Yılın belirli günleri vardır; sadece takvimde yer almazlar, aynı zamanda toplumsal hafızada ve vicdanda iz bırakırlar. 1 Mayıs İşçi Bayramı da işte böyle günlerden biridir. Her ne kadar çoğu kişi için bu gün yalnızca bir tatil günü olarak algılansa da, aslında 1 Mayıs, emeğin, alın terinin ve adaletin temsil edildiği tarihi bir mücadele günüdür.
1 Mayıs’ın kökeni, 1886 yılında Amerika'daki işçilerin 8 saatlik iş günü talebiyle başlattıkları grevlere ve Haymarket Olayı’na dayanır. Türkiye’de ise ilk kez 1923 yılında resmi olarak kutlanan bu gün, 2009 yılında yeniden "Emek ve Dayanışma Günü" adıyla resmi tatil ilan edilmiştir. Ancak bu tatil, yalnızca bir dinlenme günü değil, işçinin onurunun, emeğin değerinin ve hukukun çalışma hayatına etkisinin tartışılması gereken bir gündür.
Çalışma hayatında hukuki düzenlemeler, işçiyi yalnızca ekonomik değil, sosyal olarak da korumayı amaçlar. Anayasamızın 49. maddesi, devletin çalışanların hayat seviyesini yükseltme ve çalışma barışını sağlama görevini açıkça belirtir. Yine 4857 sayılı İş Kanunu, iş güvencesi, çalışma saatleri, yıllık izin, ücretli tatil gibi birçok alanda işçiyi koruyan temel yasa metnidir.
Ancak ne yazık ki hukuki düzenlemeler her zaman uygulamada karşılık bulmamaktadır. Kayıt dışı istihdam, asgari ücretin altında çalışma, mobbing, iş cinayetleri, sendikal faaliyetlerin engellenmesi gibi sorunlar hâlâ çözüm bekleyen başlıklardır. Bu nedenle 1 Mayıs, sadece bir kutlama değil, aynı zamanda bu yapısal sorunların görünür kılınması ve çözüm arayışının seslendirilmesi için bir fırsattır.
Şehrimiz Erzurum gibi Doğu Anadolu’nun üretim gücünü sırtlayan illerinde, özellikle inşaat, mevsimlik tarım ve hayvancılık sektörlerinde çalışan işçilerin hukuki koruma alanın çok zayıf olduğu su götürmez bir gerçektir. Yaz aylarında bölgeye gelen mevsimlik işçiler, sigortasız ve uzun saatler çalışmakta, çoğu zaman barınma ve beslenme gibi en temel haklardan mahrum bırakılmaktadır. Kadın işçilerin maruz kaldığı ayrımcılık, çocuk işçiliği de göz ardı etmemek gerekiyor.
Yine ilimizde kış aylarında devam eden inşaat projelerinde, işçilerin çetin doğa koşullarında koruyucu ekipman olmadan çalıştırılması, iş güvenliği eksikliklerini gözler önüne sermektedir. 2023 yılında Erzurum’da meydana gelen ve bir inşaat işçisinin hayatını kaybettiği iş kazası, bu alandaki denetimin gereği gibi yapılıp yapılmadığını sorgulatsa da gerekli denetim ve önlemlerin alınıp alınmadığını maalesef ki bilmiyoruz.
İstatistiklere baktığımızda Erzurum’da sendikalaşma oranının da Türkiye ortalamasının altında olduğunu görüyoruz. Kamu çalışanları arasında kısmi bir örgütlenme görülse de özel sektörde işçilerin sendikaya üye olmaları halinde hala ciddi baskılarla karşılanabilmektedir.
Bu nedenle 1 Mayıs’ı sadece bir tatil günü olarak değil; işçinin yaşam hakkını, güvenliğini, sosyal güvencelerini, sendikal haklarını ve emeğinin karşılığını alma mücadelesini hatırlamak için değerlendirmemiz gerekir. Bu vesileyle, tüm emekçilerin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü kutlarken, hukukun işçiden yana tarafını da daha güçlü savunmamız gerektiğini unutmamalıyız.