
Irz kavramı; insanın kendisine ve sosyal çevresine yönelik övgü ve yergiye konu olan her türlü mânevî şahsiyetini ifade etmektedir. Yani ırz denilince insanın mânevî kişiliği, haysiyeti, iffeti, şerefi ve kişilik hakları anlaşılır. Bu durumda ırz, insanı insan yapan, ona toplum içinde şeref ve itibar kazandıran, her türlü saldırı karşısında dokunulmazlığı bulunan kişilik değerleridir.
İslam da helâl ve haram gibi yükümlülüklerin temelinde, dinin ve insanlık değerlerinin korunması gibi yüce hedefler vardır. Medineli meşhur sahâbî Nu"man b. Beşîr"den nakledildiği üzere, “Helâl bellidir; haram da bellidir. İkisinin arasında ise birtakım şüpheli şeyler vardır ki insanların çoğu bunları bilmezler. Kim şüpheli şeylerden sakınırsa, dinini ve ırzını (şerefini ve namusunu) korumuş olur.” (Buhari, İman 39) diyen Nebî (s.a.v) aslında dinin korunması ile kişinin haysiyet ve itibarının korunmasını eş değer kabul etmiştir. Nitekim Peygamber efendimiz (s.a.v )kişinin en kutsal ve dokunulamaz değeri olan iffet ve namus konusu olduğu ve buna duyarsız kalacağı düşünülemeyeceğini her fırsatta dile getirmiştir. İffet, Allah Resûlü"nün peygamberliğinin ilk yıllarından itibaren üzerinde titrediği bir haslettir. Meselâ, Ca’fer b. Ebû Tâlib, Habeşistan"da kral Necâşî’nin karşısına geçip Allah Resûlü"nden bahsederken onun ne kadar iffetli bir kişiliğe sahip olduğuna ve iffetli kadınlara iftira etmeyi yasakladığına vurgu yapmıştır. (İbn Huzeyme, Sahîh, IV, 13) Yine aynı yıllarda Mekkeli müşriklerden Ebû Süfyân, Şam da bulunduğu bir sırada İslâm Peygamberinin emir ve yasaklarını soran Bizans kralı Herakliyus’a, onun (sav) Müslümanlara “iffetli olmayı emrettiğini” de zikretmiştir.( Buhârî, Tefsîr, (Âl-i İmrân) 4.)
İffet, insanın namusunu ve saygınlığını ifade eden “ırz” mefhumunu tamamlayan vazgeçilmez bir erdemdir. Nefsin doymak bilmeyen istek ve arzularına karşı direnme, insanlık onurunu zedeleyecek çirkinliklerden uzak durma, arı ve duru kalabilme erdemi olan iffet, daha çok kişinin kendi itibarını korumayı esas alan bir haslettir. İffetli olmak demek, Allah’ın yasakladığı, akl-ı selim sahibi insanlarca ayıp ve çirkin görülen, toplumsal sağduyu tarafından da reddedilen tavırlardan kaçınmak demektir. Kadın ve erkeğin şeref ve haysiyetini koruması bakımından son derece önemli olan bu iffetli tavır, kişinin hem kendine karşı olan saygısını, hem de aile ve toplum içindeki itibarını doğrudan etkilemektedir. Kur"an"ın, namuslu ve iffetli kadınlara zina iftirasında bulunup yeterli delil sunamayanlara maddî müeyyide yanında, sosyal itibarlarını derinden sarsacak bir ceza olarak “ömür boyu şahitliklerinin reddedilmesi” hükmünü de getirmesi, (Nur,24) iffet ve namusun dokunulmazlığına verdiği önemi göstermektedir.
Hem kadın hem de erkeğin iffet ve namusunu her türlü tehlikeye karşı koruyacak en etkili kalkan hiç kuşkusuz nikah bağı ile oluşan huzurlu bir ailedir. Nitekim Kur’an evlenme imkânını bulamayanların iffetlerini korumalarını isterken, (Nur,33) iffetli kalabilmede evlilik hayatının önemine işaret etmektedir. Allah Resûlü de ashâbının gençlerine hitaben, “Evlenme imkânı bulanınız evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan çevirmek ve iffeti korumak için en iyi yoldur...”(Buhari,Savm,10) buyururken, aile hayatının bireyin öz saygısını ve toplumsal saygınlığını koruyan yönüne işaret etmiştir. Zira aile, dünden bugüne insanoğlunun neslini devam ettirebilmesi ve medenî bir yaşantı sürdürebilmesi için meşru kılınmış en eski ve en köklü ocaktır. Ne var ki, günümüzde sıkça rastlanan evlilik dışı birliktelikler ve “cinsel özgürlük” adı altında yaygınlık kazanmaya başlayan “serbest yaşamalar” hem bireyin, hem ailenin hem de toplumun saygınlığını zedelemekte, evlilik kurumunun çöküşünü hızlandırırken, onurlu nesillerin varlığını da tehdit etmektedir. (DİB, Hadislerle İslam, c,5. s,378)
Hz. Peygamber (sav) nesebin karışmasına neden olan ve çoğu fuhşu ve zinayı andıran câhiliye dönemi evliliklerini yasaklamıştır. Kur’an’da çirkin bir eylem olarak ifade edilen zinanın yasaklanması (İsra,32-33) her şeyden önce hem birey olarak kadın ve erkeğin hem de ailenin saygınlığına zarar veren bir hastalığa karşı alınmış ilâhî bir tedbirdir. İnsanın namus ve haysiyeti, en az canı ve malı kadar değerlidir. Hem erkek hem de kadın açısından fuhuş, zina ve nikâhsız farklı ilişkiler büyük bir iffetsizlik ve çirkin bir yoldur.
FIKIH KÖŞEMİZ
İmsak ne zaman başlar? Sabah ezanı okunmaya başladığında yeme içmeye kısa bir süre devam edilebilir mi?
Sözlükte “kendini tutmak, engellemek, el çekme, geri durma” anlamlarına gelen imsâk, dinî bir kavram olarak, fecr-i sâdıktan, iftar vaktine kadar yemeden, içmeden, cinsî münasebetten ve diğer orucu bozan şeylerden uzak durmak, el çekmek demektir. İmsakin zıttı iftardır. Halk arasında ise “imsak” oruç tutmaya başlanan fecr-i sadığın oluştuğu vakit anlamında kullanılır. Bu manada imsak, oruca başlama vakti demektir.
Takvimlerde gösterilen “imsak”, oruca başlama vakti olan fecr-i sadığın başlama vaktini ifade eder. İmsak vakti aynı zamanda gecenin sona erdiği, yatsı namazı vaktinin çıkıp sabah namazı vaktinin girdi vakittir. Ezan da imsak vaktinin başlaması ile okunmaktadır. Bu sebeple ezanın başlaması ile yemeği içmeyi terk etmek gerekir.