
Günümüzde dış başarı önemli hale getirildi. İnsanlık kendi ruhsal mahiyetine yabancılaştı. Dış dünya süslendi ve cazibeli kılındı. İç dünyasının uzağına düşmemiş insan artık nadir. Hastalık, savaş, terör, şiddet, ruhsal sorunlar gibi derin incinmelere maruz kalan kişi ancak içine dönebilmekte. Hâliyle, kitleler, Yaratıcıyı bilme ve Ona içten yönelme imkânını kullanamaz duruma geldi. Milyarlarca insan nefsin (ruh) beş duyuya bağlı ‘nefs-i emmare’ katında yaşamakta. Dışarıdan ne kadar şaşaalı görünürse görünsün içi olmayan insan için bu yaşam biçimi ürkütücü boşluk. Bu boşluğu ne para ne alkol ne kumar ne fuhuş ne şu ne de bu doldurabilmekte. Depresyon hapları en çok satan hap.
Dış başarının nesneleri olan para, makam ve nefis ne istiyorsa onu yapmak mutluluk, huzur, güven için yetmiyor. Parası var, malı mülkü çok, statü sahibi, hatta tanımış kişi, fakat medyayı takip edersek, en çok bu kesimler yaşadıkları dramlarla toplumu meşgul etmekte.
İnsanın, et ve kemik kısmı, mesela yiyip içmediğinde huzursuz. Bu huzursuzluk yiyip içmekle tatmin olurken içteki huzursuzluk ise artıyor. Çünkü bedenin içinde bir ruh var. Ruhun fonksiyonları olan akıl, vicdan, hafıza, sevgi, korku, merak, hayal, düşünce gibi manevi duygular ihmalden mustarip. Cismi görüp cismin içindeki ruhu görmediğinden insan sürekli dışla, suretle meşgul. Oysa insan asıl içte, içini inşa etmeden insanın dış başarısı ne dünya hayatında ne da ahiret hayatında kişiye kazanç sağlamaz.
Şimdi bahar; Mayıs ayındayız; tabiat muhteşem. Meyve ağaçları çiçekli, kırlar, dağların tepelerine kadar, envaı çeşit çiçek nakşıyla bezeli yeşil bir halı. Beş duyu, sadece bu manzaraları görüp kısa bir süre için mutlu olmakta. Oysa halının altında toprak, toprağın içinde, üstekilere vücut veren nice madde var. Ağaçlar çiçekli, hepsi bu mu? Ağacın içindeki meyveleri de görmek gerek. Bu da yetmez; ağaçların içinden milyonlarca ton meyve çıkaran Rabbin tabiattaki fiilini, bu fiillerin varlıklar aracılığıyla nasıl muazzam bir faaliyet olarak ortaya konulduğunu da akıl ve vicdanla görüp seyretmeli. Bu da az gelir, her şeydeki anlama ulaşmak için çaba sarf etmeli. Unutmamalı ki bir saatlik düşünme bin günlük nafile ibadetten üstün. İnsan, melek, cin, şeytan, hayvan ve bitki; ışık ve ısı kaynağımız güneş, lezzet taşıyıcımız üzüm asması, yüzdüğümüz deniz, teneffüs ettiğimiz hava, hararetimizi gideren su, bize şarkı söyleyen kumru, hep birer anlam. Her varlığın anlamı insan ruhunda mevcut; ruh, varlığın anlamının hazine sandığı.
İnsan madde ve anlam. Beden madde, ruh anlam. Vücut ruhun evi, evi gören manayı görmüyorsa o bir kör. Manayı görüp yahut hissettiğinde kişi, kendinin bir beden (kitabın kapağı) ve anlamlar kitabı (ruh) olduğunun bilincine varır. Kişi meyve ağacında çiçekleri gözüyle, ağacın içindeki meyveyi aklıyla görürken, hisleri ve vicdanıyla da meyve ağaçlarının anlamına ulaşır: Esma-i hüsna ile birlikte, er-Rezzak olan Rabbin, tabiattaki yaratma faaliyetini de seyre başlar; eşyada, isim ve sıfatla zahir olan Hak Teâlâ’yı tanır. Bu, bütüncül bakış olmadan insanın ruhsal ve bedensel bütünlüğü mümkün olmaz. Modern toplumun ruhsal sorunu, ruhuna, kendi yegâne gerçekliğine, yabancılaşması ve ruhunun evrenin bilgilerini içinde saklayan bir anlamlar ansiklopedisi olduğunu görememesi. İnsan içinden (ruh) uzaklaştıkça Rabbinden uzaklaşmakta ve mutsuzluğu derinleşmekte.
Dış başarının nesneleri olan para, makam ve nefis ne istiyorsa onu yapmak mutluluk, huzur, güven için yetmiyor. Parası var, malı mülkü çok, statü sahibi, hatta tanımış kişi, fakat medyayı takip edersek, en çok bu kesimler yaşadıkları dramlarla toplumu meşgul etmekte.
İnsanın, et ve kemik kısmı, mesela yiyip içmediğinde huzursuz. Bu huzursuzluk yiyip içmekle tatmin olurken içteki huzursuzluk ise artıyor. Çünkü bedenin içinde bir ruh var. Ruhun fonksiyonları olan akıl, vicdan, hafıza, sevgi, korku, merak, hayal, düşünce gibi manevi duygular ihmalden mustarip. Cismi görüp cismin içindeki ruhu görmediğinden insan sürekli dışla, suretle meşgul. Oysa insan asıl içte, içini inşa etmeden insanın dış başarısı ne dünya hayatında ne da ahiret hayatında kişiye kazanç sağlamaz.
Şimdi bahar; Mayıs ayındayız; tabiat muhteşem. Meyve ağaçları çiçekli, kırlar, dağların tepelerine kadar, envaı çeşit çiçek nakşıyla bezeli yeşil bir halı. Beş duyu, sadece bu manzaraları görüp kısa bir süre için mutlu olmakta. Oysa halının altında toprak, toprağın içinde, üstekilere vücut veren nice madde var. Ağaçlar çiçekli, hepsi bu mu? Ağacın içindeki meyveleri de görmek gerek. Bu da yetmez; ağaçların içinden milyonlarca ton meyve çıkaran Rabbin tabiattaki fiilini, bu fiillerin varlıklar aracılığıyla nasıl muazzam bir faaliyet olarak ortaya konulduğunu da akıl ve vicdanla görüp seyretmeli. Bu da az gelir, her şeydeki anlama ulaşmak için çaba sarf etmeli. Unutmamalı ki bir saatlik düşünme bin günlük nafile ibadetten üstün. İnsan, melek, cin, şeytan, hayvan ve bitki; ışık ve ısı kaynağımız güneş, lezzet taşıyıcımız üzüm asması, yüzdüğümüz deniz, teneffüs ettiğimiz hava, hararetimizi gideren su, bize şarkı söyleyen kumru, hep birer anlam. Her varlığın anlamı insan ruhunda mevcut; ruh, varlığın anlamının hazine sandığı.
İnsan madde ve anlam. Beden madde, ruh anlam. Vücut ruhun evi, evi gören manayı görmüyorsa o bir kör. Manayı görüp yahut hissettiğinde kişi, kendinin bir beden (kitabın kapağı) ve anlamlar kitabı (ruh) olduğunun bilincine varır. Kişi meyve ağacında çiçekleri gözüyle, ağacın içindeki meyveyi aklıyla görürken, hisleri ve vicdanıyla da meyve ağaçlarının anlamına ulaşır: Esma-i hüsna ile birlikte, er-Rezzak olan Rabbin, tabiattaki yaratma faaliyetini de seyre başlar; eşyada, isim ve sıfatla zahir olan Hak Teâlâ’yı tanır. Bu, bütüncül bakış olmadan insanın ruhsal ve bedensel bütünlüğü mümkün olmaz. Modern toplumun ruhsal sorunu, ruhuna, kendi yegâne gerçekliğine, yabancılaşması ve ruhunun evrenin bilgilerini içinde saklayan bir anlamlar ansiklopedisi olduğunu görememesi. İnsan içinden (ruh) uzaklaştıkça Rabbinden uzaklaşmakta ve mutsuzluğu derinleşmekte.