
2020 Ağustos ayı başlarında Erzurum Post Haber’de, yazılarını uzun zamandır dikkatle takip ettiğim Erzurumlu gazeteci Orhan Bozkurt’un müthiş bir yazısı yayınlanmıştı: ‘Gençliğe Hitabe'yi yeniden okumak!’
Epey geç bir tebrik oluyor ama değerli meslektaşımı o çarpıcı araştırması ve yazısı için şimdi yeniden, yürekten kutluyorum…
Diyordu ki Orhan Bozkurt:
“Yıl: 1927...
Mevsim yaz...
Gazi Mustafa Kemal, Anadolu'daki zorlu kurtuluş serüveni tamamlamış, Cumhuriyet'i ilan ettikten sonra İstanbul’a gelmiştir.
Gazi Paşa, İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı’nda misafir edilmektedir. Tam da o günlerde, kendisinin yazdığı Nutuk'a son halini verme hazırlığı içerisindedir.
Dolmabahçe'nin geniş salonlarındaki uzun toplantılarda; Nutuk'tan bölümler okuyup, üzerinde tartışmalar yaptırmakta ve düşüncelerini bilim, sanat, siyaset insanlarıyla paylaşmaktadır.
Nutuk’un el yazımı müsveddeleri incelediğinde, hemen her sayfasında düzeltmelerin ve eklemelerin yapıldığı görülür. Bu ekleme, düzenleme ve çıkarma işlemlerinin neredeyse tamamının Atatürk tarafından yapıldığını biliyoruz.
★★
Nutuk, esas olarak Ankara’da yazılmış, İstanbul’da eklemeler yapılmış ve düzenlenmiştir.
Afet İnan, Atatürk’ün bizzat yazdığı Gençliğe Hitabenin üç yerinde sonradan düzeltme yaptığını yazar:
İlki, ‘Ey Türk Genci’ seslenişinde geçen ‘Genci’ kelimesi yerine ‘Gençliği’ kelimesini koyar.
İkincisi, “Galipler cebren ve hile ile” diye başlayan cümlenin başındaki “Galipler” kelimesini siler.
Sonuncu düzeltmenin ise “İşte bu ahval ve şerait içinde dahi Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır” sözüne vurgu yapar.
Dolmabahçe'deki o uzun toplantı ve tartışmalar sona ermiş ve Nutuk tamamlanmıştır…
Atatürk, son kez arkadaşlarını toplar ve “Efendiler, oturunuz ve dinleyiniz” der. (…) Atatürk bu metni okuyup bitirdiği zaman, derin bir nefes almış, fakat iki damla gözyaşını da bizlerden saklamamıştı…
★★
Atatürk’ün, 15 Ekim 1927’de okumaya başladığı ve 20 Ekim 1927’de, Gençliğe Hitabe ile bitirdiği Nutuk, CHP’nin İkinci Büyük Kongresi’nde kabul edilir ve ayakta alkışlanır.
Atatürk, Nutuk’u okumayı bitirdikten sonra;
‘Muhterem efendiler; bu nutkumla, milli varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklalini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan milli ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğumu anlatmaya çalıştım. Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen milli felaketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu, Türk Gençliğine emanet ediyorum.” der ve Gençliğe Hitabe'yi okur.
★★
Atatürk’ün, yazdığı ve okuduğu Gençliğe Hitabe, ertesi günün gazetelerinde birinci haber olur. Ankara ve İstanbul’da ki üniversiteli öğrenciler topluca ‘Gençliğe Hitabeyi’ okurlar.
Bununla birlikte Ankara Hukuk Fakültesi öğrencileri, Atatürk’ün açtığı yoldan, gösterdiği hedeften vazgeçmeyeceklerine dair yemin ederler ve aşağıdaki metni yayınlarlar:
‘Ey Türklüğün büyük şahsiyeti, Aziz Atatürk,
Ruhlarına heyecan, dimağlarına ışık saldığın gençlik sana diyor ki: Senin sevgini gönlünde, gösterdiğin doğru yolu bilinçli adımlarının yönünde bulan gençlik, şüphesiz ki senin dehan ve azminle Türklüğe hediye edilen Cumhuriyeti, hayatından daha aziz ve kutsal tanımıştır.
Onun müdafaası için hiçbir fedakârlıktan çekinmeyecek, onu gözlerken çok kıskanç davranacaktır.
Bugün de seni görmekle bahtiyar olan gençlik, tarihte masum ve asil kalmış olan milletimize her köşede içten ve dıştan tuzaklar hazırlayan bu tarihi nasıl değiştirdiğinizden ve bunların acı sonuçlarından habersiz ve hissiz kalamaz ve kalmayacaktır.
Dedelerinin gafletiyle yuvarlandıkları çukurlara bir daha düşmemek için bugünün dersini pek kara ve karanlık olan dünden, kurtuluş ve uyanışının hassasiyetini ise senin varlığından ve iradenin ateşinden alacaktır.
Milletinin hissiyatı ve sevgisini ondan aldığı saf ve mert kanla damarlarında dolaştıran gençlik, Türk’ün geleceğinin evlatları, milletin varlığına ve onun kalbi olan aziz Cumhuriyetine en ufak yan bakışların hayal ve düşüncelerine uyuşuk ve hareketsiz kalamaz.
Adı Türk, kanı Türk, bütün varlığı Türk olan millet ve onun gençleri, kendisini yokluktan varlığa, ölümden hayata, karanlıktan ışığa ulaştıranların açtıkları kurtarış çığırında her zaman bağımsızlığın ve geleceğin koruyucusu, kan ve candan çizilmiş hudutların bekçisi olacak ve sonsuza dek de öyle kalacaktır.’
★★
Atatürk; gençlerimizin cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, laik, devletçi ve devrimci fikirlerle yetişmesini; aklı, mantığı ve bilimi rehber kabul etmesini; Türk ulusunu çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkarmak için çalışmasını istemişti.
Atatürk; kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sonsuza değin yaşaması, başardığı devrimlerin, koyduğu ilkelerin korunması görevini de Türk gençlerine vermişti.
O günlerde, çok zorluklar aşılmış, yıkılmayan kaleler yıkılmıştı.
Milli Eğitim Seferberliği başlatılmıştı.
Bağımsızlığın ve özgürlüğün yolu açılmıştı. (…)”
★★
Orhan Bozkurt, yazısının bundan sonraki kısmında toplumun, özellikle de gençliğin yaşadığı yozlaşmayı özetliyor ve sözlerini ‘Sözün özü: Gençliğe Hitabe'yi yeniden okumanın tam da zamanıdır!’ diyerek bitiriyordu.
★★
Anımsanmaya değer bir yazıydı, biz de özellikle dünyada bugün yaşananlara; uğradığımız kıyım ve haksızlıklara baktık ve nasıl denir, ‘konjonktür gereği’ bu değerli kılavuzu bir kez daha anımsadık ve anımsattık.
Epey geç bir tebrik oluyor ama değerli meslektaşımı o çarpıcı araştırması ve yazısı için şimdi yeniden, yürekten kutluyorum…
Diyordu ki Orhan Bozkurt:
“Yıl: 1927...
Mevsim yaz...
Gazi Mustafa Kemal, Anadolu'daki zorlu kurtuluş serüveni tamamlamış, Cumhuriyet'i ilan ettikten sonra İstanbul’a gelmiştir.
Gazi Paşa, İstanbul'da Dolmabahçe Sarayı’nda misafir edilmektedir. Tam da o günlerde, kendisinin yazdığı Nutuk'a son halini verme hazırlığı içerisindedir.
Dolmabahçe'nin geniş salonlarındaki uzun toplantılarda; Nutuk'tan bölümler okuyup, üzerinde tartışmalar yaptırmakta ve düşüncelerini bilim, sanat, siyaset insanlarıyla paylaşmaktadır.
Nutuk’un el yazımı müsveddeleri incelediğinde, hemen her sayfasında düzeltmelerin ve eklemelerin yapıldığı görülür. Bu ekleme, düzenleme ve çıkarma işlemlerinin neredeyse tamamının Atatürk tarafından yapıldığını biliyoruz.
★★
Nutuk, esas olarak Ankara’da yazılmış, İstanbul’da eklemeler yapılmış ve düzenlenmiştir.
Afet İnan, Atatürk’ün bizzat yazdığı Gençliğe Hitabenin üç yerinde sonradan düzeltme yaptığını yazar:
İlki, ‘Ey Türk Genci’ seslenişinde geçen ‘Genci’ kelimesi yerine ‘Gençliği’ kelimesini koyar.
İkincisi, “Galipler cebren ve hile ile” diye başlayan cümlenin başındaki “Galipler” kelimesini siler.
Sonuncu düzeltmenin ise “İşte bu ahval ve şerait içinde dahi Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır” sözüne vurgu yapar.
Dolmabahçe'deki o uzun toplantı ve tartışmalar sona ermiş ve Nutuk tamamlanmıştır…
Atatürk, son kez arkadaşlarını toplar ve “Efendiler, oturunuz ve dinleyiniz” der. (…) Atatürk bu metni okuyup bitirdiği zaman, derin bir nefes almış, fakat iki damla gözyaşını da bizlerden saklamamıştı…
★★
Atatürk’ün, 15 Ekim 1927’de okumaya başladığı ve 20 Ekim 1927’de, Gençliğe Hitabe ile bitirdiği Nutuk, CHP’nin İkinci Büyük Kongresi’nde kabul edilir ve ayakta alkışlanır.
Atatürk, Nutuk’u okumayı bitirdikten sonra;
‘Muhterem efendiler; bu nutkumla, milli varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin, istiklalini nasıl kazandığını, ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan milli ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğumu anlatmaya çalıştım. Bugün ulaştığımız sonuç, asırlardan beri çekilen milli felaketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu sonucu, Türk Gençliğine emanet ediyorum.” der ve Gençliğe Hitabe'yi okur.
★★
Atatürk’ün, yazdığı ve okuduğu Gençliğe Hitabe, ertesi günün gazetelerinde birinci haber olur. Ankara ve İstanbul’da ki üniversiteli öğrenciler topluca ‘Gençliğe Hitabeyi’ okurlar.
Bununla birlikte Ankara Hukuk Fakültesi öğrencileri, Atatürk’ün açtığı yoldan, gösterdiği hedeften vazgeçmeyeceklerine dair yemin ederler ve aşağıdaki metni yayınlarlar:
‘Ey Türklüğün büyük şahsiyeti, Aziz Atatürk,
Ruhlarına heyecan, dimağlarına ışık saldığın gençlik sana diyor ki: Senin sevgini gönlünde, gösterdiğin doğru yolu bilinçli adımlarının yönünde bulan gençlik, şüphesiz ki senin dehan ve azminle Türklüğe hediye edilen Cumhuriyeti, hayatından daha aziz ve kutsal tanımıştır.
Onun müdafaası için hiçbir fedakârlıktan çekinmeyecek, onu gözlerken çok kıskanç davranacaktır.
Bugün de seni görmekle bahtiyar olan gençlik, tarihte masum ve asil kalmış olan milletimize her köşede içten ve dıştan tuzaklar hazırlayan bu tarihi nasıl değiştirdiğinizden ve bunların acı sonuçlarından habersiz ve hissiz kalamaz ve kalmayacaktır.
Dedelerinin gafletiyle yuvarlandıkları çukurlara bir daha düşmemek için bugünün dersini pek kara ve karanlık olan dünden, kurtuluş ve uyanışının hassasiyetini ise senin varlığından ve iradenin ateşinden alacaktır.
Milletinin hissiyatı ve sevgisini ondan aldığı saf ve mert kanla damarlarında dolaştıran gençlik, Türk’ün geleceğinin evlatları, milletin varlığına ve onun kalbi olan aziz Cumhuriyetine en ufak yan bakışların hayal ve düşüncelerine uyuşuk ve hareketsiz kalamaz.
Adı Türk, kanı Türk, bütün varlığı Türk olan millet ve onun gençleri, kendisini yokluktan varlığa, ölümden hayata, karanlıktan ışığa ulaştıranların açtıkları kurtarış çığırında her zaman bağımsızlığın ve geleceğin koruyucusu, kan ve candan çizilmiş hudutların bekçisi olacak ve sonsuza dek de öyle kalacaktır.’
★★
Atatürk; gençlerimizin cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, laik, devletçi ve devrimci fikirlerle yetişmesini; aklı, mantığı ve bilimi rehber kabul etmesini; Türk ulusunu çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkarmak için çalışmasını istemişti.
Atatürk; kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sonsuza değin yaşaması, başardığı devrimlerin, koyduğu ilkelerin korunması görevini de Türk gençlerine vermişti.
O günlerde, çok zorluklar aşılmış, yıkılmayan kaleler yıkılmıştı.
Milli Eğitim Seferberliği başlatılmıştı.
Bağımsızlığın ve özgürlüğün yolu açılmıştı. (…)”
★★
Orhan Bozkurt, yazısının bundan sonraki kısmında toplumun, özellikle de gençliğin yaşadığı yozlaşmayı özetliyor ve sözlerini ‘Sözün özü: Gençliğe Hitabe'yi yeniden okumanın tam da zamanıdır!’ diyerek bitiriyordu.
★★
Anımsanmaya değer bir yazıydı, biz de özellikle dünyada bugün yaşananlara; uğradığımız kıyım ve haksızlıklara baktık ve nasıl denir, ‘konjonktür gereği’ bu değerli kılavuzu bir kez daha anımsadık ve anımsattık.