
Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı önemli bir kültür hizmeti sunmaya devam ediyor. Nedir o kültür hizmeti? diye soracak olursanız hemen söyleyelim: Kültür ve medeniyet mirasımızın nadide eserlerini çeviri, çeviri yazı ve tıpkı basım şeklinde neşretmek. Başkanlık bu çok önemli hizmetin yanı sıra mevcut yazma eserleri ayrıntılı olarak kataloglamak ve hasarlı eserleri onararak ilim dünyasının istifasına sunmak gibi görevlerini de bihakkın yürütüyor.
Cumhuriyetin ilk yıllarında gerçekleştirilen Batı klasikleri ve Şark klasikleri çevirilerinden sonra, kütüphanelerimizin raflarına ve mahzenlerine saklanmış hazinemizin bir bir gün yüzüne çıkıyor olması, yeni bir dünyayı keşfetmek kadar, bize derin bir heyecan yaşatıyor. Bu heyecanı kitapseverlere yaşatan Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı’na, ilgili daire başkanlarına ve tabi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na içten teşekkür etmek istiyoruz.
İki üç ayda bir, Şeyhler hamamının restore edilip tahsis edilmesiyle ortaya çıkan Erzurum Yazma Eser Kütüphanesi’ne uğruyorum. Yeni çıkan kitapları inceliyor, eski kitapları yeniden gözden geçiriyor ve epey bir yükle kütüphaneden ayrılıyorum. İçimden geçen şu: Keşke imkânım olsa da bütün eserleri alsam; çünkü hepsi gerçek bir hazine ve büyük bir emek mahsulü. Kitapların ciltleri, iç kâğıtları, kapak ve iç tasarımları bir harika. Felsefeden tıbba, tarihten divanlara, tasavvuf kitaplarından mesnevilere kadar, onlarca farklı kitap. Her biri hacimli büyük boy kitaplar. Okurken iki üç kitaba birden başlıyorum, sabah birinden, öğlenden sonra ötekinden, akşam da bir diğerinden istifade etmeye çalışıyorum…
Ve bir eleştiri!
Bu muazzam kültür hadisesi hakkında hangi övücü sözü söylesek yeri var; peki eleştirilecek bazı hususlar yok mu? Var tabi. Hemen söyleyelim: Arapça ve Farsça eserler tıpkıbasım ve günümüz Türkçesiyle elimize ulaşırken, Osmanlı Türkçesiyle yazılmış eserler sadece latinize edilip basılıyor. Bu uygulamadan çok geç olmadan vazgeçmek gerekir, çünkü bir avuç uzmanın dışında, geniş kitlenin bu kıymetli eserlerden istifadesi bu usulle engellenmiş oluyor. Herhalde amaç bu değildir!
Aldığım son kitaplardan Asım Efendi Tarihi (2. Cilt) ve Menâkb-ı Ebû İshâk-ı Kâzerûnî adlı eserlerin orijinali Osmanlı Türkçesi. Bu eserler yeniden basılırken yapılan yegâne iş Osmanlı Türkçesiyle yazılmış sayfaları Latin harflerine çevirmek olmamalıydı, amaç bu eserleri günümüz Türkçesine kazandırmak olmalıydı. Bu halleriyle bu kıymetli eserler mahzenlerden çıkarılıp başka mahzenlere hapsedilmiş oluyor kanaatindeyiz. Bu durumu bu işlerle meşgul olan insanların görmemesi imkânsız, fakat hikmeti ne ola, bu eserler neden günümüz Türkçesiyle basılmaz, doğrusu anlamış değiliz!
Arapçadan yapılan bazı Türkçe çevriler gerçekten çok başarılı. Örneğin Ebû Zeyd El- Belhi’nin Mesâlihu’l-Ebdân Ve’l-Enfüs adlı koruyucu tıbbı anlattığı eseri bu bağlamda örnek verebileceğimiz harika bir eserdir. Keşke bu eser, her eve girse ve hatta her doktorumuz okusa. Tıp Fakülteleri bu tür kitaplarla öğrencileri mutlaka tanıştırmalı. Bugün modern tıp sonuçlarla (hastalıklarla) uğraşıyor; fakat önceleri tıp koruyucu hekimlik olarak ele alınmış!.. Bu bağlamda kötü bir çeviri örneği (tabi bize göre) ibn Sina’nın Kıtâbu’ş-Şifâ Metafizik I-II adlı felsefe kitapları. Bu eserlerin sağ sayfasında Arapça orijinal metinleri sol sayfalarında ise Türkçeleştirilmiş şekli yer alıyor. Arapçadan aktarılırken birçok anlamın kaybolduğu görülüyor. Felsefi kitapların çevirisini bir heyet hazırlarsa en az veri kaybıyla bu eserler okuyucuya ulaşabilir kanaatini taşıyoruz.
Özet olarak bu muazzam kültür faaliyetli günümüz Türkçesiyle okuyucuya ulaştırılır ve eserlerin fiyatları biraz daha makul bir düzeye çekilirse daha fazla insanın bu eserlere kavuşması ve istifade etmesi mümkün hale gelir. Tekrar emeği geçen herkese yürekten teşekkür ediyoruz.
Cumhuriyetin ilk yıllarında gerçekleştirilen Batı klasikleri ve Şark klasikleri çevirilerinden sonra, kütüphanelerimizin raflarına ve mahzenlerine saklanmış hazinemizin bir bir gün yüzüne çıkıyor olması, yeni bir dünyayı keşfetmek kadar, bize derin bir heyecan yaşatıyor. Bu heyecanı kitapseverlere yaşatan Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı’na, ilgili daire başkanlarına ve tabi Kültür ve Turizm Bakanlığı’na içten teşekkür etmek istiyoruz.
İki üç ayda bir, Şeyhler hamamının restore edilip tahsis edilmesiyle ortaya çıkan Erzurum Yazma Eser Kütüphanesi’ne uğruyorum. Yeni çıkan kitapları inceliyor, eski kitapları yeniden gözden geçiriyor ve epey bir yükle kütüphaneden ayrılıyorum. İçimden geçen şu: Keşke imkânım olsa da bütün eserleri alsam; çünkü hepsi gerçek bir hazine ve büyük bir emek mahsulü. Kitapların ciltleri, iç kâğıtları, kapak ve iç tasarımları bir harika. Felsefeden tıbba, tarihten divanlara, tasavvuf kitaplarından mesnevilere kadar, onlarca farklı kitap. Her biri hacimli büyük boy kitaplar. Okurken iki üç kitaba birden başlıyorum, sabah birinden, öğlenden sonra ötekinden, akşam da bir diğerinden istifade etmeye çalışıyorum…
Ve bir eleştiri!
Bu muazzam kültür hadisesi hakkında hangi övücü sözü söylesek yeri var; peki eleştirilecek bazı hususlar yok mu? Var tabi. Hemen söyleyelim: Arapça ve Farsça eserler tıpkıbasım ve günümüz Türkçesiyle elimize ulaşırken, Osmanlı Türkçesiyle yazılmış eserler sadece latinize edilip basılıyor. Bu uygulamadan çok geç olmadan vazgeçmek gerekir, çünkü bir avuç uzmanın dışında, geniş kitlenin bu kıymetli eserlerden istifadesi bu usulle engellenmiş oluyor. Herhalde amaç bu değildir!
Aldığım son kitaplardan Asım Efendi Tarihi (2. Cilt) ve Menâkb-ı Ebû İshâk-ı Kâzerûnî adlı eserlerin orijinali Osmanlı Türkçesi. Bu eserler yeniden basılırken yapılan yegâne iş Osmanlı Türkçesiyle yazılmış sayfaları Latin harflerine çevirmek olmamalıydı, amaç bu eserleri günümüz Türkçesine kazandırmak olmalıydı. Bu halleriyle bu kıymetli eserler mahzenlerden çıkarılıp başka mahzenlere hapsedilmiş oluyor kanaatindeyiz. Bu durumu bu işlerle meşgul olan insanların görmemesi imkânsız, fakat hikmeti ne ola, bu eserler neden günümüz Türkçesiyle basılmaz, doğrusu anlamış değiliz!
Arapçadan yapılan bazı Türkçe çevriler gerçekten çok başarılı. Örneğin Ebû Zeyd El- Belhi’nin Mesâlihu’l-Ebdân Ve’l-Enfüs adlı koruyucu tıbbı anlattığı eseri bu bağlamda örnek verebileceğimiz harika bir eserdir. Keşke bu eser, her eve girse ve hatta her doktorumuz okusa. Tıp Fakülteleri bu tür kitaplarla öğrencileri mutlaka tanıştırmalı. Bugün modern tıp sonuçlarla (hastalıklarla) uğraşıyor; fakat önceleri tıp koruyucu hekimlik olarak ele alınmış!.. Bu bağlamda kötü bir çeviri örneği (tabi bize göre) ibn Sina’nın Kıtâbu’ş-Şifâ Metafizik I-II adlı felsefe kitapları. Bu eserlerin sağ sayfasında Arapça orijinal metinleri sol sayfalarında ise Türkçeleştirilmiş şekli yer alıyor. Arapçadan aktarılırken birçok anlamın kaybolduğu görülüyor. Felsefi kitapların çevirisini bir heyet hazırlarsa en az veri kaybıyla bu eserler okuyucuya ulaşabilir kanaatini taşıyoruz.
Özet olarak bu muazzam kültür faaliyetli günümüz Türkçesiyle okuyucuya ulaştırılır ve eserlerin fiyatları biraz daha makul bir düzeye çekilirse daha fazla insanın bu eserlere kavuşması ve istifade etmesi mümkün hale gelir. Tekrar emeği geçen herkese yürekten teşekkür ediyoruz.