Bazı fotoğraflar vardır; sessizdir, soluktur, geçmişten günümüze bir mektup gibi gelir. Kimin tarafından çekildiği bilinmez, hikâyesi tamamlanmamıştır ama o eksik haliyle bile kalbinizin en derinine dokunur. İşte elimde tuttuğum bu eski fotoğraf tam da böyle bir şey...
Yıllar geçmiş üzerinden. Belki yarım asır, belki daha fazla. Kâğıdı sararmış, köşeleri yıpranmış, ortasından derin çizgiler geçiyor. Ama en çok da yüzündeki ifadede zamanın yükü var. Kapı eşiğinde durmuş bir adam... Başında kalpağı, belinde kuşağı, elinde bastonu... Yorgun ama dimdik. Gururlu ama kırgın. Sessiz ama çok şey anlatan bir adam.
İlk bakışta fark edilmeyebilir ama dikkatlice bakınca yüreğe dokunan bir ayrıntı gözlerden kaçmıyor: Bu adamın bir kolu yok. Belki bir savaşta kaybetti, belki bir iş kazasında. Belki de hayatla verdiği mücadelede geride bıraktı bir uzvunu... Fakat eksik gibi görünen o kolun yerini öyle bir duruş almış ki, insan hayran kalıyor. Sanki bedenin değil, ruhun tamamlığına inanmış bu adam.
Onun gözleriyle yüzleşmek kolay değil. Çünkü o gözlerde kaybedilen bir gençlik, tutunulan bir umut, geride bırakılan sevdalar var. Hayatın tam ortasında, yoklukla yoğrulmuş bir ömrün izleri...
O kapının ardı kim bilir neye açılıyor? Belki küçük bir Anadolu evi... Belki dul bir eş, belki ayakkabısını bağlayacak yaşta çocuklar... Belki yıllar sonra hasretle kucaklayacağı bir evlat.
Bu kare, sadece bir adamın değil, bir dönemin, bir neslin, bir milletin portresi adeta. Ayağındaki çarığı, yamalı paltosu ve eksik koluyla bize diyor ki:
“Ben vardım. Yok sayılmasın diye çektirdim bu resmi. Unutulmasın diye bıraktım geriye.”
Bu yazıda yalnızca bu kadarı var. Çünkü bazen susmak, daha çok şey anlatır. Fotoğrafın kendisi konuşsun istedim bugün. Gözlerinize ve gönlünüze teslim ettim bu yorgun adamı.
Ama hikâye burada bitmiyor.
Bu gizemli fotoğrafın ardında saklı bir isim, bir köy, bir hikâye, belki de bir kahramanlık var.
Bir sonraki yazıda bu adamın kim olduğunu, hangi hayatın içinden geçtiğini, hangi acıyı omuzladığını, neyi temsil ettiğini birlikte öğreneceğiz.
Şimdilik sadece bakın…
Uzun uzun bakın...
Çünkü bazı adamlar sadece bir aileye değil,
Bir milletin hafızasına emanettir.