Haberi okumuşsunuzdur, “Erzurum 1 milyon 591 bin 784 hektarlık çayır ve mera alanıyla Türkiye'nin en büyük çayır mera alanına sahip.” Bu mera ve çayır alanında ne yapılıyor dersiniz? Göçerler, deyim yerindeyse tepe tepe kullanıyorlar. Sürülerini yaylalarda otlatıp peynir ve yağını yapıp gidiyorlar.
Haberin detayları umut ve umutsuzluğu içeriyor. Toplam 25 bin 66 kilometre kare yüzölçümüne sahip olan Erzurum arazisinin yüzde 56. 2'si dik, yüzde 23. 8'i orta eğimli, yüzde 14.1'i sarp ve yüzde 5. 9'u düz bir oluşumu barındırıyor. Erzurum arazisinin yüzde 63'ü çayır ve meradan oluşuyor.
Erzurum'da üretilen tarla ürünlerinin verimlilikleri tahıl, yağlı tohumlar ve yumru bitkilerde Türkiye ortalamasının altında; endüstriyel bitkiler ve yem bitkilerinde ise Türkiye ortalamasının üzerinde bir çıktı elde ediliyor.
Sebze ve meyve üretimi açısından da aile ekonomisi çerçevesinde üretim yapılan Erzurum’da, verimliliğin oldukça düşük olduğu görülüyor. Erzurum bulunduğu bölge ve sahip olduğu coğrafya ile hayvancılık sektörü açısından oldukça uygun altyapı imkanları sağlıyor. 2, 5 milyon hektar yüz ölçüme sahip Erzurum arazisinin yüzde 63'ü çayır ve meralarla kaplı. Bu özelliği ile Erzurum Türkiye'de birinci sırada yer alıyor. (Kaynak:Pusula/İHA)
Erzurum, elindeki imkanlardan faydalanamıyor!
Aslında bu ülke genelinde çözülemeyen bir sorun. Çünkü ülke nüfusunun yüzde 93.5’i şehirlerde yaşıyor. Köy nüfusu, yani tarım alanlarındaki nüfus yalnızca 6.5 ve yaş ortalaması 52.
Peki köylü nüfusu artırılabilirse, ne çıkar ortaya. Daha az konut ihtiyacı olacak, kiralar keyfi artırılamayacak, şehir çeperlerinde üretilen ürünler şehirlerde satışa sunulacak ki, hayat pahalılığı içinde bir çözüm oluşturacaktır.
İnsanlar, asgari ücretle her işi yapmaya talip olup bin bir sıkıntıyla kentlerde yaşıyor. Kent yaşamı uğruna temizlik işleri, bulaşıkçılık, benzer işlere katlanan ülkem insanı köyünde kalıp işinin efendisi olmayı akıl etmiyor.
Geçmişte Erzurum için Türkiye’nin et ambarı tabiri kullanılırmış! Köy nüfusunun yoğun olduğu dönemler. Günümüzde ise köyler boş, araziler boş, meralar ve çayırlar ise Göçerlerin emrinde. Kurban bayramında kurbanlık fiyatının 70 – 300 bin liradan başladığını düşünürsek, yılda 5 inek pazara sürenin asgari 4-5 asgari ücret parası kazanacağı unutuluyor. Köylere her imkanın ulaştığını da hatırlatalım.
Erzurum’da ağız tadıyla koyun yoğurdu dahi yiyemediğimizi unutmayalım.
Tarım Bakanlığının, hayvancılık, yem bitkileri ve tahıl üretimiyle ilgili ciddi destekleri de söz konusu. Fakat köylerde yaşamak zor geliyor. Öyle ki, bulaşıkçılığa dahi katlanan insanımız köyde olmayı tercih etmiyor.
Köyde yaşamın zorlukları elbette var! Örneğin köye kimsenin kız vermediği, köylü gençlerin evlenmek için zorluk çektikleri biliniyor. Köylümüzde kızını şehirde görmek istiyor.
Bunların gerçekleşmesi kolay değil.
Bu insanların eğitimle, iknayla ve hayvancılık üzerinden para kazanmayı öğretmekle işe başlana bilinir. Kooperatifleşme ise ayrı bir dünyanın kapılarını açabilir.
Şehirde olup köyde olmayan ne var ki!
İşte o zaman un, yağ ve şekeri birleştirerek helva yapabiliriz.