yönetimini hüküm süren adaletine borçludur.
Ne yapılabilir? Üniversiteler de dahil olmak üzere, her bir kamu hizmet sektörü, kendi içinde ve cari hizmetlerin yürütümü dışında yönetime ilişkin ayrı bir yapılanmaya gitmeli ve idari işlemler profesyonelce yürütülmeli. Bu yapının alt kademesi gerekli eğitimi almış, sınavlarda başarılı olmuş kişilerden üst kademenin oluşturduğu kurulca seçilmelidir. Kurum içinde inisiyatif kullanan, politika belirlemede etkin konumlardaki kadrolar ise belirlenen şartları yerine getirebilen taliplileri arasından meslektaşların oylarıyla belli bir süreliğine seçilmelidir. Seçim Yargı kurumlarındakine benzer ama grupların tekeline geçiremeyeceği daha adil bir sistemle yürütülmelidir. Seçilen yönetici, sınırlı sayıda olan ve onun birinci elden talimatlarını ve kurumun cari işlemlerini yürüten kadroları belirleyebilmelidir. Bu onun sorumluluğu açısından önemli ve gereklidir. Yönetimde son noktaya kadar bu uygulanır. Bakanlar kurulu oluşur. Ama kurulun önüne sadece birden çok bakanlığı ilgilendiren mevzular gelir ve karar nitelikli çoğunlukla alınır. Her Bakanlık kendi politikasını yürütür. Popülizm içeren kararlar artık yerini rasyonel olanlarına bırakır.
Elbette yerindelik de içeren denetim, hesap verilebilirlik, sürdürülebilirlik ayrı bir mekanizma ve hukuk kanalıyla olur. Bu konuyu başka bir yazımda ele aldığım için burada değinmeyeceğim (http://www.ferforjeerzurum.com/yazarlar/1942/mulki-idare-sisteminde-reform-ihtiyaci_2276.html ).
Peki yasama? Temelde vergi ödeyenlerin yönetimi denetim mekanizması olan meclisi maliye ve hukuk konusunda uzmanların, akademik çevrelerin ve yargı kimliği olan kişilerin, kurumların emektar üst düzey mensuplarının belirli süreler için oluşturduğu bir yapı daha makul olacaktır. Bu kişiler yine diğer kurumlarda olduğu şekilde iç mekanizma tarafından seçile bilir. Kurumlarca gerekli görülen yasal düzenlemeler bu yapıya teklif edilir.
Böylece tam bağımsız ve birbirini denetleyen kurum yapılarının olduğu bir devlet oluşumu meydana getirilebilir. Son olarak binlerce masumu katledenler de son yüzyılda çıkan ve kutsanan “demokrasi!” vasıtasıyla iktidar olmuştur. En iyisi olarak sürekli sunulan bu sistem öncesinde de yönetim vardı ve medeniyetler böyle kurulmuştu. Hiçbir sistem kusursuz olmadığı gibi vazgeçilmez de değildir.
Ertuğrul Egemen
Amasya Vali Yrd.
Ehil yöneticiler görev başına gelebilmeleri için ehil kişilerce seçilmelidir. Etrafımıza baktığımız da hepimiz ailelerini, çocuklarını, apartmanlarını ve hatta hayvan emanet etseniz onları dahi idare edemeyen pek çok vatandaş görebiliriz. Eğitim sistemimiz ise müfredatıyla konusunda uzman fertler yerine her şeyden az miktarda bilgisi ama her konuda fikri olan fertler yetiştirerek bu seçmen kitlesinin ehil yönetici seçmesini iyice zora sokmaktadır. Yarım doktor candan, yarım imam dinden eder misali. Bu durum yakın geçmişte köfte-ekmek dağıtan bir partinin nerdeyse barajı geçmesine sebep oluyordu.
Halka sorsanız vergi koymanızı istemez ama hizmet ister. Bu ve bu gibi yönetim konuları halka sorulamaz. ‘Halk kendine yönetim hizmeti sunanları seçmeli.’ diyenlere şunu sormak gerekir; Halk sağlık, adalet, güvenlik, din hizmetleri de alıyor ama kimin doktor, kimin savcı, kimin Türk milleti adına karar veren hakim, kimin subay, kimin imam olacağı dönüp halka sorulmuyor. Bu meslekler donanım, bilgi birikimi, formasyon gerektiren meslekler. Yöneticilik de bu meslekler gibi uzmanlık hatta profesyonellik gerektiriyor.
Ayrıca, ‘Halk yöneticileri seçenleri seçiyor’ diyerek esas sorunu perdelemek de cevap değil. Üniversite eğitimimizde bize kutsanan demokrasinin vazgeçilmezi olarak sunulan, tek lider diktası altında, kitleleri birbirine rakip değil düşman eden anti-demokratik partiler mi doğru olan seçenek? Üstelik yerel yönetimlerde de çift başlılığa neden olmuyorlar mı?
Sistemi kopyaladığımız ülkede, İngiltere’de yerel secim katılım oranı yaklaşık %35, Amerika ve Rusya’da genel seçimlerde %60, İtalya’da %50 civarında. Aslında ilk bakışta garipsediğimiz bu durum gelişmiş ülkelerde halkın yöneticileri seçmeye isteksizliğini de göstermektedir.
Eşit olalım derken adalet kantarının topuzu kaçıyor. Şu kesinliği kabul etmek gerekir; Her eşitlik adalet getirmez. Fakir hanelere birer ton kömür, bir paket gıda, aynı miktarda para dağıtılsa eşitlik sağlanır. Ama bir hanede tek başına bir kadın diğer hanede beş çocuklu bir dul yaşasa eşitliği sağlar ama adaleti sağlamamış oluruz. Duruşma salonlarında yazdığı gibi devlet varlığı adaleti sağlamasına bağlıdır. Osmanlı Balkanlar’daki uzun süren yönetimini hüküm süren adaletine borçludur.
Ne yapılabilir? Üniversiteler de dahil olmak üzere, her bir kamu hizmet sektörü, kendi içinde ve cari hizmetlerin yürütümü dışında yönetime ilişkin ayrı bir yapılanmaya gitmeli ve idari işlemler profesyonelce yürütülmeli. Bu yapının alt kademesi gerekli eğitimi almış, sınavlarda başarılı olmuş kişilerden üst kademenin oluşturduğu kurulca seçilmelidir. Kurum içinde inisiyatif kullanan, politika belirlemede etkin konumlardaki kadrolar ise belirlenen şartları yerine getirebilen taliplileri arasından meslektaşların oylarıyla belli bir süreliğine seçilmelidir. Seçim Yargı kurumlarındakine benzer ama grupların tekeline geçiremeyeceği daha adil bir sistemle yürütülmelidir. Seçilen yönetici, sınırlı sayıda olan ve onun birinci elden talimatlarını ve kurumun cari işlemlerini yürüten kadroları belirleyebilmelidir. Bu onun sorumluluğu açısından önemli ve gereklidir. Yönetimde son noktaya kadar bu uygulanır. Bakanlar kurulu oluşur. Ama kurulun önüne sadece birden çok bakanlığı ilgilendiren mevzular gelir ve karar nitelikli çoğunlukla alınır. Her Bakanlık kendi politikasını yürütür. Popülizm içeren kararlar artık yerini rasyonel olanlarına bırakır.
Elbette yerindelik de içeren denetim, hesap verilebilirlik, sürdürülebilirlik ayrı bir mekanizma ve hukuk kanalıyla olur. Bu konuyu başka bir yazımda ele aldığım için burada değinmeyeceğim (http://www.ferforjeerzurum.com/yazarlar/1942/mulki-idare-sisteminde-reform-ihtiyaci_2276.html ).
Peki yasama? Temelde vergi ödeyenlerin yönetimi denetim mekanizması olan meclisi maliye ve hukuk konusunda uzmanların, akademik çevrelerin ve yargı kimliği olan kişilerin, kurumların emektar üst düzey mensuplarının belirli süreler için oluşturduğu bir yapı daha makul olacaktır. Bu kişiler yine diğer kurumlarda olduğu şekilde iç mekanizma tarafından seçile bilir. Kurumlarca gerekli görülen yasal düzenlemeler bu yapıya teklif edilir.
Böylece tam bağımsız ve birbirini denetleyen kurum yapılarının olduğu bir devlet oluşumu meydana getirilebilir. Son olarak binlerce masumu katledenler de son yüzyılda çıkan ve kutsanan “demokrasi!” vasıtasıyla iktidar olmuştur. En iyisi olarak sürekli sunulan bu sistem öncesinde de yönetim vardı ve medeniyetler böyle kurulmuştu. Hiçbir sistem kusursuz olmadığı gibi vazgeçilmez de değildir.
Ertuğrul Egemen
Amasya Vali Yrd.