AFORİZMALAR (26)
Avrupa kıtasını kapsayan ‘2016 Avrupa İslamofobi Raporu’ ürkütücü sonuçlar içeriyor. Salzburg Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi Dr. Farid Hafez ve Türk-Alman Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Enes Bayraklı’nın imzasını taşıyan raporu Anadolu Ajansı yayınladı.
2016 Avrupa İslamofobi Raporu, Rusya’dan Portekiz’e, Yunanistan’dan Letonya’ya kadar tüm Avrupa kıtasını kapsıyor. Raporda önce çıkan bulgulara göre eğitim, istihdam, medya, siyaset, yargı ve internet gibi farklı alanların tamamında İslamofobi ciddi ve gözle görülür bir artış gösteriyor.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) 2016 Avrupa İslamofobi Raporu’ndaki bulguların kısa bir özet şu şekildedir:
– İslamofobi artık Müslümanlara yönelik sadece retorik düzeyde bir nefret söylemi olma eşiğini çoktan aştı ve okul, iş yeri, cami, toplu taşıma araçları ve sokakta Müslümanlara yönelik fiziki saldırılarda kendini gösteren somut bir düşmanlık halini aldı.
– Batı toplumlarında Müslümanların kendileriyle eşit haklara sahip vatandaşlar olmadıklarına dair geniş bir kabul var. Ötekileştirme ve ayrımcı muameleye tabi tutmak, Müslümanların ‘şeytanlaştırılması’ ile beraber yürüyor.
– İslamofobik tutum ve davranışlar hiçbir şekilde İslam ve Müslümanlar hakkında yanlış bilgilendirilen ve ekonomik durumu kötüye giden işçi sınıfı veya orta sınıf ile sınırlı değil. Kavram bilhassa eğitimli elitler ve seçkinler için de geçerli.
– Müslüman kadınların İslamofobinin en savunmasız mağduru oldukları görülüyor. Verilere göre Müslüman bir kadının sokakta saldırıya uğrama oranı Müslüman erkeklere göre yüzde 70 civarında daha yüksek.
-Müslümanlar bir güvenlik sorunu haline getirilerek kriminalize edilmekte ve diğer dini ve siyasi gruplara sunulan en temel haklardan yararlanabilmeleri engellenmeye çalışılmaktadır.
-Avrupa’nın kendisini ırkçılık sorununu aşmış bir topluluk olarak lanse etme yanılgısı, birçok Avrupa toplumunun İslamofobinin yerel düzeydeki etkilerinin boyutunu anlamasını engelliyor.
-Müslümanların dinlerini özgürce yaşamalarının, toplantı ve seyahat özgürlüklerinin engellenmesi Avrupa’daki demokratik güçler tarafından sorgulanmıyor!..
Trump yönetimi Müslümanların Amerika’ya girişini yasaklarken Avrupa katısında ise Avusturya, Belçika, Fransa, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İtalya, Polonya, İspanya ve Birleşik Krallık, “Müslüman göçmenler başta olmak üzere yeni göç dalgaları engellenmeli” argümanını en üst seviyede desteklemeye başladı.
Rapordu, Avrupa’da demokrasi ve insan haklarının gün geçtikçe daha da kötüye gittiği, 2015 yılında hızlanan Avrupa’ya yönelik mülteci hareketinin ve bunun Avrupa’da yarattığı kargaşanın, aşırı sağ partilerin Avrupa kıtasında daha önce eşi benzeri görülmemiş yükselişini başlattığı değerlendirmesine yer verildi.
Avrupa genelindeki İslamofobik olaylar, saldırılar, ötekileştirici tutumlar ve kıta genelinde iktidar odaklarının İslamofobik tavırları Müslümanları hem içeride hem de dışarıda düşman olarak görülmesi sonucunu getirmiş durumda. Rapor, derin bir güvensizlik ve düşmanlık ortamında Müslümanlara yönelik fiziksel saldırıların ve siyasi kısıtlamaların yapılmasına imkân sağlanmakla kalınmadığını normalleştirerek savunulur kıldığına da dikkat çekiyor.
Bu ayrımcı zihniyet 2017’nin ilk çeyreğinde hızla yayılarak, tesettürün ve bazı Avrupa şehirlerinde minarelerin yasaklanması ya da Müslümanların ifade özgürlüğünü kısıtlayan diğer düzenlemelere kadar gelip dayanmış durumda.
Avrupa İslamofobi Raporu’nun en temel önerisi İslamofobinin ya da Müslüman düşmanlığının Avrupa ülkelerinde nefret suçları kapsamında ayrı bir suç kategorisi olarak değerlendirilmesi ve bununla ilgili istatistiklerin tutulmasıdır.
Ancak, Avrupa’da bu tür istatistiklerin bilinçli olarak tutulmadığı anlaşılıyor. Özellikle AGİT gibi kurumların Müslümanlara yönelik ayrımcılık, nefret suçları ve nefret söylemleri için güçlü izleme ve kayıt mekanizmaları kurmaları gerekiyor. Güvenilir veriler elde edebilmek için bu mekanizmalar cinsiyet ve ön yargı temelli farklı kategorileri kapsamalı. Ne var ki ortada böyle bir niyet gözükmüyor.
Bu gidişat nasıl önlenebilir? Raporda bu konuda da bazı önermelerde bulunulmuş:
–Avrupa kamuoyunun büyük kesimi İslam ve Müslümanlar hakkında temel bilgilere bile sahip değil. Resmi ve gayri resmi eğitim ortamlarında karşılaştırmalı din dersleri veya eğitimlerinin sayısının arttırılması gerekiyor.
-Avrupa sadece aşırı sağcı ve popülist partilerin nefret söylemlerine meydan okuyan siyasetçilere değil, istihdam, eğitim, bürokrasi ve medya alanında Müslümanları hedef alan İslamofobik kurumsallaşmış ırkçılığa karşı da mücadele eden daha cesur siyasetçilere ihtiyaç duyuyor…
Raporun ortaya koyduğu değerlendirmeler gidişatın iyi olmadığını açıkça gözler önüne seriyor. Başta Türkiye olmak üzere diğer Müslüman ülkeler bu gidişatı gürültü-patırtıyla geçiştiremezler. Herkesin daha sorumlu ve dikkatli olması gereken bir sürecin içinde olduğumuz görülmelidir. Bu bağlamda;
-Avrupa ve Amerika’daki Müslümanların varlığını korumak öncelikli bir mesele görülmeli ve bu konuda radikal çıkışlardan kaçınılmalıdır.
-Türkiye’deki Müslüman mültecileri Avrupa’ya göndermek onlara yapılacak en büyük kötülük olacaktır.
-Avrupa’daki Türk vatandaşlarının ve diğer Müslümanların uğradığı saldırılar ve her türlü ötekileştirme ve kısıtlama Türk devletinin ilgili kurumları tarafından Avrupa genelinde izlenerek yıllık raporlar olarak yayınlanmalıdır.
-İslam ülkelerinin, Avrupa ve Amerika’daki Müslümanların varlığına yönelik tehditleri merkezi bir ofis aracılığıyla takip etmesi ve ortak bir tavır geliştirilmesi gerekir.
-Diyanet işleri Başkanlığı Avrupa’nın büyük yayınevleriyle anlaşarak Avrupa dillerinde İslami anlatan eserler çıkarmalı ve bunların dağıtımını gerekirse kendi kuruluşları aracılığıyla da yapmaya çalışmalıdır.
-Kuran’ın başta cihat ayetleri olmak üzere istismar edilen ve yanlış değerlendirilen kimi ayetleri izah edilerek Kuran’ın istismarı önlenmeye çalışılmalıdır.
Avrupa kıtasını kapsayan ‘2016 Avrupa İslamofobi Raporu’ ürkütücü sonuçlar içeriyor. Salzburg Üniversitesi Siyaset Bilimi Öğretim Üyesi Dr. Farid Hafez ve Türk-Alman Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Enes Bayraklı’nın imzasını taşıyan raporu Anadolu Ajansı yayınladı.
2016 Avrupa İslamofobi Raporu, Rusya’dan Portekiz’e, Yunanistan’dan Letonya’ya kadar tüm Avrupa kıtasını kapsıyor. Raporda önce çıkan bulgulara göre eğitim, istihdam, medya, siyaset, yargı ve internet gibi farklı alanların tamamında İslamofobi ciddi ve gözle görülür bir artış gösteriyor.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) 2016 Avrupa İslamofobi Raporu’ndaki bulguların kısa bir özet şu şekildedir:
– İslamofobi artık Müslümanlara yönelik sadece retorik düzeyde bir nefret söylemi olma eşiğini çoktan aştı ve okul, iş yeri, cami, toplu taşıma araçları ve sokakta Müslümanlara yönelik fiziki saldırılarda kendini gösteren somut bir düşmanlık halini aldı.
– Batı toplumlarında Müslümanların kendileriyle eşit haklara sahip vatandaşlar olmadıklarına dair geniş bir kabul var. Ötekileştirme ve ayrımcı muameleye tabi tutmak, Müslümanların ‘şeytanlaştırılması’ ile beraber yürüyor.
– İslamofobik tutum ve davranışlar hiçbir şekilde İslam ve Müslümanlar hakkında yanlış bilgilendirilen ve ekonomik durumu kötüye giden işçi sınıfı veya orta sınıf ile sınırlı değil. Kavram bilhassa eğitimli elitler ve seçkinler için de geçerli.
– Müslüman kadınların İslamofobinin en savunmasız mağduru oldukları görülüyor. Verilere göre Müslüman bir kadının sokakta saldırıya uğrama oranı Müslüman erkeklere göre yüzde 70 civarında daha yüksek.
-Müslümanlar bir güvenlik sorunu haline getirilerek kriminalize edilmekte ve diğer dini ve siyasi gruplara sunulan en temel haklardan yararlanabilmeleri engellenmeye çalışılmaktadır.
-Avrupa’nın kendisini ırkçılık sorununu aşmış bir topluluk olarak lanse etme yanılgısı, birçok Avrupa toplumunun İslamofobinin yerel düzeydeki etkilerinin boyutunu anlamasını engelliyor.
-Müslümanların dinlerini özgürce yaşamalarının, toplantı ve seyahat özgürlüklerinin engellenmesi Avrupa’daki demokratik güçler tarafından sorgulanmıyor!..
Trump yönetimi Müslümanların Amerika’ya girişini yasaklarken Avrupa katısında ise Avusturya, Belçika, Fransa, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İtalya, Polonya, İspanya ve Birleşik Krallık, “Müslüman göçmenler başta olmak üzere yeni göç dalgaları engellenmeli” argümanını en üst seviyede desteklemeye başladı.
Rapordu, Avrupa’da demokrasi ve insan haklarının gün geçtikçe daha da kötüye gittiği, 2015 yılında hızlanan Avrupa’ya yönelik mülteci hareketinin ve bunun Avrupa’da yarattığı kargaşanın, aşırı sağ partilerin Avrupa kıtasında daha önce eşi benzeri görülmemiş yükselişini başlattığı değerlendirmesine yer verildi.
Avrupa genelindeki İslamofobik olaylar, saldırılar, ötekileştirici tutumlar ve kıta genelinde iktidar odaklarının İslamofobik tavırları Müslümanları hem içeride hem de dışarıda düşman olarak görülmesi sonucunu getirmiş durumda. Rapor, derin bir güvensizlik ve düşmanlık ortamında Müslümanlara yönelik fiziksel saldırıların ve siyasi kısıtlamaların yapılmasına imkân sağlanmakla kalınmadığını normalleştirerek savunulur kıldığına da dikkat çekiyor.
Bu ayrımcı zihniyet 2017’nin ilk çeyreğinde hızla yayılarak, tesettürün ve bazı Avrupa şehirlerinde minarelerin yasaklanması ya da Müslümanların ifade özgürlüğünü kısıtlayan diğer düzenlemelere kadar gelip dayanmış durumda.
Avrupa İslamofobi Raporu’nun en temel önerisi İslamofobinin ya da Müslüman düşmanlığının Avrupa ülkelerinde nefret suçları kapsamında ayrı bir suç kategorisi olarak değerlendirilmesi ve bununla ilgili istatistiklerin tutulmasıdır.
Ancak, Avrupa’da bu tür istatistiklerin bilinçli olarak tutulmadığı anlaşılıyor. Özellikle AGİT gibi kurumların Müslümanlara yönelik ayrımcılık, nefret suçları ve nefret söylemleri için güçlü izleme ve kayıt mekanizmaları kurmaları gerekiyor. Güvenilir veriler elde edebilmek için bu mekanizmalar cinsiyet ve ön yargı temelli farklı kategorileri kapsamalı. Ne var ki ortada böyle bir niyet gözükmüyor.
Bu gidişat nasıl önlenebilir? Raporda bu konuda da bazı önermelerde bulunulmuş:
–Avrupa kamuoyunun büyük kesimi İslam ve Müslümanlar hakkında temel bilgilere bile sahip değil. Resmi ve gayri resmi eğitim ortamlarında karşılaştırmalı din dersleri veya eğitimlerinin sayısının arttırılması gerekiyor.
-Avrupa sadece aşırı sağcı ve popülist partilerin nefret söylemlerine meydan okuyan siyasetçilere değil, istihdam, eğitim, bürokrasi ve medya alanında Müslümanları hedef alan İslamofobik kurumsallaşmış ırkçılığa karşı da mücadele eden daha cesur siyasetçilere ihtiyaç duyuyor…
Raporun ortaya koyduğu değerlendirmeler gidişatın iyi olmadığını açıkça gözler önüne seriyor. Başta Türkiye olmak üzere diğer Müslüman ülkeler bu gidişatı gürültü-patırtıyla geçiştiremezler. Herkesin daha sorumlu ve dikkatli olması gereken bir sürecin içinde olduğumuz görülmelidir. Bu bağlamda;
-Avrupa ve Amerika’daki Müslümanların varlığını korumak öncelikli bir mesele görülmeli ve bu konuda radikal çıkışlardan kaçınılmalıdır.
-Türkiye’deki Müslüman mültecileri Avrupa’ya göndermek onlara yapılacak en büyük kötülük olacaktır.
-Avrupa’daki Türk vatandaşlarının ve diğer Müslümanların uğradığı saldırılar ve her türlü ötekileştirme ve kısıtlama Türk devletinin ilgili kurumları tarafından Avrupa genelinde izlenerek yıllık raporlar olarak yayınlanmalıdır.
-İslam ülkelerinin, Avrupa ve Amerika’daki Müslümanların varlığına yönelik tehditleri merkezi bir ofis aracılığıyla takip etmesi ve ortak bir tavır geliştirilmesi gerekir.
-Diyanet işleri Başkanlığı Avrupa’nın büyük yayınevleriyle anlaşarak Avrupa dillerinde İslami anlatan eserler çıkarmalı ve bunların dağıtımını gerekirse kendi kuruluşları aracılığıyla da yapmaya çalışmalıdır.
-Kuran’ın başta cihat ayetleri olmak üzere istismar edilen ve yanlış değerlendirilen kimi ayetleri izah edilerek Kuran’ın istismarı önlenmeye çalışılmalıdır.